Savaşların günümüzdeki gibi ateşli silahların araç ve gereçleriyle (convensiyonel) değil de sadece eldeki ok, yay, kılıç, mızrak ve gürzlerle adale ve bilek gücüyle yapıldığı dönemlerde güreş müsabakaları genç ve gelecek kuşakları savaşa hazır ve müteyakkız hale getirme yoluydu. Bu nedenle güreş ülkemizde kurumlaşan önemli sporlardan biridir. Kahramanmaraş’ın önde gelen ilçelerinden biri olan Afşin’de bu yıl da Ağustos ayının son günlerinde Afşin İlçesi 44. Karakucak Güreş Festivali yapıldı. Sıkletlerinde şampiyon olan pehlivanlarımızı kutluyoruz. Her yıl Ağustos ayının son günlerinde yapılan güreş festivali hem ilçenin adının hem de Ashab-ı Kehf’in tanıtımında önemli rol oynamanın yanında güreş sporumuza da önemli katkılar yapmaktadır. Bu nedenle organizasyonu üstlenen Belediye Başkanlığını ve katkı veren STK’lara teşekkür borçluyuz.

Eskiden beri güreş geleneğimizde cazgırlık ve salavatçılık önemli bir yer tutar. Meydan şeyhi ya da tellal da denilen cazgırlar, güreşe katılacak olan pehlivanların niteliklerini izleyicilere kendilerine has usul ve tarzda tanıtırlar. Salavatçılar ise müsabakalara ruhi bir boyut kazandırarak bir ulviyet de katmaya çalışırlar. Şampiyon olan pehlivanların özellikle Hz. Hamza’nın gücüyle ruhsal bir özdeşlik kurduklarını işlemeye çalışırlar.

Salavatlama Örneği (anonim)

Allah Allah illallah/Hayırlara gele inşallah

Pirimiz Hamza Pehlivan/Aslımız da, neslimiz de pehlivan

Vur sarmayı kündeden at/Gönder Muhammed’e salavat

Seyirttim gittim pınara/Allah ikisinin de işini onara.

(http://turkoloji.cu.edu.tr/CUKUROVA/makaleler/27.php (26.08.2017.

 Bu yılın güreş festivalinde yöremizde özgeçmişi ve kişiliği güreşe ilgi duyan hemşerilerimizce dilden dile anlatıldığı halde derli toplu yazılı literatüre geçirilmeyen Alimpınar (Birecik) Köyü’nden Çapar Eşenin Durdu adıyla ünlenen pehlivan hemşerimizin özgeçmişini sergilemeye çalıştık. Bu özgeçmişi Mine Çıragül’ün Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Halk Edebiyatı Bölümünde okurken mezuniyet ödevi olarak hocası Doğan Kaya’ya verdiği notlarından ve bizzat yeğenim Zerrin Demir hanım ile 2010 yılı yazında Alimpınar Köyü’ne giderek hanımı Hacıkız ve oğlu İbrahim Karakız ile yaptığım söyleşiden hareketle oluşturdum. Böylelikle yöremizdeki birkaç kuşak sonra unutulmaya yüz tutan bir güreş fenomeni pehlivanı sadırlardan satırlara, sözlerden yazılı literatüre geçirmiş olduk.

Çapar Eşe’nin Durdu

(1917- 1981)

Durdu pehlivan Birecikli (Alimpınar Köyü) Kara Ali’yle Izgın Köyünden Çapar Eşe’nin oğlu olarak 1917’de dünyaya gelir. Babası annesiyle evlendiğinde 85 yaşındadır. (Hanımı Hacıkız Karagüzel ve oğlu İbrahim Karagüzel). Çapar Eşe yüzünde çocukken geçirdiği hastalığın izlerini taşıdığı için “çapar” lakabı takılır. Ortadan biraz uzun, kemikli, güçlü, kuvvetli bir kadındı. Gözleri zeytin gibi simsiyahtı. (Doğan Kaya Arşivinden, Hazırlayan Mine Çıragil). Çapar Eşe’nin Gelini Hacıkız Karagüzel’e göre kaynanasının ilki 1 yaşında ölen kız ikincisi de sonradan kocası olacak olan Durdu doğar. Çapar Eşe 85 yaşındaki Mustafa Efendiyle evlendiğinde, yaklaşık otuz beş yaşındaydı. Bu evliliği köyde herkes garip bulur (Mine Çıragül).

Evliliğin ikinci yılında sağlıklı, dört okkalık bir oğulları oldu. Çapar Eşe zor bir doğum yapmıştı. Kendisini kırk günde zor toparladı. Köyün bütün kadınları çocuğu görmeye geldiler. Mustafa dayının keyfine diyecek yoktu, dişi dişine değmiyordu. Üzerine titrediği oğlunun uzun ömürlü olması dileğiyle kulağına ezan okuyup adını Durdu koydu (Mine Çıragül).

Durdu’ya anne sütü yetmiyor, ilave inek sütüyle zor doyuyordu. Karnı doydu mu uykuyu çok seviyor acıkana kadar uyuyordu. Dört aylıkken sürünmeye başladı. Mustafa Efendi Durdu altı aylıkken vefat edip Çapar Eşe’yi yavrusuyla yapayalnız bırakır. Dönemin şartları gereği tek çocukla dul kalan Eşe için zor günler başlar (Mine Çıragül). Birecik’li Tilbi Bekir isimli bir kişiyle evlendi ve ondan da Habibe isimli bir kızı olur. (Hacıkız Karagüzel)  

Çok geçmeden üçüncü kocası da ölür. Çapar Eşe yiğit bir kadındı, kendine güveniyordu. Oğlunu büyütüp, mürüvvetini görecekti. Öyle de yaptı. Saçını süpürge etti, çapaya gitti, el işçiliği yaptı, en ağır işleri gördü ve oğlunu büyüttü. Oğluna çok düşkündü. Yırtıcı bir atmaca gibi oğlunu korudu. İkinci bir evliliği düşünmedi. Durdu’ya olan sevgisinden evlenmedi. Durdu artık annesinin adıyla çağrılmaya başlandı.

Durdu, dokuz on yaşlarında ele avuca sığmaz bir çocuk olmuştu. Ava merak salmıştı. Kuş lastiğiyle ava gidiyordu. Köydeki çocuklarla yapılan koşularda hep birinci geliyordu. Yavaş yavaş güreşe de ilgi duyuyordu. Yaşça kendinden büyük olan çocukları yıkıyordu. Ayağına o kadar şahbazdı ki, karlı bir günde ava gidiyor ve kekliği koşarak avlıyordu. Birecik köyünde ilkokul olmadığından ilkokulu Emirli köyünde okudu. Fakirlikten eğitimine devam edemedi.

Günler günleri, aylar ayları kovaladı. Çapar Eşe’nin Durdu yiğit bir delikanlı oldu. Orta boylu ve çok geniş omuzluydu. Başı vücuduna mükemmel oturmuştu. Simsiyah saçları ve gözleriyle annesine; iri burnu ve kocaman kulaklarıyla babasına benziyordu. Dişleri inci gibi bembeyazdı. Esmer tenliydi. Atletik bir vücuda sahipti. Pazuları gelişmiş ve çok güçlüydü. Yaklaşık doksan kiloydu. Ormanda odun kesmekten ve bağ kazmasından dolayı vücudunun üst kısmı çok gelişmişti. O kadar güçlüydü ki iki üç yaşındaki danaları kucağına alır ve yetmiş adım taşırdı. Öküzlerin boynuzlarından tutup onları yere yıkardı. Yüklü kağnıları yokuştan çıkaramayan öküzlerin yerine kendini koşar ve yokuşu çıkardı. On çeliklik buğday çuvallarını tek eliyle kağnıya yüklerdi. İlkbaharda selvi budamalarına, elişçiliğine gider, yere inmeden selviden selviye geçerek birçok selviyi budardı. Etli yemekleri çok sever, anasının etli dibine yakma[1]sı (Afşin ve Yöresine ait bir yemek türü) na hiç doymazdı. Meyvelerden en çok üzüm ve karpuzu severdi. O kadar çok yiyordu ki gözü de karnı da doymak bilmiyordu (Mine Çıragül).

Köy güreşlerinde ismini duyuran Durdu, artık iyi bir pehlivan olmuştu. Yarpuz’da, Elbistan’da, Göksun’da zengin güreşlerine davet edilir oldu. Çapar Eşe de tabii oğluyla gurur duyuyordu. Mürüvvetini görmek istediğinden onu askere gitmeden evlendirip torun sahibi olmak istiyordu. Muhacir Mustafa’nın kızı Hacı Kız’la evlendirdi. Bu evlilikten doğum sırasına göre; Mustafa, İbrahim, Mehmet, Hatice, Zennure, Hamza, İsmail ve Emiş doğdu. (Hacıkız karagüzel). Çapar Eşe’nin Durdu ünlü bir pehlivan olup yöremizin meşhur pehlivanlarından Ala’yı, Kara’yı, Hacı Mehmet’i yendi.

Hemşerimiz Durdu pehlivan’ın Alikaya’sında bir üzüm yeme olayı vardır. 1947 yılının Ekim ayında Kahramanmaraş Belediyesi bir güreş müsabakası tertip ettiğinden Çapar Eşe’nin Durdu da davet edilir. Ördek Köyünden Çapar Hacı ile birlikte Çapar Eşe’nin Durdu yola çıkar. İkindi vakti Alikayası’nda mola verirler. Kendileri gibi Maraş’a yaya giden köylüler de aynı yerde mola vermişlerdi. Bağbozumu zamanı olduğu için Maraş’a üzüm satmaya giden köylülerden biri kabarcık üzüm satmaktadır. Çapar Eşe’nin Durdu çok acıkmıştır. Tarttırdığı on kilo üzümü yanındaki pehlivanla birlikte ağızlarına salkım salkım atarak yerler. İkinci bir on kilo üzümü daha yerler. Köylü hayretler içinde kalır. Kırk kilo üzüm sandığından kalan yirmi kilo üzümü de önlerine koyar. Kırk kilo üzüm biter. Köylü dayanamayıp sorar:

- Siz kimsiniz, ne yaparsınız?

- Hemşerim biz Yarpuzluyuz. Maraş’a güreşmeye gidiyoruz, derler.

- Yarın güreş meydanına iki sandık üzüm getireceğim. Eğer yenerseniz getirdiğim üzüm de size helal olsun; yok, yenilirseniz yediğiniz bu üzümün de parasını beraber alırım, der.

Maraş’a yatsı vakti varırlar. Maraş’ın eski pehlivanlarından Kara Ali karşılar. Tuz Hanı’nda misafir eder. İkinci gün Karakurdale Güreş Festivali başlar. Çapar Eşe’nin Durdu’yu kilosu yeterli gelmediği için başpehlivanlığa yazmak istemezlerse de Kara Ali hakem heyetine Durdu’yu anlatıp yazılmasını sağlar.

Güreş meydanı Kale’nin güneyinde, şehrin merkezindedir. Mahşeri bir kalabalık toplanır. Yakındaki evlerin damlarında, çatılarında tıklım tıklım insan dolar. Davulcular yerlerini alır, sırtlarında abalarıyla hakemler meydanda gezmektedir. Maraş’ın beyleri, edeleri, ileri gelenleri oradadır. Yan taraflarında Adana’nın beyleri, paşaları ve ileri gelenleri vardır. Yaşlı pehlivanlar da kendilerine ayrılan yerde otururlar. Meydan iğne atsan yere düşmeyecek kadar doludur. Bunun sebebi, Çukurova’nın meşhur pehlivanı Hanifi Zanapalının da güreşmeye gelmesidir. Seyirciler en çok onu merak ediyorlardı. Hiç kimse daha onun sırtını yere getirememişti.

Deste, ayak, başaltı pehlivanlarının güreşleri tamamlanır. Zanapalı meydana çıkar. Uzun boylu, geniş omuzlu, esmer vücutlu bir insan azmanıdır. 140 kilo geldiği söylenmektedir. Cazgır o kadar çok över ki Maraşlıların damarı tutup rahatsız olurlar. Adana’dan gelenlerin müthiş alkışları arasında meşhur Zanapalı güreşe başlar. İlk rakibini tutmasıyla birlikte yere çarpması bir olur. Yenilen pehlivan bayılır. Adanalıların alkışları daha da bir gür ve daha bir tahrik edici olmaya başlar. İkinci güreş de ilki kadar heyecanlı ve kıran kırana geçmese de Zanapalı onu da yener. Üçüncü rakip olarak Yarpuz’un meşhur Ala’sını da yener. Üst üste gelen galibiyetler zaten mağrur olan Zanapalı’yı daha bir mağrurlaştırır. Çapar Eşe’nin Durdu bu durumdan etkilenip heyecandan titremektedir. Kara Ali tarafından soyulup meydana salınan Durdu’yu gözucuyla süzen Zanapalı, istihzalı tavırlarla gülerek:

- Ey Maraşlılar! Bana hakiki bir pehlivan getirin. Benim çoluk çocukla uğraşacak vaktim yok!...

Seyirciler de Zanapalı’ya hak verirler. Çünkü Durdu, Zanapalı’nın yanında çocuk gibi kalmıştır. “Yazık şu Yarpuzlu pehlivana! Zanapalı kemiklerini kırar onun, boş yere güreştirmeyin” diye mırıldanırlar.

Bunların farkında olan Durdu bir an evvel güreşin başlamasını istemektedir. Çünkü seyircilerden yayılan acıma duygusu onu da etkilemektedir. Davullar vurulur. Zanapalı peşreve başlar. Durdu sakinleşmiştir artık. Meydanın ortasında tokalaşırlar. Güreş başlar. Halk nefesini tutmuştur. Zanapalı iki elini Durdu’nun koltukaltından sokarak havaya kaldırır. Ayaklarını yerden keser. Birkaç adım taşıdıktan sonra seyircilerin üzerine fırlatıp arkasına bakmadan yüzünde alaycı bir gülümsemeyle geri döner. Çapar Eşe’nin Durdu kalkıp yeniden karşısına dikilir, Zanapalı’nın karşısına. Zurnacı son delikteydi ve davullar da ne çaldıklarını bilmiyordu. Zanapalı yine Durdu’nun üzerine yürüdü. Durdu göz açıp kapayıncaya kadar paçadan dalıverdi. Zanapalı’yı kuş gibi omzuna alıp koca gövdeyi havada balık gibi döndürüp sırt üstü yere çalıverdi. Kendisi de burnu üstüne Zanapalı’nın üstüne düştü.

Davullar susar, zurnanın nefesi kesilir, herkes donup kalır olanlar karşısında. Çapar Eşe’nin Durdu’nun burnunun üstü kanamaktadır. Zanapalı hemen kalkar. Ama iş işten geçmiş sırtı yere değmiştir bir kere. Maraşlılar meydana dalarlar. Alkışlar arasında Durdu’yu omuzlayıp kaldırırlar. Kendine ancak gelebilen Zanapalı itiraz etmektedir. Ona göre olacak şey değildir. Zanapalı gibi bi ağır sıklet devi, yanında çocuk gibi kalan bu gence nasıl yenilirdi? Ancak Zanapalı Hanifi pehlivan yenilmiş, güreş bitmiştir. İtirazlar fayda etmeyince Çapar Eşe’nin Durdu’ya ağlamaklı bir sesle yalvarmaya başlayıp: - N’olur gel bir daha güreş tutalım. Yenersen bin lira da ben vereyim!... (Mine Çıragül).  

Kara Ali böyle bir şeyin olmayacağını söyleyip Zanapalıyı azarladı. Zanapalı ağlamaya başladı. Maraşlılar omuzlarından indirmedikleri Çapar Eşe’nin Durdu Pehlivanı omuzlarına alan halk onu Belediyeye kadar götürürler. İzzet ikramda bulunup, bin liralık ödülünü verirler o zamanlar bin lira büyük paradır. Fakat para düşkünü olmayan Durdu Pehlivan, onu arkadaşlarıyla harcar. Hanımı Hacı Kız’a bu paradan sadece bir entarilik basma düşer. Bu güreşten sonra Çapar Eşe’nin Durdu’nun namı bölgede yayılır. Ama şöhret onun dostluğa, arkadaşlığa çok önem veren karakterini bozmaz. Hiç öfkelenmez. Çocuklarına fiske vurduğu görülmemiştir. Kendisine kötülük yapıldığında küser ve bir daha konuşmaz. Saf, temiz, imanlı bir pehlivandır. Güreşten ne kazandıysa dostlarıyla yediği söylenir. (Mine Çıragül).  

Rahmetli babam, beni iki kişi yendi, biri ne zaman güreş tutsam gözümün önü kararan Bozyerli Topkara, diğeri de babamı yendiği güreşten sonra yağı yarılıp öldüğü söylenen Kırkısraklı Kürt Pehlivandı. Bu pehlivan Çapar Eşenin Durdu’yla güreş tuttuğumda adaleleri adeta demir gibiydi, dermiş.

Karların eridiği, bir bahar günü Göksun’da yapılan bir güreş sonrasında Söğütlü Çayı coştuğu için köprü olmadığından üzerine atılan bir mertek özerinden geçilirmiş. Sıkletlerinde birinci gelen Seyit Ali, tekeyi, Ördekli Karamazı’nın Hacı, koçu babam Çapar Eşe’nin Durdu da tosunu bismillah deyip ikişer bacağını eliyle tutarak omuzlarına alıp mertek üzerinde Söğütlü Çayını geçirmişlerdir.  

1961 yılında rahmetli babamın amcalarıma küsmesi nedeniyle Çardak’a taşındık. Çardak’taki bir düğünde yapılan güreş müsabakasında Hasan Temel, güreşecek pehlivan yok mu diye meydanda bağırdı. Babam o zaman (44 yaşlarında) güreşi bıraktığı için Ben şalvarı giydim, ama Hasan Temel, beni küçükseyerek babamı güreşe soyunmaya mecbur bıraktı. Babam da şalvarı giyerek Hasan Temel’in karşısına çıktı. Onu tuttuğu gibi ıslak çayırın üzerine sırt üstü düşürdü. Çayırda Hasan Temelin vücudunun izi çıktı. Ona dedi ki, “kendi dengin olan pehlivanlarla güreş, eğer senden küçükleri yensen bile bir gün o küçükler seni yenebilir, beni yenseydin, ben bir daha seni yenemezdim,  senin istediğin şu bayrak, ben onu sana veriyorum, beni Gücük’lü Büke’ye sor, deyince Çardaklılar Hasan Temel’i haksız bulup ona çıkıştılar. (Oğlu İbrahim Karagüzel)

Rahmetli babamın bir güreş hatırası da şöyledir: Babam üzüm satmak için Uzunyayla’da Pınarbaşı’nın köylerinde gezinirken bir düğüne rastlar. Düğünde kız tarafının pehlivanları oğlan tarafını yenince gelini vermek istemezler. Babam, kız tarafının pehlivanı başka pehlivanınız yok mu diye bağırınca, titrer. Bunu gören yaşlı biri oğlan tarafının büyüğüne durumu bildirir. Rica minnet babamı oğlan tarafının güreşçisi olarak soyundururlar. Babam da rakibinin sırtını bir tutuşta yere getirir. Bunu gören bir kişi, siz kiminle güreştiğinizin farkında değilsiniz. Bu Yarpuzlu Çapar Eşe’nin Durdu’dur. Yarpuz’da askerlik yaptığım için tanıyorum. Bunu yörede yenecek pehlivan yoktur, der. Babamın üzümlerini düğün sahibi alarak karşılığını bolca verip teşekkür eder. (Oğlu İbrahim Karagüzel)

Kırk bir yaşında güreşi bıraktı. Sekiz çocuğunu çiftçilik, gündelikçilik, orman ameleliği ile büyüttü; ev bark sahibi yaptı. Ömrü boyunca ne doktora gitti ne de ilaç kullandı. Altmış üç yaşında olmasına rağmen saçında beyaz tel yoktu. (Oğlu İbrahim Karagüzel).

1982 yılının ilk Cuma günü İneğe yedirmek için keven sökmeye yazıya çıktı. Cuma Namazını Kargabük Köyü’nde kılar. Ördek Köyü civarında bir sürü keven söker. Yorulup tabakasını çıkarıp bir sigara sarar. Bir iki nefes çeker. Kalbine sanki bir hançer saplanır. Yere düşer. Sol eliyle göğsünü tutar, sol gözü yumulu, sağ gözü açık kalır, dili tutulup, nefes alamaz. Alnından yüzüne terler boşanıp göz çukurlarına yaşlar dolar. Yanındaki torununun ağlamasını bile fark edemez ve o koca çınar Allah’ın rahmetine kavuşur. (Mine Çıragül)

Bugün Afşin’de meclislerde, sohbet ne zaman kuvvetten, yiğitlikten, çok yemekten söz açılsa genellikle Çapar Eşe’nin Durdu anılır.… Dışarıdan gelen yabancılar yaşayan meşhur insanlardan evvel, Çapar Eşe’nin Durdu ile tanışırlar. Tahayyüllerine saf, kuvvetli, kalender, uyumlu ve çok yemek yiyen kocaman bir adam oturuverir. (Doğan Kaya Arşivinden, Hazırlayan Mine Çıragil.

 

[1] Afşin ve Yöresine ait bir yemek türü.