İklim krizi insan sağlığını birçok açıdan etkiliyor. Bu etkilerden biri de alerjik hastalıkların artışı ve şiddetlenmesi. Yuvam Dünya İklim Kliniği Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Cansın Saçkesen, iklim krizinin alerjik rahatsızlıklar üzerindeki etkilerini açıkladı.
İklim krizinin astım ve alerjik hastalıkların şiddetini artırdığına dikkat çeken Prof. Dr. Saçkesen, “Kuzey yarım kürede 17 şehirde, 10-28 yıl boyunca günlük polen sayımları ve hava ısısı kayıtları incelendiğinde polenli gün sayısının 0.9 gün/yıl arttığı görülüyor. Bu, 30 yılda yaklaşık 1 ay polenli gün sayısının arttığı anlamına geliyor. Polenli gün sayısının artmasının erken ilkbahar başlangıcı ve sonbaharın geç sonlanması ile ilişkili olduğu düşünülüyor. Bu da iklim krizinin bir etkisi olarak görülüyor. Günümüz ikliminde günlük en yüksek ve en düşük ısı ölçümleri arasındaki farkın her geçen gün artması, polenli gün sayısıyla birlikte alerji dönemlerini uzatıyor.” dedi.
Şehir yaşamının alerjik hastalıklar üzerindeki etkisine de değinen Prof. Saçkesen, şunları söyledi: "Hava sıcaklığı, güneşlenme süresi, yağmur miktarı, karbondioksit seviyesi ve rüzgar durumu polenizasyon süresini, havadaki polen sayısını ve polenlerin alerjenitesini değiştirebilir. Sıcaklık artışı polenizasyon süresini artırırken, yüksek karbondioksit düzeyleri bitkilerin daha çok polen üretmesine neden olur. Bu dış etkilere hava kirliği ve nem de eklendiğinde astım ve alerjik rinit yakınmalarının şiddeti ve buna bağlı ilaç kullanımı artar, hayat kalitesi ve işgücünde de düşüş gözlenir.”
Artan polenli gün sayısının besin alerjilerinin görülme sıklığına da etkileri olduğuna dikkat çeken Prof. Saçkesen, “Polenler ile meyveler, sebzeler ve kuruyemişlerin (fındık, ceviz, antep fıstığı, kaju, badem, yer fıstığı, çam fıstığı) protein yapısı benzerlik göstermektedir. Polen alerjisi olan olguların bazıları bu besinleri yediklerinde polen besin sendromu adı verilen hastalığı yaşarlar. Polen besin sendromunda besini tükettikten 5-10 dakika sonra ağız ve boğazda kaşıntı oluşur. Çoğunlukla 30 dakika içinde kendiliğinden düzelir ama polen mevsiminde yakınmaların şiddeti artabilir ve nadir de olsa daha ağır alerjik reaksiyonlar da görülebilir. Bu semptomlar besinlerin çiğ formu yendiğinde görülürken pişmiş meyve, sebze ile bulgular görülmez.” diye ekledi.
Değişen iklimin sadece dış ortam kaynaklı alerjik hastalıkları değil, iç ortam (ev içi) alerjik hastalıklarının sıklığını da artırdığını belirten Prof. Saçkesen şu sözlerle devam etti: “Katrina Kasırgası sırasında New Orleans’da seller nedeniyle ev içinde ev içi akarlarının, alerjenik küf sporlarının arttığı gözlendi. 2017’de Puerto Rico Maria kasırgası sonrasında dizel ve gaz ile jeneratör çalıştırılmasına bağlı hava kirleticilerin arttığı, küf mantarı sporlarının arttığı, ev içi ve ev çevresindeki kemirici hayvanların ve hamam böceğinin arttığı görüldü. Tüm bu değişimlerin kasırga sonrası artan solunum yolu alerjilerinin, astım ile alerjik rinit alevlenmeleri ile ilişkili olduğu düşünülüyor. Artan ısı ve nem nedeniyle böcek ve sinek sayısındaki artış, insan sağlığına zararlı olan böceksavar kimyasalların daha sık ve yüksek miktarda kullanılmasına neden oluyor.”
İklim krizi kaynaklı yükselen sıcaklıkların böcek, arı ve kene ısırması gibi durumları da artırdığını ekleyen Prof. Saçkesen: “Sıcaklık ve nemin artışı ile kenelerin coğrafi yayılımı genişliyor ve keneler daha çok insanı ısırır. Sıcaklık ve nem artışı, kene ilişkili kırmızı et (alfa-gal) alerjisi için önemli bir risk faktörü olarak tanımlanır. Kenelerin ısırması ile insana geçen galaktoz-alfa-1,3-galaktoz molekülüne karşı insan bağışıklık hücreleri antikor üretir. Galaktoz-alfa-1,3-galaktoz” isimli bu molekülün primatlar dışında çoğu memelinin (sığır, inek, dana, domuz, koyun, keçi, geyik, tavşan, at, sincap, kanguru, balina) hücre zarında bulunur. Kene ile dana eti arasındaki bu molekülün ortak olması nedeniyle kene ısırığı sonrasında IgE antikoru sentezleyen kişiler kırmızı et yediklerinde alerjik reaksiyon yaşamaya başlayabilirler. Bu duruma kene ilişkili kırmızı et (alfa-gal) alerjisi ismi verilir.” diye belirtti.
Yuvam Dünya Derneği tarafından Koç Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi iş birliğiyle açılan İklim Kliniği alerjik rahatsızlıklardan sıcak hava dalgalarına, vektör kaynaklı hastalıklardan gıda güvensizliği ve ruh sağlığı sorunlarına iklim krizinin sağlık etkilerine dikkat çekmeye devam ediyor.