Merhabalar. Öncelikle yazıya başlarken kızgınlık ve kırgınlık içerisinde olduğumu belirtmek istiyorum. Kime kızgınım bilmiyorum ama neye kızgın olduğumu iyi biliyorum.
Çok kısa bir süre önce kanserle tanıştım. Yaşım 21. Herkeste duyduğum ama kendimde hiç düşünemeyeceğim bir hastalıktı kanser. Zor olduğunu duymuştum fakat bu kadar zor olacağını, beni bu kadar zorlayacağını düşünmemiştim hiç. Tedaviye başlayınca grip gibi bir kaç yerim ağrıyacak, saçlarım falan dökülecek daha sonra bu hastalığı yenip iyileşeceğim diye düşünüp kendimi motive etmiştim. Öyle bir şey ki belim ağrırken nefes darlığı da çekiyorum. Yattığım zaman nefes almakta güçlük çekip, oturduğum zaman belimin ağrısından ağlayacak hale geliyorum. Rabbim öyle bir imtihan ediyor ki şaşıp kalıyorsunuz. Yani ne yaparsan yap acıdan kaçış yok, tercih senin.
İşin ağrı kısmını bir kenara bırakıp birazda psikolojik tarafından bahsetmek istiyorum.
Aylarca, belki yıllarca görebileceğiniz yerler hastane ve ev oluyor. Ev de demeyelim 4 duvar. Çünkü kemoterapi bağışıklık sistemini tamamen çökerttiği için enfeksiyon kapma riski fazla oluyor. Bastığın yere kadar dikkat etmen gerekiyor.
Ailemin oturma odasından gelen seslerini dinliyorum kendi odamdan. Bu hastalığı bir tek ben değil, ailemin de yaşamasından ayrı bir üzüntü duyuyorum. Yoruldum demek istemiyorum çünkü daha yolun başındayım. Dökülen saçlarıma üzülmüyorum, sevdiklerimden uzak kaldığım için üzülüyorum. Ağrıyan yerlerime kulaklarımı kapayıp iyiyim diye annemin gözünün içine bakıyorum. İyi olmak zorundayım, pes ettiğim an yok olduğum andır biliyorum.
İlk kontrolümden dönerken doktorumla yaşadığım bir diyaloğu aktarmak istiyorum.
Öncelikle doktorum, her şey yiyip içebileceğimi ancak sigaradan kesinlikle uzak durmam gerektiğini söyleyince tebessüm edip; “Sigaradan uzak durmak kolay, peki ya bizim zehir saçan bacalarımızı ne yapacağız. Sigara onların yanında devede kulak kalıyor doktor hanım.” dedim.
O kadar kızgınım ki. Günümüzde birçok gıdalar yeterince kanserojen madde oluştururken, kanser bu kadar çoğalmışken üstüne üstlük yetmezmiş gibi zehir saçan bacalarımız var. Yıllardır bu yörenin halkı kanserle, koahla mücadele veriyor. Ama ne gariptir ki sosyal medyada saçma sapan olayları popüler hale getirip günlerce, aylarca gündemde tutan bizler, insan canının bu kadar ucuz olmaması gerektiğinin sesini bir türlü duyuramıyoruz. Biz neden bu sorunun önüne geçemiyoruz?
Evet, devletimizden sosyal alanlar istiyoruz, gelişiyoruz diyoruz, tarih, tabiat ve kültür şehri, şehirleri diyoruz, eyvallah da nerede bu şehir? Benim gördüğüm bir şehir varsa oda Şehr-i değil, Zehr-i Afşin!
Şaka gibi ama dışarıda temiz hava yok. Siz yollar, okullar, sosyal alanlar yapıp temiz hava sağlayamadıkça ne anlamı kalıyor hizmetin, gelişmenin. Sokakta her 10 insandan 1’i kanser hastası haline geldikten sonra ne anlamı kalıyor tarihin, tabiatın, kültürün? İnanın, insan canının derdine düştüğünde dünya yansa görmüyor, duymuyor bırakın kültürü, gelişimi, tabiatı.
Gerçekten şöyle bir düşünüyorum da elle tutulur bir yanı kalmadı memleketin.
Afşin halkına sormak istiyorum neden değişmiyor bu düzen, nerede yanlış yapıyoruz ki tüm bu sorunlara rağmen Afşin Devlet Hastanemizde “Göğsüm ağrıyor Doktor Bey-Hanım” diyebilecek bir göğüs hastalıkları doktorumuz bile olmuyor? Yıllardır aynı sorunlarla uğraşmamıza rağmen halen aynı yerde sayıyoruz. Nasıl gelişiyor Afşin? diye sorarlar adama, kimse kusura bakmasın.
O kadar sorun var ki, o kadar kaleme alınacak söz, ah edilecek insan var ki ama ben sadece temiz hava istiyorum. Tek derdim, davam kızgınlığım, kırgınlığım bu. Yeter artık.
BEN KANSERLE MÜCADELE ETMEK İSTEMİYORUM KARDEŞİM!