En son yazılarımdan bir tanesi de 2009 yerel seçimler öncesiydi. Yine yerel seçimler öncesi bir yazı kaleme alayım dedim.  Seçilen, neredeyse belde belediye başkanları kadar oy alan, Cumhurbaşkanı’nı temsil eden “Muhtarlar”…

Yerel yönetimler deyince akla ilk belediyeler geliyorsa da, muhtarlar da yerel yönetimlerin önemli birimlerinden bir tanesidir.  Muhtarlık, aslında Osmanlı döneminde başlayan köklü bir yönetim sistemidir. Osmanlı Devleti'nde muhtarlıklar ilk olarak İstanbul'da 1829'dan itibaren kurulmaya başlanıyor. 1833'ten itibaren de Anadolu'daki mahalle ve köylerde muhtarlık sistemine geçiliyor. Belediyelerin 1854 yılından itibaren kurulmaya başladığını göz önüne aldığımızda, bugün pek değer verilmeyen muhtarlığın belediyelerden daha uzun bir geçmişe sahip olduğunu görüyoruz.

Muhtar demek mahallelinin “Cumhurbaşkanı” demektir. Mahallesindeki tüm sorunları ilgili kurumlara iletmek, sorunları çözmekle mükelleftirler. Köylerde ise, tam anlamıyla  devlet temsilcisi hem  de icra başkanı olduğundan, devlet babanın “baba”lık namını köylerde sürdürmeye çalışırlar.

Peki Afşin’de Muhtar olmak..!

Kar yağar muhtara koşulur,

Yağmur yağar muhtara koşulur,

Rüzgar eser muhtara koşulur,

Su akmaz muhtara koşulur,

İneğini kaybeden muhtara koşar,

Muhtarlıklar köyde yaşayan her bireyin ayda en az 5-6 defa uğradığı yerlerden bir tanesidir. Muhtarların bu kadar önemli işler karşısında aldığı ücret komik miktarda. Peki, muhtarlar bu denli önemli vazifeyi yaparken, sizce o kadar değerleri var mı?

Köydeki sorunları ilgili makamlara getirir, kapıda bekletilir,

Makama alınmazlar,

Makamda azarlanırlar,

Hor görüldüğü bile olmuştur,

Mahallesi’ndeki bir garibana bir toz şeker almak için sabahın erken saatlerinde gün aydınlanırken, kim şişe toplayıp bunları satarak “o” garibana toz şeker alır?

Peki, siz olsanız mahalle muhtarı olmak ister misiniz?

Komik miktarda aldığı ücret mi sizi cezbeder?

Makamda yediği fırça mı ?

Kapıda beklemek mi?  Vs.. vs.. vs..

 

Velakin “Muhtar” olmak zor bir iş…