PSİKOLOJİK PERSPEKTİFTE YUSUF KISSASI
(2)
Carl Gustav Jung’un kolektif bilinçdışı teorisi, Yusuf kıssasını anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. Jung’a göre, kutsal metinlerde yer alan anlatılar, bireylerin ve toplumların bilinçdışında derin izler bırakan arketiplere dayanır (Jung, 1964, s. 122). Yusuf kıssasında yer alan kuyu, zindan ve rüya gibi semboller, bireylerin karşılaştığı zorluklar ve bu zorluklarla baş etme mekanizmaları üzerinden evrensel bir anlam taşır. Kuyu sembolü, insanın yaşamda karşılaştığı çaresizlikleri ve zindana düşüş ise bireyin içsel karanlığıyla yüzleşme sürecini temsil eder.
Jung’a göre, Yusuf’un kuyudan zindana, zindandan Mısır’da üst bir makama yükselmesi, bireyin psikolojik gelişiminde “kahramanın yolculuğu” arketipine bir örnektir. Bu süreç, bireyin kendi gölge yönleriyle yüzleşip olgunlaşmasını ve sonunda kendini gerçekleştirmesini sembolize eder (Jung, 1964, s. 134). Yusuf kıssası, bireysel psikoloji açısından, insanın yaşamındaki zorlukların aslında birer öğrenme ve gelişim fırsatı sunduğunu vurgular.
Freud’un Psikanalitik Yaklaşımı: Duygusal Çatışmalar
Freud’un psikanalitik yaklaşımı, Yusuf kıssasının aile içi dinamiklerini anlamak için farklı bir perspektif sunar. Freud, bireyin erken çocukluk dönemi deneyimlerinin, özellikle aile içindeki kıskançlık ve çatışmaların, bireyin bilinçaltında derin izler bıraktığını öne sürer (Freud, 1910, s. 45). Yusuf’un kardeşlerinin kıskançlığı ve bu kıskançlığın sonucunda Yusuf’u kuyuya atmaları, Freud’un “Oedipus kompleksi” ve kardeşler arasındaki rekabet teorisi bağlamında değerlendirilebilir.
Freud’a göre, Yusuf kıssasındaki aile içi çatışmalar, bireyin yaşamında kendini değerli hissetme ve ebeveyn sevgisini kazanma arzusu ile ilişkilidir. Yusuf’un kardeşlerinin babalarının sevgisini paylaşmak istememesi ve Yusuf’u tehdit olarak görmesi, bu psikoanalitik bağlamda açıklanabilir. Bununla birlikte, kıssanın ilerleyen bölümlerinde Yusuf’un kardeşlerini affetmesi, bireyin travma sonrası büyüme ve olgunlaşma kapasitesine bir örnektir (Freud, 1910, s. 67).
Rüyalar ve Bilinçaltının Sembolizmi
Yusuf kıssasında rüyalar, yalnızca geleceğe yönelik kehanetler olarak değil, aynı zamanda bireyin bilinçaltındaki mesajların sembolik ifadeleri olarak da değerlendirilebilir. Jung’a göre, rüyalar bilinçdışının dili olup bireyin içsel çatışmalarını ve potansiyelini ortaya çıkarır (Jung, 1964, s. 78). Yusuf’un rüyasında güneş, ay ve on bir yıldızın kendisine secde etmesi, kaderinin bir yansıması ve büyük bir dönüşümün habercisidir.
Freud ise rüyaların bilinçaltındaki arzuları ve çatışmaları ifade ettiğini savunur (Freud, 1910, s. 23). Yusuf’un rüyaları, sadece kaderin bir işareti değil, aynı zamanda bireysel hedeflerin ve içsel motivasyonların bir ifadesi olarak da yorumlanabilir. Rüyanın gerçekleşmesi, bireyin kendi potansiyelini gerçekleştirme yolculuğunun gün yüzüne çıkmasıdır.
Sabır, Direnç ve Manevi Olgunluk
Yusuf kıssasının önemli bir teması, bireyin zorluklar karşısındaki sabır ve direncidir. Vezirin karısının Yusuf’a duyduğu derin arzu ve Yusuf’un bu arzuya karşı duruşu, insanın dürtüleri ile ahlaki değerler arasındaki çatışmayı anlatır. Freud’un id, ego ve süperego çatışması teorisi, kadının arzularının id’in yani ilkel dürtülerinin bir yansıması olduğunu ortaya koyar. Yusuf’un bu dürtülere karşı duruşu ise süperego işlevini temsil eder; o, etik değerlere, iffete ve doğruya sadık kalmaya çalışır. Kadının Yusuf’un gömleğini yırtması, arzu ve içsel çatışmalarla yüzleşmesidir. Jung’a göre kadının arzusu, anima (kadındaki eril arketip) ve Yusuf’un ona karşı koyuşu, insanın içsel dengeyi bulma çabasıyla örtüşür. Gömleğin yırtılması, kişinin nefsani yönleriyle mücadele etmesi ve ruhsal dengenin sağlanması gerektiğini anlatır.
Yusuf, haksız yere zindana atıldığında sabrını kaybetmemiş, bu süreçte inancını ve manevi olgunluğunu korumuştur. Jung, bireyin travmatik olaylar karşısında anlam arayışını, psikolojik dengenin yeniden kurulması için gerekli bir süreç olarak değerlendirir (Jung, 1964, s. 114). Yusuf’un zindanda geçirdiği zaman, bireyin kendi içsel karanlığıyla yüzleşip aydınlanmaya ulaşması için bir fırsattır.
Campbell (2008), kutsal metinlerde yer alan zindan ya da karanlık yer sembollerinin, bireyin kendi gölgesiyle yüzleşmesini ve bu süreçten güçlenerek çıkmasını temsil ettiğini ifade eder (s. 114). Yusuf’un zindandan çıkışı, bireyin kendi içsel karanlığını aşarak manevi bir aydınlanmaya ulaşmasını sembolize eder.
Affetme ve Psikolojik Dönüşüm
Yusuf kıssasının doruk noktası, Yusuf’un kardeşlerini affetmesiyle gerçekleşir. Bu affetme hem bireysel hem de toplumsal barışın sağlanması açısından önemli bir mesaj taşır. Psikoloji literatüründe affetme, bireyin hem kendisi hem de çevresiyle barışmasını sağlayan bir süreç olarak değerlendirilir (Enright & Fitzgibbons, 2000). Yusuf’un affetme eylemi, travmaların bireyin üzerinde bıraktığı etkileri dönüştürme ve bireysel psikolojik dengeyi yeniden kurma açısından güçlü bir örnek teşkil eder.