Mayıs ayının güneşli güzel bir günüydü.Havada ne bulut ne de rüzgar vardı.Güneş tabiattaki her şeye hayat veriyordu. Berit Dağı,3027 metreden Afşin-Elbistan Ovası’na heybetle bakıyordu. Fındık’ın güneyinde, doğudan batıya doğru, kale surları gibi uzanırken kuzey cephesi bembeyaz karlarla kaplıydı.Ovanın üstü A ve B Termik Santrallerin ölüm saçan simsiyah külleriyle kaplıydı.İdareciler, yöre halkının feryadını duymazdan geliyordu.
Adatepe Barajı’nın gölü, köyün batı cephesinde masmavi uzanıyordu.Baraj gölünün iki yakasında elma,kiraz,kaysı,ceviz,ayva bahçeleri ve köye adını veren fındık ağaçları yer alıyordu.Baraj gölünün çevresi yemyeşil ormanlarla ,çam ve meşe ağaçlarıyla kaplıydı.Kuşlar, bahçedeki ağaçlarda cıvıltıyla şarkı söylüyordu. Komşumun iki av köpeği, arada sırada havlayarak birbirleriyle oynuyor;bahçedeki sokak kedileri, köpeklerin havlamasından korkarak seslerin geldiği yöne bakıyordu..Ceviz ağacına konan iki karga ‘’Gak,gak!’’ diyerek birbirleriyle haberleşiyordu.
Emekli olduğumuz için, kahvaltımızı saat ona doğru bahçemizdeki kamelyada yapıyorduk.Mutfağa vardığımda,hanım çay suyunu koymuş,kahvaltıyı hazırlıyordu.Benden, bakkaldan Çerkez ekmeği almamı istedi.Üzerimi değiştim.Vestiyerdeki aynada kendimi görünce şaşırdım. Çünkü saçlarım,kaşlarım simsiyah ve gürdü.Beyazlar kaybolmuştu.Bu görüntü çok hoşuma gitmişti.Cahit Sıtkı’nın ‘’ Otuz Beş Yaş’’ şiirinde geçen:
Neden bana düşman görünürsünüz?
Yıllar yılı, dost bildiğim aynalar!..
Dizeleri aklıma geldi;başladım aynada kendi kendimi incelemeye.Aynalar bana düşman değil dosttu.Saçlarım,kaşlarım simsiyah,gözlerim parlaktı.Alnımda çizgiler,gözlerimin altında mor halkalar yoktu...Aynaya baktıkça bakasım geliyordu,görüntümden memnundum. Gençleşmiştim…
Mutlulukla evin çıkış kapısına yöneldim.Dış kapıyı açınca, her gün şartlanmış olarak beni bekleyen Garip ismini verdiğim sokak kedisiyle karşılaştım.Bana o kadar alışmıştı ki belini kamburlaştırarak, miyavlayarak ayaklarıma sürtünüyor,adım atmama engel oluyordu.’’Nerede kaldın, ben çok acıktım!..’’diyor,cilve üstüne cilve yapıyordu.Ayakkabımı çıkararak tekrar mutfağa gittim.Buzdolabını açtım iki parça hindi sosis ve biraz peynir alarak bahçeye çıktım.Bıçakla hindi sosisini küçük parçalara ayırdım. Garip’in önüne atarken o kadar açıkmış ki bazılarını havada kapıyordu.. Kalan sosisleri, peyniri de önüne koydum.Başka bir sokak kedisi, uzaktan korkarak bizi izliyordu.Bir parça sosis önüne doğru fırlattım,önce korkup kaçar gibi yaptı;sonra çekine çekine yaklaşarak sosi iştahla yedi
Köydeki evler,baraj gölünün doğusundaki tepenin güney ve batı cephesine yapılmıştı.Evlerin planları aynıydı,hem yazlık hem de kışlık olarak kullanılıyordu.Bütün evler müstakil ve küçük bahçeliydi..Yaz mevsiminde, kahvaltımızı bu güzel manzarada bahçede kamelyada yapıyorduk. Köyün nüfusu , tatilcilerden dolayı yazın çoğalıyor,kışın ise azalıyordu.
Yan komşum, bahçesinde bahar temizliği yapıyordu.Selam verdim ,hal hatır sorduktan sonra yoluma davam ettim. Çardak’tan gelen ekmek arabası, her zamanki gibi çok hızlı gelmiş ve bakkalın önünde sert bir fren sesiyle durmuştu.Çardak’ta, Çerkez ekmeğini öteden beri hep kadınlar yapıyordu, ancak en güzel, tatlı ekmeği Nejla Hanım yapardı. Necla Hanım’ın yaptığı Çerkez ekmeği, yöremizde çok meşhurdu. Köy bakkalına önünde üç beş kişi vardı.Liseden eski iki öğrencimi görünce sevinçle kucaklaşarak öpüştük,eskilerden sohbet ettik. Hal hatır sordukta sonra iki adet Çerkez ekmeği alarak,evin yolunu tuttum.Eve geldiğimde beni,yine sokak kedim karşıladı,karnı toktu ama bana sevgisini gösteriyordu.Ağaçlara tırmanıyor,atlıyor, zıplıyor; koşuyor mutluluk taklaları atıyordu.
Eşim kamelyadaki masayı kahvaltı yapmak için hazırlıyordu.Masanın üzerinde kahvaltı için zengin bir menü vardı.Mutfaktan elektrikli çaycıyı masaya getirdim.Eşim kedileri seviyor ama kedinin, evin içine girmesini istemiyordu.Çünkü sevdiğimiz bir arkadaşımızı, kedi tüyünden karaciğerde oluşan kist hastalığından dolayı kaybetmiştik. Garip,benim peşimden eve girmek istediği zaman, eşimin tepkisini görerek bahçeye kaçıyordu.Kahvaltı yaparken bizi uzaktan seyrediyor ;eşimden çekindiği için masaya yaklaşmıyor fakat eşim içeri girince hemen yanıma geliyor,başını ve sırtını okşuyordum.Keyifle belini kamburlaştırıyor,zevkle kuyruğunu sağa sola sallıyordu.Kucağıma gelmek istiyor ama eşim, yanıma gelince sessizce yanımdan uzaklaşıyordu.Bu duruma ikimiz de alışmış,idare ediyorduk.
Kuş cıvıltıları içinde neşeyle kahvaltımızı yaptık.Eskilerden konuştuk.Sevinçlerimizi ve acılarımızı birlikte paylaşmıştık.Zaman su gibi akıp geçiyordu.Çocuklarımızı okutmuştuk.Evimiz,arabamız hepsinde önemlisi, çevremizde itibarımız vardı.İkimizde mesleğimizi severek başarıyla yapmıştık;öğrencilerimiz belli mevki ve makamlara gelmişti.Bundan büyük mutluluk duyuyorduk.Bazıları ile ailecek görüşüyorduk.Birçoğu ile de haberleşiyor,zaman zaman ziyaretimize gelen öğrencilerimizle eski günleri yad ediyorduk.
Ömrümüzden bir gün daha geçiyordu.Eşim bana Ömer Bey,ben de eşime Mürşide Hanım, diye hitap ediyordum.Bu hitaplar,dışarıdan resmi gibi görülse de bizim aramızda apayrı sevgi ve saygı anlamı taşıyordu.Biz bir elmanın yarısı gibiydik.Birbirimizi görmesek rahat edemiyorduk. Çünkü kırk yılın birlikteliği bizi birbirimize benzetmişti.Neşeyle kahvaltımızı yaptık.Eşimin, kahvaltıdan sonra yaptığı köpüklü Türk kahvesini göl manzarasına karşı yudum yudum keyifle içiyordum.Karşımdaki manzara muhteşemdi..Kanepedeki yastığa sırtımı dayadım…Gözlerimi mutlulukla kapatarak hayal alemine daldım...Eşimin:
---Ömer Bey,uyan,kalk!..Saat dokuza geliyor!.. Unuttun mu? Bugün saat on birde aşı randevumuz var… Biontech üçüncü doz-hatırlatma koronavirüs- aşımızı yaptıracağız...
Gözlerimi açtım, Fındık’taki evin bahçesinde değil, yatak odasındaydım...Rüyanın etkisindeydim,meraklı gözlerle etrafımı inceledim...Adana’daki evimizdeyim...Mevsim kıştı , 2022’nin Şubat ayıydı…Pencereden dışarı baktım,şiddetli bir yağmur…Toroslarda kar vardı… Güzel bir rüyadan uyanmıştım...Şaşkın şaşkın eşime baktım...Gördüğüm güzel rüyayı,ona kısaca anlattım… Eşim,her zamanki gibi gülümseyerek bana baktı:
---Allah nasip ederse -inşallah- yine yaz mevsiminde, Fındık’taki evimizin bahçesinde kahvaltımızı yaparız.Dostlarımızla,arkadaşlarımızla görüşür,sohbet eder,güzel vakitler geçiririz…
‘’İnşallah’’dedim. Lavaboda elimi,yüzümü yıkarken aynaya baktım; saçlarım, siyah değil bembeyaz ve ön tarafta kellik..…Kaşlarımda bile beyazlar,alnımda çizgiler,göz altında mor halkalar...Canım sıkıldı çünkü şairin dediği gibi,aynalar artık bana dost değildi…Geçmişteki normal-sıradan hayatımızda ne kadar mutlu olduğumuzu , koronavirüs mikrobuyla karşılaşınca çok iyi anladık…Hayatımızda, uymamız gereken yeni kuralar ve yasaklar başladı.Hepimiz normal hayatın özlemi içerisindeyiz…
Hafif bir kahvaltı yaptık,üzerimizi giyindik.İkimiz de, çift maske takarak aşılarımızı yaptırmak için, sağlık ocağının yolunu tuttuk.
Gücün ve mutluluğun temeli sağlıktır!..Hayat ne güzel,sağlıklı yaşmak ne güzel!.
Lütfen,aşlarımızı yaptıralım!..Maske,mesafe ve hijyene dikkat edelim!..
‘’ Halk içinde, muteber bir nesne yok devlet gibi;
Olmaya, devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.’’
Kanuni Sultan Süleyman
Yüce Allah’tan dileğim: Bütün ülkelerle birlikte,ülkemizin de en kısa sürede Koronavirüsten kurtularak normal hayata dönmesidir!..Allah; devletimize,milletimize zeval vermesin!..Amin…
KALIN SAĞLICAKLA!..
.