Darendeli Yusuf Kelici'nin Afşin İzlenimleri
Sivas'ta yaşadığımız yıllarda (1995-2011) Sivas Şıra Hali'nde uzun süredir esnaflık yapan Darendeli Yusuf Kelici'in Afşin-Elbistan yöresiyle ilgili anıları olduğunu öğrenince kendisiyle uzun bir sohbete daldık. Meğer Yusuf amca bizim Elbistan-Afşin'den Maraş ve Adana'ya gitmek için birkaç kere geçmiş.
Afşin'e ilk gidişim 1947-48'lerdeydi. Afşin'den Darende'ye beygirlerle döven (gem) tahtası getirirdik. Bir defasında benden birkaç yaş büyük olan yol arkadaşım Niyazi Efendi -müteveffa- ile Kuşkaya'sından lataları (kapı ve gem (döven) yapımında kullanılan işlenmiş kereste) teslim aldık, beygirlere yükledik. O zaman Kuşkayası Çeltikarkı'nda köprü olmadığı için lataları beygirlerden indirip köprü yaptık, beygirleri geçirdikten sonra tekrar yükleyip Darende'ye doğru yola çıktık. Karşımızda Kışla Köyünün altından Dikilitaş (aslan heykelinin bulunduğu) Gökçeören ve Aslantaş Köylerine geldik. Dikilitaş ve Aslantaş Köylerinin ikisinde de beygir cüssesi kadar Arslan heykelleri vardı. Arslan'ların yönü Binboğa Dağı'na bakıyordu. Kuşkaya'sından Darende'ye 6 saatte varırdık. Afşin'e sonraki yıllarda da gittim. Bu gidişlerimde dinamit lokumu ve kapsülü götürür, tekel çayı alırdık, o zaman Afşin'de çay tüketimi fazla olmadığından esnafın tekelden alıp da satamadığı çayları alıp Darende'de tanesini 2.5 liradan satardık. Afşin'e bir gidişimizde kamçimi (hayvanla yolculuk yapan kişilerin soğuktan korunmak için omuzlarına attıkları keçeden yapılmış abalar) kaybettim. Bir akşamüzeri Afşin'e vardık. Dedebabanın güneybatı cephesindeki Han'a indik. Hanın önünde de nalbant Bilo Memedin nalbant dükkânı vardı. Hancı, adını hatırlayamadığım yaşlı bir amcaydı. Hana inince, yamçimi düşürdüğümü anladım. Hancı, sabah olunca dellal çağırtır, buldururuz, dedi. Yattım ama kafam yamçide, rahat uyuyamıyorum. Uyku ile uyanıklık arasında yamçiyi bulan adamı da, evini de rüyamda gördüm. Sabahleyin, dellal çağırtmak için belediyeye giderken, bir kadın bize doğru gelip, ne arıyorsunuz, dedi. Ben de yamçimi düşürdüm, deyince, şuradaki komşu bir yamçi bulmuş, deyip bizim önümüze bir çocuğu kattı ve çocuk bizi o eve getirince, hem evin hem de adamın rüyamda bana gösterilenin aynısı olduğunu gördüm. Yamçimi böylece buldum.
Alışveriş yaptığımız Afşin'li esnaflardan avcılığa meraklı bir kişi olduğu için bizden dinamit, dinamit kapsülü ve mermi alan Hocanın oğlu Ali'yi, Kirpitoğlu Ahmet'i, Garaj işleten Topal Cuma'yı, ve bizim gibi tahta işleriyle uğraşan Birecikli Hacı Ali Çavuşu, Emir'li Kör Nuri'yi ve Kabaağaç tarafında evi olan Pemik Halil'i hatırlıyorum. Bir defasında Nişanit Köyü'nden siyah kuru üzüm getirdik, Ashab-ı Kehf harabe gibi bir yerdi. İçini gezmedik, han yıkık vaziyetteydi. Sizin civarda gezmediğim bir taş dibi bile kalmadı.
Bir gidişimizde de Birecik Köyü'nden tut pekmezi aldık, serinlemek için Birecik'in Afşin tarafında hafif çukur düzlükteki adını hatırlayamadığım ve suyu orayı çayırlık haline getiren bir pınara (Başpınar) gittiğimizde pınarın ayağındaki ark üzerinde Kasdal (Bulgur ve pekmez kaynatılan büyük kazan) kazanları kurulmuş kadınlar bulgur kaynatıyorlardı. Yol arkadaşım Ali, ben bulgur yemeden gitmem, kadınlardan bulgur isteyelim dedi. Ben de utana çekine arkadaşım biraz bulgur istiyor, diye bir kadından bulgur istedim. Kadın bir kevgir dolusu bulgur getirip, yanımdaki şeker torbasının üzerine koydu. Ben de torbanın köşelerinden toparlayıp getirdim. Bulguru bitirinceye kadar yola koyulamadık.
Berit Dağı civarındaki Hacininoğlu, Sarıgüzel'in meşhur tutu olur. Altınsarısı, hurma gibi, bayılırdım, tutlara. Kilosu 50-60 kuruştu. Bir gün de Elbistan Kürtül Köyü'ne tut almaya gittim. Akşam Kürtül'de yattım. Akşam köylüler geldi. Bende şu kadar tut var diyen diyene. Onlar hayvanlarla tutları Elbistan'a getirecekler, ben de paralarını peşin vermeye anlaştık. Ancak sabahleyin, kimi, domatese, kime bibere tarlaya gidiyoruz diye dağılıp kayboldular. Dört çuval tut getiren oldu. Ben de buraya kadar gelip de bu kadarcık tutu alamam, dedim. İki liraya bir beygir kiralayıp Elbistan'a geldim. Beygiri çocukla köye gönderdim. O zaman Elbistan'dan Darende'ye, Darıca üzerinden gidilirdi. Yapalak üzeri daha yakındı ama araba yolu yoktu. Çardak'ın da Tanır'ın da güzel tutları olurdu.
Bir gün Maraş'tan gelirken Kısık mevkiinde Pamucak Çayı civarında yağmura tutulduk, üstümüzde ıslanmadık, çakmak çaputu kadar bir yer bile kalmamıştı. Çay, adeta kudurmuş gibi akıyordu. Akşamüzeri geçmeye cesaret edemedik. Gece bir kaya kovuğunda sabahladık. Sabahleyin de yağmur devam etti. Çay, çamları kökünden söküp sürükleyerek Ceyhan'a doğru götürüyordu. Hayati tehlikeler atlatarak geçebildik.
Adana'ya gitmek için, Darende'den çıkarız, Aşağı (küçük) Yapalak'ta bir handa yatardık, Elbistan'dan Ketizmen Belinden sonra, sallandığı için korktuğumuz ahşap Pernek Köprüsü'nden geçer Kabaktepe'de yatar, Hacininoğlunun oradan geçer, Ganimin Hanında yatar Ceyhan'ın kıyısını takip eder, akşam Pacin Hanında yatar, Maraş Ahırdağı'ndaki Eşek Meydanından aşağı Maraş'a iner, hanlardan birinde yatardık. Sabahleyin Eloğlu, Kömürler, Gavur Dağını geçer, Bahçe'de yatardık. Daha sonra Osmaniye ve Ceyhan'da yatarak 8 günde Adana'ya varırdık.
O zaman yollarda eşkıyalık yoktu ama karakollarda ufak tefek el yapımı eşyalara -eldiven, çorap, mendil gibi- jandarmalardan bazıları göz diker uyanık olmazsan alırlardı.
Bizim zamanımızda çoğu kimsenin anlamadığı ancak uzun süre kira getirip götüren gölükçülerin kendi aralarında oluşturdukları şifreli bir dil olan Hazen dili kullanırdık. Hatıradığım bir söz , birkaç da kelime var hafızamda:
Hazen salta esi ben gi gişet: kardeş jandarmalar geliyor tabancayı sakla.
Ziggin: bıçak, Gilor: Pilav, Hubus: Ekmek. (Darendeli Yusuf Kelici Darende Hacılar Sıragöz Mah. 1931 doğumlu, Eylül 2006. Yusuf amca 2010 yılında vefat etti. Çocuklarından Mevlüt Kelici ve torunları tarafından Şira Halinde Sembol Gıda adıyla işletmelerini sürdürmektedirler. ).
Hemşerimiz rahmetli Ömer Özsoy'dan öğrendiğim kadarıyla 1940'lı yıllara kadar kullandığımız para birimleri: 1 mecidiye 100 kuruş, 1 kuruş: 40 para ve 1 kuruş: 100 santim imiş.
Aslantaşlar
İbnü'l-Adim'in Anadolu'yu ziyaretinden 8 yıl önce (1299'da) vefat eden büyük alim Yakut da Efsus'un harap bir şehir olduğunu teyit ettikten sonra: 'Orada hayret verici eserler de görülür', diyor. Yakut'un 'hayret verici eserler' dediği, şüphesiz, insan ve hayvan heykelleri, kabartmalar, sur ve sanat değeri olan bina kalıntıları, güzel görünüşlü sütunlar ve belki yöreyi süslemiş olan Selçuklu kervansaraylarıdır. Bunlardan bazıları bize kadar gelmiştir. Zamanımızdan 85 yıl önce Elbistan'a 6 saat mesafedeki bir yerde biri arslan, diğeri kaplan şeklinde karşılıklı iki taş ile üç saat mesafede de yedi arşın boyunda iki arşın genişliğinde bir dikili taşın varlığı haber verilmiştir. Bu eserlere ne olmuştur veya onlar nerededir? Bu hususta hiç bir bilgiye sahip değilim. Fakat bu münasebetle Afşin müzesinin bir an önce açılmasını dilemekteyim. Kurulmakta olan bu müzenin zamanla gerek tarihten önceki devirler, gerek eski ve orta çağlar için Türkiye'nin zengin müzelerinden biri olması mümkündür. (Faruk Sümer, Eshabü'l Kehf)
Bölgemizde bulunan aslan heykelleri (Aslantaşlar) yalnızca Sümer Hoca'nın söz konusu ettiği heykeller olmayıp Kahramanmaraş'ta (Evliya Çelebi'nin verdiği bilgiye göre Kale'de birbirine bakar vaziyette duran dört aslan heykeli varmış. Bunlardan biri kaplan heykeli olup İstanbul eski eserler müzesine gönderilmiştir, diğer iki heykel ise kayıptır. Bkz. İlyas Gökhan-Selim Kaya, İlkçağ'dan Dulkadirlilere Kadar Maraş) ve Arıtaş (Hunu) Kasabamızda da bulunmuştur. (İsmail Kılıç Kökten, Arkeoloji Dergisi). Sümer hocanın akıbetlerini bilmediğini belirttiği Aslantaşlar, Darendeli Yusuf Kelici'nin tanıklığı ve son verilerle Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü'nce sit alanı ilan edilerek koruma altına alınan Aslantaşlardır. Yöreyi tanıyan Darendeli Yusuf Kelici'ye göre, burası Elbistan'la Darende arasındaki Dikilitaş ve Aslantepe Köyleri'dir. Şerafettin Günaltay da Orta Şark II kitabında bunu teyit eder. Hititler döneminden kaldığı tahmin edilen Aslantaşlar, Yeniköy-Başdirek Köyleri arasındadır. (Ahmed Akgündüz, Said Öztürk, Yaşar Baş, Darende Tarihi9.