EV
Orman seyreldikçe suyun sesi çoğaldı. Ormanın dışında karşısına kocaman bir açıklık çıktı, ilerisinde bütün enginliğiyle bir okyanusun uzandığı yüksek bir uçurumun üzerindeki bir açıklık. Doğmak üzere olan güneşin ilk ışıkları gözlerini kamaştırdı, bu ihtişamın karşısında durdu. Bütün bunların arasında küçücük kalan kendisini düşündü. Onların varlığına alışmış olmasak karşılarında dilimizin tutulacağı bunca şeyin kendisinden hiç haberi yoktu, hiçbiri kendisini kaybolmuş ya da yalnız hissetmiyordu. Birden onlara katılmak istedi, kıyıya vuran dalgaların uzaktan geçen sesi, okyanusun hışırtısı ve artık geride kalmış olan ormanın sesleri birbirine karıştı, kendisi de bu seslere kalp atışlarıyla katıldı.
Güneş, huzmeleri okyanusu geçip sahile çıktı, uçurumu tırmandı, ayaklarını, ellerini ve yüzünü de geçtikten sonra saçlarının arasında kayboldu. Evi işte o anda gördü, kendisi ve uçurum arasında duran, kendisi kadar buraya ait olmadığı anlaşılan bir ev. Kaybolmadan önceki evine benziyordu, burada bulacağını hiç düşünmemişti. Katılmaya çalıştığı ihtişamın esrikliğinden kurtulmaya çalışarak eve doğru yürüdü. Rengi, kapısı, penceresi, perdesi, duvarının çatlağı, merdivenin kırığı ile aynı aradığı evdi, bir fakla ki burada başka insanlar yoktu. Kapıya geldiğinde anahtarı her zaman koyduğu yerden, kapının pervazının üzerinden alıp kapıyı açtı. Tanıdık yerlerde duran tanıdık eşyalara hayretle baktı, evin içinde dolaştı, burası bile kendisini garip yabancılık içinde karşıladı, asıl olması gereken yerden bir lego gibi alınıp buraya emaneten konulmuş gibi dışarıda sesler ve ışık, hava içeri giremiyordu. İçerideki vücut bulmuş sessizlikte insan zamanın dışında gibi hissediyordu.
Salonda masanın üzerinde yemekler görünce içinde beliren bir heyecan kıvılcımıyla seğirtti. Belki de evde yaşam emareleri vardı. Kaşığından çatlına yemeklerden sulara her şeyiyle tastamam, biraz sonra annesinin herkese yemeğin hazır olduğunu söyleyeceği bir masaydı, buna o kadar inandı ki bu çağrıyı duymak için bir an durup bekledi. Çağrı gelmeyince masaya doğru yaklaştı, yaklaştıkça yemeklerin bozulmuş kokularıyla yüzündeki ifade dondu, bozulmuş ve küflenmiş yemeklere baktıkça korku ve dehşet ifadesi dönüştü. Biraz önce içinde beliren kıvılcım bir yangın başlattı, kıvılcımı çıkaran umut da baş dönmesine dönüştü. Yemekler keşfedilmiş olmaktan dolayı rahatsız olup kıpırdandılar hatta homurdandılar. Gerçek olup olmadığını anlamak için yemeklere doğru eğilince tiz bir çığlıkla geriye doğru zıpladı. Yemekler gelip eline yüzüne yapışacak, her yerini kaplayacak, onu da masanın üzerine çekip kendi küfleriyle kaplayacaklar sandı. Çığlığıyla okyanusun dibinde bir şeyin gözlerini açtığını fark etmedi.
Koşup bahçe kapısından kendini dışarı attı. Ev onu kabul etmemişti. Ayaklarının altında nemli çimenleri, kulaklarında dalgaları hissedince derin bir nefes aldı. Küf kokusu olmadığı anlayınca rahatladı. Uçuruma doğru yürüyüp en kenarına oturdu ve ayaklarını aşağı doğru sarkıttı.