EMEVİ DİNİ-EMEVİ İSLAMI
Son dönemlerde en fazla duyduğumuz kavramlardan birisi de “Emevî Dini - Emevî İslamı”dır. Dini bir mesele gündeme geldiği zaman: “Allah’ın gönderdiği dinde bu yok. Bir indirilmiş din var. Bir de uydurulmuş din vardır. Bu da Emevîlerin baskısı sonucu oluşan bir dindir” şeklinde ifadeleri sık sık duymaktayız.
Emevî Dini söylemi tek bir çevreden değil de farklı çevrelerden dillendirilmektedir. Hatta bazı akademisyen ilahiyatçılar dahi bunu söyleyebilmektedirler.
Emevî dini denildiğinde ilk akla gelen kimselerden birisi de Yaşar Nuri Öztürk’tü. Bir televizyon kanalında konuşmasına şahit olmuştum. Önce İmam Buhari’ye ağır hakaretlerde bulunduktan sonra: “Oturmuş Emevîleri memnun etmek için hadis uydurmuş “ diyerek onu Emevîci olmakla suçluyordu. Hatta bugünkü kıldığımız namazın Hz. Peygamberin kıldığı namaz olmadığını, Emevîler döneminde uydurulan bir namaz olduğunu söylüyordu.
Gerçekten şuanda sahip olduğumuz dini düşünce Emevî dönemine ait bir düşünce mi? Gerçek dinde olmayan birçok konular Emevîlerin baskısı ile mi dine dâhil edildi? Emevîler kendi dönemlerinde yaşayan âlimlere baskı yoluyla bazı şeyleri değiştirerek yazmalarını mı sağladı? Kıldığımız namaz Hz. Peygamberin kıldığı namaz değil mi?
Emevîler döneminde din adına bazı yanlışlar yapılmıştır. Dini referans göstererek bazı yanlış anlayışlar ortaya çıkmıştır. Emevîlerin yaptıkları yanlışlara destek çıkan âlimler de olmuştur. Fakat günümüzde ki dini anlayışın Emevîler dönemindeki dini anlayış olduğunu söylemek tutarsız ve ilmi dayanaktan yoksun bir görüştür.
Günümüzde dini anlamdaki düşüncelerimiz itikadî bakımdan ya İmam Maturûdî’ye ya da İmam Eşarî’ye dayanmaktadır. Yani itikadi anlamda Maturîdi ve Eşarî düşünce hâkimdir. Ameli bakımdan ise Ebu Hanife, İmam-ı Malik, İmam-ı Şafi veya Ahmed bin Hanbel’e dayanmaktadır. Genel anlamda dünyada dört Müslüman var ise her biri bu mezheplerden birisine mensuptur.
Hasdis konusunda ise günümüze gelen ve en sağlam olarak kabul edilen İmam-ı Buharî ve İmam-ı Müslim vardır.
Düşünceleri ve eserleri ile günümüze ışık tutmuş bu âlimlerin Emevîlerle ilişkisi nedir? Emevîleri memnun edebilmek için gerçekten de dinde tahrifat mı yapmışlar? Hadis mi uydurmuşlar? Emevî sultanlarının istedikleri fetvaları mı vermişler?
Tarihi olarak böyle bir iddiayı doğrulamak mümkün değildir. Bu alimlerin tamamına yakını ya Emevîler döneminde yaşamamış, yaşayanlarda hayatlarının beli bir döneminde yaşamışlardır.
Emevî devleti 661 yılında kurulmuş ve 750 yılında yıkılmıştır. İmamı Maturûdî 862 yılında, Emevîlerden 112 sene sonra dünyaya geldi. İmam Eşarî 879 senesinde, Emevîlerden 129 sene sonra doğdu. Buhari 810 senesinde, Emevîlerden 60 sene sonra doğdu. İmam-ı Müslim 821 yılında, Emevîlerden 71 sene sonra dünyaya geldi. İmam-ı Şafi 767 senesinde, Emevîlerden 17 sene sonra doğdu. Ahmed bin Hanbel 780 yılında, Emevîlerden 30 sene sonra doğdu. Ebu Hanife 699 yılında Emevîler yıkılmadan 51 sene önce doğdu. İmam-ı Malik 712 yılında, Emevîler yıkılmadan 38 sene önce doğdu.
Düşünceleri ile günümüze ışık tutmuş olan kimselerden sadece Ebu Hanife ve İmam-ı Malik hariç diğerlerinin tamamı Emevîler yıkıldıktan sonra dünyaya gelmişler ve Abbasiler döneminde yaşamışlardır. Yönetim olarak ise Emevîler ile Abbasiler birbirine tamamen zıttırlar. Emevîler döneminde itibar görenler, Abbasiler döneminde en şiddetli baskı ve zulme uğramışlardır. Emevîleri memnun edebilmek için din uydurmuşlar demek tarihten hiç haberdar olmamak demektir. Böyle bir iddia, iddia sahibinin cehaletini ortaya koymaktan öteye geçmez.
Hakkı söylemekten geri durmayan, bu uğurda her türlü işkencelere göğüs geren bu âlimleri “Emevî Dini” şeklinde uydurma bir dinin kurucuları olarak göstermeye çalışmak, en büyük yalan ve iftiradır. Bu âlimlerin hayatına baktığımızda, hakikati söyledikleri için sürekli işkenceye maruz kaldıklarını görebilmekteyiz. Ebu Hanife zindanda şehit edilmiş, Ahmed bin Hanbel her gün yüz sopa ile cezalandırılmış, İmamı Malik eşeğe ters bindirilerek Medine sokaklarında taşlattırılmış, İmam-ı Şafi öldürülecek iken bir arkadaşı tarafından Mısır’a kaçırılmıştı. İmam-ı Buhari 17 yaşında çıktığı ilim yolculuğundan 40 sene sonra dönmüş ama yine de memleketinde bırakılmayarak sürgüne gönderilmiş ve sürgünde iken ruhunu teslim etmişti.
Bu âlimler en ağır işkencelere maruz kalırlarken, saraylarda sultanların sofrasından kalkmayan, onların istedikleri fetvaları veren yüzlerce âlimler de vardı. Ama onların hiçbirinin düşüncesi ve fikri günümüze ulaşmamıştır. İnsanlar onları sevmedikleri için peşinden gitmeye de ihtiyaç duymamışlar. Eğer onların fikirleri günümüze kadar gelse ve insanlar da onları örnek almaya çalışsalardı onlar için “Emevî Dini” yakıştırması uygun olabilirdi. Ama Emevîleri hiç görmemiş, Emevîler yıkıldıktan yıllar sonra dünyaya gelmiş kimseler, nasıl olacak ta Emevîleri memnun etmek için hadis uyduracak, fetvalar verecek?
Hz. Peygamber (sas)’i Veda hutbesinde yüz binden fazla kimse dinlemişti. Bir de o dönemde Hacca gelmeyen veya gelmeyen kimseler vardı. Hz. Peygamber (sas) dünyadan ayrıldığında ona iman eden yüz binden fazla kimse vardı. Namaz hicretten yaklaşık iki sene önce farz kılınmıştı. Bu insanlar yaklaşık 12 sene, günde beş kez Hz. Peygamber ile namaz kılmışlardı. Nasıl olacak ta binlerce kimsenin yıllarca uygulaya geldiği bu ibadet, bir anda Emevîler döneminde değiştirilecekti? Yüzbinlerin hafızasından ve hayatından bu namaz çıkarılacak ve yerine Emevîlerin uydurduğu bir namaz getirilecekti? Herkeste bu değiştirilmiş namazı kabul edecek ve o günden sonra bu yanlış uygulama genel kabul görerek günümüze kadar gelecekti? Böyle bir şeyin olması nasıl mümkün olabilir? Hangi aklıselim bunu kabul edebilir?
Günümüzdeki İslami düşünceyi “Emevî Dini-Emevî İSlamı” diyerek lekelemeye çalışmak, art niyetli bir düşüncedir. Tarihi olarak ta olması mümkün olmayacak batıl bir iddiadan ibarettir. Hz. Peygamber (sas) dönemindeki namaz ne ise günümüzde kılmaya çalıştığımız namaz aynı namazdır. Oruç aynı oruç, Zekât aynı zekât, Hac aynı haçtır. Gerçek manada ruhunu yaşatamasak veya yaşayamasak ta şekil olarak aynı şekildedir.