( 24 Kasım 2024  Öğretmenler Günü)

   Cumhuriyetimizin Kurucusu Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmet ve şükranla anıyorum. Şehit öğretmenlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Hepsinin aziz hatırası kalbimizde yaşamaktadır. Ailelerine Allah’tan sabır diliyorum. Emekli öğretmenlerimize, görev başındaki öğretmenlerimize sıhhat ve afiyet diliyorum. Yolları, bahtları açık olsun. Yurt içindeki, yurt dışındaki bütün öğrencilerime, velilerime, dostlarıma selam olsun.

Bütün öğrencilerimize de sağlıklı, başarılı bir eğitim ve öğretim yılı diliyorum.

Yirmi sekiz yıl devlette, on iki yıl özel sektörde çalışmış emekli bir öğretmen olarak genç öğretmenlerimize birkaç tavsiyem olacak: Lütfen kılık kıyafetinize her zaman dikkat ediniz. Sınıfa güler yüzle, tebessümle giriniz. Öğrencilerinize ceza değil, ödül veriniz…

Öğretmenlik mesleğini çıraklık, kalfalık, ustalık diye üç dökmeme ayırıyorum. Ben de bu vesile ile bu dönemlerimde yaptığım-kasıtlı yapmadım- yanlışlardan, hatalardan dolayı öğrencilerimden özür diliyorum ve helallik istiyorum.

24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla’’ KÜÇÜK DOSTLARIM’’la ilgili birkaç hatıramı paylaşacağım:

YALIN AYAK

      İlk hatıram kendi öğrenciliğimle ilgili: Ailemiz çiftçilikle geçindiğinden okullar açıldıktan iki hafta  sonra ilkokul birinci sınıfa başlayacaktım. Okul, öğretmen, sınıf… kavramlarını  bilmiyordum. Mahallemizde o tarihte okul yoktu. Evimizden oldukça uzakta olan Afşinbey İlkokulu’na gidecektim. Okul Müdürü annem tarafından akrabamız olan Osman Polat’tı. Uzun boylu, beyaz tenli, kemerli burunluydu. Takım elbiseyle fotel şapka giyerdi. Ablamla birlikte okula gittik. Öğrenciler dersteydi. Müdür ,okul bahçesinde dolaşıyordu. Yanına vardık. Müdür, mahlladen de komşumuz olan okul görevlisi Ali Çelik’i yanına çağırdı:

--Harun’u Durdu Gürses’in  birinci sınıfına götür, dedi.

Okul tek katlıydı, Ali amca elimden tuttu, koridorun sonunda birinci sınıfın kapısında bıraktı:

--Kapıyı çal, içeriye gir, dedi.

Sınıfın kapısını tak tak çaldım. İçeriden ‘’Gir’’ diye bir ses duydum. Sınıfa heyecanla girdim. Öğretmen masada sandalyede oturuyordu. Bütün öğrencilerin gözü üzerimdeydi. Öğrenciler hep birden ön sıralardan, arka sıralara doğru, bana bakarak gülmeye başladılar. Öğretmenimiz dikkatlice bana  baktı. Çorapsız ,çıplak nasırlı ayaklarımı görünce şaşırarak sordu:

--Ayakkabıların nerede?

 Ben, mahçup bir şekilde ayakkabılarımı, sınıfın kapısında çıkarttığımı söyleyince gülümsedi:

--Sınıfa girerken ayakkabı çıkarılmaz, aykkabılarını giy, boş bir sıraya otur, dedi. Sınıf kapısının girişinde çıkardığım siyah soğukkuyu ayakkabımı aceleyle  giydim. Çorabım zaten yoktu. Yerime otururken sınıf arkadaşlarım gülmeye devam ediyorlardı…

                                           

 TAKSİCİ ÖMER

     1980-81 Öğretim yılının Ekim ayıydı .A Termik Santrali yapımı devam ediyordu. Çarmıklı Şirketinden öğrenci velilerimizle koridorda ayak üstü konuşuyor, onları uğurlayacaktım. Çok sevdiğim öğrencilerimden Ömer Aktaş,  bana birkaç kere seslendi. Ben duymamazlıktan gelince eliyle sol omuzuma iki kere ‘’Harun Hocam, Harun Hocam!’’ diye   dokundu. ’’Ömer beni bekle!..’’dedim. Misafirlerimi uğurladıktan sonra Ömer’i müdür yardımcısı odama çağırdım.Ömer beyaz tenli,yeşil gözlü çok konuşkan ,güleç yüzlü hareketli bir öğrenciydi.Sınıfta da durmadan koşan,arkadaşlrıyla şakalaşan  hareketli bir öğrenciydi.Ben masaya oturdum,  Ömer karşımda ayakta bekliyordu.Odada ikimizden başka kimse yoktu:

---Ömer, beni dikkatlice dinle!..Sen benim asker arkadaşım mısın,öğretmen arkadaşım mısın, yaşıtım mısın? Biraz önce misafirlerimizi salonda uğurlarken elinle omzuma vurarak , benimle konuşmaya çalışıyorsun.Bu hareketin normal mi?..Yaptığın hatanın farkında mısın?.. Bir daha  böyle yanlış hareket yapmayasın…

Ömer,hatasını anladı,özür diledi ama benden böyle bir tepkiyi beklemediği için bozulmuştu.

Ömer başarılı bir öğrenciydi.Üniversiteyi okumasını çok istedim ama üniversite sınavına bile girmedi.Askere gitti.Dönüşte baba mesleği taksiciliği seçti.Evlendi,çoluk çocuk sahibi oldu.Hatta Ömer’in evinde kiracı olarak oturdum.Afşin’in en meşhur taksicisi oldu.Öğrenci servisi kurdu,işveren oldu. Dostluğumuz,arkadaşlığımız halen devam etmektedir.Ömer’le her karşılaşmamızda  yıllar önce yaptığım uyarıyı hatırlatır.Der ki:

--Harun Hocam,aradan elli yıl geçti.Birisiyle konuşmak istediğim zaman ,elimi uzattığımda sizi hatırlıyor ve kimsenin omzuna elimle dokunmuyorum…

ECZACI  ALİ  ÜNSALAN

     Ali, Afşin Lisesi’nden mezun bir öğrencimdi. Evli ve iki çocuk babasıydı. Eşi de öğretmen olduğu için ailecek de zaman zaman görüşüyorduk. Ali’nin eczanesine her vardığımda, oturuyorsa beni ayakta karşılar, sigara içiyorsa sigarasını saklardı. Bir gün dedim ki:

---Ali,kırk beş yaşında adamsın.Beni her gördüğünde sanki öğrenci gibi sigaranı saklıyorsun. Ya da sigaranı söndürüyorsun.Ben,sigarayı bırakmanı isterim ama bırakamıyorsan lütfen sigaranı rahat rahat iç, ben bu durumdan rahatsız olmuyorum.

 Ali dedi ki:’’Harun Hocam ,elimde değil.Sizi her gördüğümde hayecanlanıyorum.Çünkü sizi hem çok seviyor ve size çok saygı duyuyorum.Sizinle ilgili bir hatıramı anlatacağım.1982 yılıda lise ikinci sınıfta edebyat dersimize giriyordunuz.Türkçe-edebiyat dersinde, öteden beri başarısızdım.İknci dönem sonu gelmişti edebiyat yazılı notlarım zayıf olduğu için bütünlemeye kalmam kesinleşmişti.Beni,tahtaya sözlü sınava kaldırdınız.Tahtada utangaçlığımdan dolayı zırıl zırıl terlemeye başladım.Bir an önce çektiğim eziyet bitsin,yerime oturmak istiyordum.Arakadaşlarım, benim bu halime gülümsemeyle bakıyorlardı.Fuzuli’nin Su Kasidesi’den bir beyti, edebi sanatlarıyla birlikte açıklamamı,ayrıca aruz ölçüsünü göstermemi istediniz.Ben,beyti açıklamayı bırak;Arapça ve Farsça kelimelerden dolayı doğru düzgün okumayı bile beceremedim. Artık edebiyattan ikmale kaldğım kesinleşmişti. Bir an  önce yerime oturmak istiyordum. Siz dediniz ki:

---Ali,sınıfta efendi,uyumlu terbiyeli  bir öğrencisin.Hakkında olumsuz bir şey duymadım.Arkadaşların da seni seviyorlar.Ayrıca Matematik.fizik,kimya ve biyoloji derslerinden çok başarılı olduğunu, ders öğretmenlerinden öğrendim.Bütün bunlardan dolayı edebiyat dersinden bütünlemeye kalmıyorsun,sınıfı doğrudan geçiyorsun,deyince dünyalar benim oldu…

Bu anlattıklarımı, belki siz hatırlamıyorsunuz ama ben hiç unutmadım,unutmayacağım Hocam!..

Ali,eczanesni Afşin’den Gaziantep’in Nurdağı(Kömürler)ilçesine taşıdı.Ne acı ki Ali’yi Gaziantep yolunda bir trafik kazasında kaybettik.Allah rahmet eylesin,mekanı cennet olsun…

HALİT  ZİYA’YI TANIYOR MUSUN?

Maraş’ta lisede –Kara Lise- okurken F  Cemil  lakaplı bir kimya öğretmenimiz vardı.Çok kibar,naif beyefendi bir öğretmenimizdi.Her dersin sonunda ‘’Çocuklar,Allah nasip ederse,inşeallah,gelecek hafta şu konuyu işleyeceğiz.’’diyerek bizim de derse hazırlıkl gelmemizi isterdi.Ben de aynı taktiği derslerimde kullanıyordum.Bir hafta önceden Servet-i Fünun Edebiyat’nın en büyük temsilcisi Halit Ziya Uşaklıgil’işleyeceğimizi,bundan dolayı öğrencilerime  Halit Ziya’nın hayatını defterlerine kısaca yazmalarını istedim.

Bir hafta sonraki edebiyat dersinin başında, öğrencilerimin  konuya hazırlıklı gelip gelmediklerini öğrenmek için, orta sıradan erkek bir öğrencime sordum:

---Halit Ziya’yı tanıyor musun? Öğrencim biraz terettüt ederek bana baktı:’’Tanımıyorum. Hocam!’’dedi.Sınıfta bir sessizlik oldu:’’Ben öğrencime hangi köyden olduğunu sorduktan sonra, sen  A  köyündensin,bu adam ise sizin yakın komşunuz olan B köyündendir.’’ dedim.Öğrencim biraz düşündü,kafasını sağa sola çevirdi,şöyle bir cevap verdi:’’Hocam, bu adamı isim olarak çıkartamadım ama şahsen görsem,mutlaka tanırım.’’dedi.O zamana kadar öğrencimle diyaloğumuzu  merakla dinleyen öğrencilerim hepsi birden kahkahayla gülmeye başladı..Bütün sınıfla birlikte,ben de gülmeye başladım.Öğrencim hep birlikte gülmemize şaşırmıştı.Biraz sonra niçin güldüğümüzü  öğrenince o da gülmeye başladı.Bu sayede sınıftaki herkes Halit Ziya Uşaklıgil’i öğrendi.Öğrenciler ,birbirleriyle uzun bir süre ‘’Halit Ziyayı tanıyormusun?diye şakalaştılar.

 SEN  ZAHMET  ETME  ÖĞRETMENİM

    MEB’in Yurt dışında Görevlendirilecek Öğretmenler Sınavını kazanarak 1999 yılında Suudi Aarbistan Cidde Uluslararası Türk Lisesi’ne Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak gittim.Türkiye’de alışkın olmadığım sıcak bir ülkeye gitmiştim. Sıcak iklime alışmakta çok güçlük çektim.Öğrencilerimi çok sevdim.Suudi Arabistan’da doğmuşlar,orada büyümüşlerdi.Bundan dolayı onlara ‘’Sıcak Gurbet Çocukları’’dedim.Birçok öğrencimin annesi Filipinli,Endonezyalı,Yemenli,Suriyeli,Suudi Arabistanlıydı.Birçok velimin  ikinci hanımlarından olan çocuklarıydı.Bu velilerimin Türkiyede de hanımları,çocukları vardı.Okulumuzun yaklaşık dokuz yüz öğrenci mevcudu vardı.Kırk altı öğretmen görev yapıyordu.Hepside sınavla seçilmiş Türkiye Cumhuryetini temsil eden nitelikli öğretmenlerdi.Lise ve ortaokul  öğrencileri sabahçı;ilkokul ve ana sınıf  öğrencileri öğleciydi.

Kısa sürede öğrencilerimle çok iyi bir diyaloğ kurdum.Sosyal etkinlilere ağılık verdim.Anılan gün ve haftalarla ilgili törenlerde birçok öğrenciye görev verdim.Görev alan her öğrenciye sözlü performans notu olarak yüz puan veriyordum.Sınıf içi ve sınıflar arasında şiir okuma yarışmaları,münazaralar,piyes gösterileri yaptırdım.Öğrencilerimin Türkçemizi güzel ,doğru konuşmaları için ‘’İstanbul Ağzı’’nı esas aldım.Konuşmalarda diksiyon,vurgu ve tonlamaya çok önem verdim.Güzel konuşan,güzel okuyan,güzel yazan öğrencilerimi ödüllendirdim.Bu yaklaşımımdan dolayı ,okula vardığım her sabah birçok öğrencim koşarak yanıma geliyor, onlarla kucaklaşıyorduk.

Ortaokul son sınıfta ,Muhammet isimli Hatay Samandağ’ından bir öğrencim vardı.Okuması ve yazması çok zayıftı.Türkçe dersi zayıf olunca diğer dersleri de zayıftı.Muhammet genç irisiydi.Bir doksan boyunda,yüz yirmi beş kilo ağırlığındaydı.Bazen kendisiyle alay eden sınıftaki arkadaşlarına şiddet uyguluyordu, onları dövüyordu..Bu davranışı çok tehlikeliydi.Muhammet’le özel ilgilendim.Her hafta kitaptan kısa bir yazma ödevi veriyordum.Her ders az da olsa sınıfta sesli okuma yaptırıyordum.Muhammet’e söz vermiştim.Dediklerimi yaparsa,Türkçe dersinden geçtiği gibi diğer ders öğretmenleriyle görüşerek ortaokuldan mezun olacağını söyledim.Kimseye zarar vememesi konusunda da uyardım.

Bir gün ders konusu bitmişti.Ders bitmine on dakika vardı.Öğrecilerimi gürültü etmemek koşuluyla serbest bıraktım.Biraz  sonra, sınıfta çok gürültü olunca ,öğrencilerime kızarak, yüksek sesle:’’Kim gürültü,yaramazlık yaparsa döveceğim!’’ diye uyardım..Herkes  birden sustu  çünkü benden böyle bir tepki beklemiyorlardı. Muhammet ayağa  kalktı ve Hatay ağzı ile:’’Harrun Hocamm, sen zahmet etme ,kimi döveceksenn, sen söyle ben döveyim!..’’ dedi.Muhammet çok ciddiydi.Hemen yaptığım hatayı anladım:

--Çocuklar, sizinle şaka yaptım.İki yıldır beraberiz,hiçbir öğrencime bir fiske bile vumadım. Ben sözümü geri alıyorum.Muhammet, sen de kimseyi dövmeyeceksin,dedim.

Muhammet’i söz verdiğim gibi diğer öğretmen arkadaşlarımın yardımıyla ortaokuldan mezun ettik.Türkiye’ye dönecektim.Ev telefonumu öğrencilerime yazdırmıştım. O tarihlerde cep telefonum yoktu.Muhammet,ortaokuldan mezun olduğunu öğrenince sevinçten uçtu...Mezun olduğu için çok mutluydu,bana sıkıca sarıldı,kucaklaştık.Türkiye’ye döneceğimi biliyordu.Yine Hatay Ağzı ile  konuştu:

---Harrun Hocamm!..Demek,Türkiye’ye gideceksinn!..Bizi burada bırakacaksınn!..Ben, senin rakkamlarını-ev telofonunu- biliyorum.Seni  telefonla arayacağım,dedi.

Gerçekten de Muhammet vefalı çıktı,beni birçok kez aradı.Ben de kendisini aradım…Türkiye’ye geldiğinde ziyaretime geleceğini söyledi ama nasip olmadı.Zaman içinde irtibatımız kesildi.

 Suudi Arabistan Cidde Uluslararası Türk Lisesi’ndeki bütün öğrencilerime,velilerime bir kez  daha  selam olsun!..  Selam  olsun!.. Selam olsun!..                                                                                                                                                                                                                         

SAĞLICAKLA  KALINIZ!..