Afşin’de 2000 yılında Kösebalaban ailesinin düğünü var. Kalabalığın içerisine büyük bir enerji ve sevecen bir yüzle bir orta yaşın üzerinde bir insan girdi. Arkasında da yine kendisine benzeyen gençler vardı. Gençler ellerindeki gazeteleri ortamdaki misafirlere bıraktılar. Bir anda düğün alanı çarşaf çarşaf gazete ile doldu.

Gözlerimle ilgi ve heyecanla takip ettiğim misafir geldi tam yanıma oturdu.

Bizim Mehmet Amca ile hikayemiz böyle başladı.

2000 yılında Afşin’de serbest avukatlık bürosunu açtığım gün Mehmet Amca yanımda idi. Büroyu yeni açıp birkaç günlük geçmişe rağmen kendisi ve ailesinin vekaletnamesini hayırlı olsun kabilinden verdi. Bu da büyük bir onurdu çömez bir avukata Mehmet GÖÇER gibi duayen bir gazetecinin kurduğu yakınlık ve gösterdiği ilgi İstanbul’ dan kesin dönüş yaparak memleketine yerleşen bir insanı sonsuz motive edecek bir heyecan dalgası yarattı.

Mehmet Amca, sert kararlı ve dili ile kalbi bir insandı. Çok üretken idi. Sürekli sorularla sohbeti renklendirir ve karşındaki insanın yaşına büyük küçük olmadığına bakmadan büyük değer verir, dinler ve empati kurardı.

En çok hayran olduğum şey ise, Elbistan’ın Sesi Gazetesi'ni bilfiil yönettiği dönemde attığı manşetlerdi. Gazete arşivini büyük bir samimiyetle açan Himmet Göçer bey… Elbistan’ın Sesi ile bölge tarihinin kayıt altına alınmasına tanıklık etmemize izin verdi. Himmet Bey, Mehmet Amca’ın her zaman bir adım gerisinde ona refakat ederek tüm organizasyonu planlayıp tüm eksiklere yetişmeye çalışan heyecanlı ve panik ruh hali ile sevecen bir tebessümle her türlü soruna müdahale ederdi.

Mehmet Amca’nın sorgulayan, hesap soran, toplumun nabzını tutan ve toplumun heyecanını paylaşan haberleri, köşe yazıları ve gazete mahşetleri bölgenin siyasi bakımdan boşluğunu doldurup talep edilmeyen her hakkın koruyucusu ve savunucusu olmuştur.

Mehmet Göçer analitik düşünen ve toplum dinamiklerini okuyan ve sosyal hafızayı kayıt altına almaya çalışan projeleri ile her zaman fark yarattı.

Sevgili Avukatım derdi. Ben zamanında Elbistan’daki çukurlar için delil tesbiti yaptırdım. Eshabı Kehf içinde bir delil tesbiti yaptırmak istiyorum dediği zaman 2002 yılı idi. Bu tetikleyen ve heyecanlandıran soru farklı bir tarih sahnesini açtı bizim için.

Mehmet Amca’ın ortaya koyduğu projeyi geliştirip Eshabı Kehf için büyük bir dönüşümün başlangıcı olan fikri hayata geçirme şansına sahip olduk.

Gazi Üniversitesi Fizik Bölüm Başkanı ve astronomi uzmanı akademisyenlerden oluşan bir heyetle mahkeme ile yaptığımız delil tesbiti, ülke çapında büyük ses getirerek Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt Bey’in üst düzey genel müdürlük bürokratları ile bir akşam Afşin’e Eshabı Kehf’e gelmesine vesile oldu.

Bu olay Vakıflar Genel Müdürlüğü heyetinin yaptığı çıkarma sonrası dönemin en büyük restorasyon projesinin başlamasına vesile oldu. 1944 yılında Atatürk’ün mimarı aynı zamanda Ayasofya Selimiye Divriği Kubbetüs Sahra da izi ve ihyasında imzası olan Yüksek Mimar Ali Sami ÜLGEN’in öncülüğünde ve refakatindeki heyetin yaptığı restorasyondan sonraki en büyük çalışma oldu. O zamanın parası ile yedi milyon TL ile anılan büyük bir bütçe tahsis edilerek tarihi eser kurtarıldı ve şu an Dünya Unesco geçici dünya mirası listesine alındı.

Mehmet Amca bu olayı her zaman ilk günkü heyecanla paylaştı. Fiilen gazetecilik görevini ailesine devir ettikten sonra gazete de UN SANDIĞI ile başlayan köşe yazıları özgün bir edebi ekol olarak edebiyat dünyasında yerini aldı.

Un Sandığı birinci cilt ikinci üçüncü derken büyük bir külliyat meydana geldi. Kendi folklorik dalında ve debi sanatları ile birlikte Türk Edebiyatı’nın özgün eserlerinden biri meydana geldi. Un Sandığı halkbilimcileri ve edebiyatçıların ve sosyologların incelemesi gereken büyük bir hazine barındırıyor. Un Sandığı büyük sürprizlerle dolu bir eser.

Mehmet Amca, kurşunkalemi bıçakla yontup çokça kullanırdı. Kullandığı son kalemlerden birini bana emanet etti. Kalemin tılsımını sana bırakıyorum sevgili avukatım dedi. Emaneti bende….

Ahmet Bey, Akif Beş, Himmet Bey ve ailenin tüm üyeleri ile Mehmet Amca’nın sevgi ve muhabbeti bizi birleştirdi. Mehmet Amca yüksek nezaketi ile düğün cenaze, birlikte üzülüp birlikte sevinilecek tüm olaylarda hep en önde ve hep ekibin başında olurdu. Nazik bir öfke ile olayı yönetirdi. Misafir olarak her ziyaretimizde kapının dışına kadar eşlik edip misafirin duasını alıyorum diyerek ileri yaşına rağmen misafirperverliğinden hiç taviz vermezdi. Ayrıca anmaktan geçemeyeceğim öğleye yakın önce veya sonrası hiç fark etmez bizi kulağımızdan tutup Şeker Kebab’ta adana ikram etmeden bırakmazdı. Daveti o kadar samimi ve candan oluyordu ki reddetmek saygısızlık olur diye korkarak uymak zorunda kalırdık.

Kalbimizde derin izler bırakan ve hala sevgisi ve sıcaklığı içimizde canlı olan Mehmet GÖÇER amcanın gazete arşivinin, haberlerinin makalelerinin manşetlerinin ve kitaplarının bir akademik heyetçe incelenerek tez konusu yapılması ve gelecek kuşaklara aktarılması benim büyük dileğim.

Saygı ve rahmetle anıyorum…..