Bunlar kadar acımasız, bunlar kadar despotik bir yapı sergileyen görülmedi Anadolu topraklarında. Tam bir vahşetti uyguladıkları, tam bir rezậlet!
Yarış halindeydiler adeta. Hepsinin de ortak özelliği, İslam ve Müslüman düşmanlığıydı. Oysa başka dinlere, başka ritüellere ve batıl inançlara karşı gayet ılımlıydılar.
Örneğin; Yahudilerin, Ermenilerin, Hıristiyanların, putperestlerin, Zerdüştlerin, mason ve farmasonların, satanistlerin ve de bilumum sapkınların iştigalleri yansımazdı dikiz aynalarına. Amma velâkin, munis Müslümanların ibadetleri ve de inanç unsurları batardı gözlerine.
Yüzde 90’lık potansiyele haiz kesimin; kendi âlemlerinde, kendi yörüngelerinde ve kendi mütevazı yaşam alanlarında varlıklarını sürdürmeleri de kesmezdi despotik düşüncenin kara cellatlarını. İsimleriyle cisimleriyle resimleriyle illa da potansiyel suçlu ilan edileceklerdi. Değillerse de, mutlaka bir yolunu bulur hedef tahtasına oturturlardı.
Ayrıca İran bağlantılı, Arabistan güdümlü yaftalamalar, yakıştırmalar gırla giderdi. Ne gericiliği kalırdı mazlum Müslümanların ne de yobazlığı... Ne örümcek kafalılığı kalırdı, ne de ortaçağ karanlığının özlemciliği...
Bilhassa resmi törenlerde eline mikrofonu alan asık suratlı ve porsuk akıllı zevatlar, bir yudum su eşliğinde günlerden beri çalıştıkları egzersiz cümlelerle şöyle kükreme moduna girerlerdi:
- "Başlarına balyoz gibi ineceğizzz!”
- “Şeriat özlemcilerine fırsat vermeyeceğizzz!”
- “İrticacıların kökünü kazıyacağız!"
Ortada fol yokken, yumurta yokken "kör gözüne parmağım" cinsinden ifadelerle bir yerlere sinyal gönderirlerdi.
İyice şirazeden çıkan söz konusu despotlar; öyle ki vatanına, bayrağına, ordusuna, görevine sadık, hiçbir kötü sicili bulunmayan Anadolu çocuklarının pantolon ütüsünü kontrol ederlerdi, namaz kılıyor mu diye. Evlerine baskınlar düzenlerlerdi, duvarda asılı “Mushaf-ı Şerif” var mı, Kur’an okunuyor mu diye. Hanımı başörtülü mü, parmağında gümüş yüzük var mı diye...
Bilakis şahidim mezkûr hadiselere…
Apartmanımıza yüzbaşı rütbesinde pırlanta gibi suretiyle bir kiracı gelmişti. Belli ki çok tedirgindi ve barındırmamışlardı lojmanlarda. Çünkü hanımı başörtülüydü.
Gizli denetimlerle mahallemizde de barındırmadılar ve çok sevdiği görevinden ihraç ettiler sonunda. Tüm apartman sakinleri ağlayarak uğurlamıştı onları, masum yavrucuklarıyla...
Ahiri ömründe biricik evladının mürüvvetini görmek için ordu evindeki düğününe gelen yaşlı anneyi içeri almayarak, yağmur altında dışarıda bırakan da, aynı despotik zihniyetti.
Yine evladının mezuniyet törenine gelen başka bir anneyi başörtüsünden dolayı tribünün gerilerinde otururken karga tulumba dışarı atan da aynı despotik zihniyetti.
İsrail'e telin mitingi düzenlemesinden mütevellit, Sincan Belediye Başkanını baskıyla görevden uzaklaştıran ve hatta hükümete gözdağı verme üstün vazifesini (!) gerçekleştiren de aynı meşum zihniyetti.
Başbakan Erbakan’ın zıddına, tankların modernizasyonunu ısrarla İsrail'e vermek uğruna yanıp tutuşan da aynı zihniyetti.
Camileri çağdaşlaşmanın önünde en büyük engel ve gericiliğin sembolü görürlerken, İsrail'de "ağlama duvarı"nda Yahudilerle poz veren de aynı zihniyetti maalesef!
Ah, Anadolu'mun çilekeş evlatları ah!
Sizler neler çekmediniz ki mezkûr 28 Şubat'ın mucidi despotların elinden...
Şurada yenice bir nefes almaya başladın, evet yenice... Fakat halâ o karanlık kâbuslu günlere özlem duyanlar var, hem de alenen…
“Geçmiş olsun” diyeceğim de lậkin tehlike geçmedi henüz.