Gazilerimizin, Yakınlarının Dilinden Anıları
Afşin’in yakın geçmiş tarihini incelemek için resmi belgeleri işledikten sonra 1920-1960 yılları arasındaki tarihini ortaya çıkarmak için hemşerilerimizden bu yıllara ait yazılı belge olup olmadığını sorduğumuzda Belediye Eski Başkanlarından Doğan Bozkurt, Merhum Ömer Ağa (Akkaya) nın oğlu Kemal Akkaya, Mehmet Bardız ve Nadir Güneşli, Hasan Polat ve Hüsnü Özan, Hamza Hocaoğlunun dışında –bunlar da beratlar, fotoğraflar, mektup ve elyazması vasiyetname- resmi bir belge edinemedik. Ancak Emekli Lise Müdürü Kenan Demir’in 1930-1949 yılları arasınsaki anılarını kaleme aldığı Anı Defterinden bu yıllarda gerek ülkemizin eğitim durumu gerekse Afşin’in sosyo-ekonomik durumuna ilişkin bazı ipuçları yakalayabildik. 2007 yazında Afşinbey İlköğretim Okulu Müdür Yardımcısı Rasık Aksu Bey’in yardımlarıyla okulun eski kütük defterinden Afşin’de ilk resmi okulda okuyan, çoğunu benim de hatırladığım yaşlı hemşerilerimin çocukluk fotoğrafları ve karne notlarını inceleme imkanı bulduk. Bu arada Harf Devrimi’nin taşrada gecikmeli olarak uygulandığını gördük. Çünkü Harf devrimi 1928’de yapıldığı halde öğrenci kayıtlarının 1933-1934 Öğretim dönemine kadar Osmanlıca ile tutulduğunu gözlemledik. Demek ki, taşrada Latin Alfabesine geçiş süreci dört-beş yıllık bir zaman almıştır. Öğrendiğimiz kadarıyla Efsus (Afşin) un çocuklarını 1920’den 1950’lere kadar okutan, aklın ve bilimin aydınlığını Afşin’e ilk kez getirme onuru Elbistanlı hemşeri öğretmenlere aittir.
Ülkemiz, 1908 Balkan savaşından 1922 Kurtuluş Savaşı arasında yaşadığı 14 yıllık savaş yıllarında yurt çapında nakit para ve emta yokluğunun yanında insan sermayesi bakımından da kıtlık çekmiştir. Özellikle 1920-1940 yılları arasında yönetim merkezi ile taşra arasında resmi belge bağlamında kopukluklar yaşanmış, imparatorluktan cumhuriyet yönetimine geçiş sıkıntılı olmuş, lokal bazda da olsa bazı devrimler gerekçe gösterilerek isyan hareketleri görülmüştür. Yaptığımız araştırmada Cumhuriyetin ilk dönemlerinde resmi kayıtların düzenli şekilde tutulamaması ya da öneminin algılanamaması, bizi zorunlu olarak alan araştırmasına yöneltmiştir. Afşin ve yöresinin kırk yıl (1920-1960) içinde nasıl bir tarihsel gelişim süreci geçirdiğini kısmen anlayabilmek ancak; bu dönemde yaşayan hemşerilerin canlı tanıklığına başvurmakla mümkün olabildi.
İlçemizde 75 ve daha yukarı yaştaki büyüklerimizle konuşma ve söyleşiler yaptık. Bunun için de deneme yanılma türünde ilk olduğunu sandığım bir yöntem denedim. İlk konuşma ve görüşme yöntemimizden pek verim alamadık. Alan araştırmam içinde yaşlı hemşerilerime geçmişe ilişkin -sizin döneminizde neler oldu, neler yaşadınız, o dönemleri bize anlatır mısınız türünden- soruların uzun yılların geçmesi ve hafızanın yaşla orantılı olarak yıpranması sonucu doğal olarak sağlıklı bilgi alamadık. Bu tür sorular, yılların verdiği hayat yükünün ağırlığı ile bilinçaltına gömülmüş olan bilgi ve anıların hatırlanmasında pek etkili olmadığı gibi büyüklerimizi de zora sokmaktadır. Onların hafızalarındaki bilgiyi konu başlıkları ve zaman dilimlerini öne çıkararak bazı sorular sorduğumda düşüncelerini bunlar üzerine yoğunlaştırmalarının kolaylaştığını gördüm. Bunun için de örneğin; ilçede yeni oluşturulan sosyal kurumların ne zaman kurulduğuna ve belli toplumsal olayların ilk kez ne zaman oluştuğuna ilişkin sorularda hemşerilerimizin hafızalarını kolayca derleyip toparladıkları, daha sağlıklı beyanda bulunduklarını gördüm. Yaşılara ilişkin bu olgusal gerçeği göz önüne alarak muhatabın hafızasını işletebilecek bilgisayar teknolojisindeki klasör, çanta ve dosya gibi kodlanan- nokta atışları türünden sorular sorulursa, kişilerin hem bir anda herşeyi hatırlama güçlüğünden kurtulmasına hem de belli bir konuya onun zihninin yoğunlaştırmasına fırsat verilmiş olmaktadır. Bu nedenle yakın geçmişimizi öğrenme ve ortaya koymada en önemli kaynak durumundaki büyüklerimizin hafızalarını boşaltmadan, belleklerindeki bilgiyi dillendirmeden, bu bilgileri yazılı literatüre geçirmeden deyim yerindeyse onların hasta olmalarına ve -Tanrı gecinden versin- dünyalarını değiştirmelerine bile fırsat verilmemelidir. Bu ifadelerin ne anlama geldiğini geçmişle ilgili alan araştırması yapan araştırmacılar çok iyi bilirler.
Elbistanlı yazar Arif Bilgin Afşin ve Yöresinin İstiklal Madalyası Verilen Şehit ve Gazilerin listesini Elbistan Haber Gazetesinde 09/11/2005 tarihinde yayımladı. Bu haftaki yazıda Efsuslu (Afşin) lu Gazilerin doğum tarihleri esas alınmıştır.
1.Gazi Mevlüt Tıraş (1309/1892) Afşin doğumludur. Anlatan: Oğlu Cemal Tıraş. Çocukları: Mustafa ve Cemal Tıraş. Babam Mevlüt Tıraş Kendisi hem seferberliğe gitmiş hem de Yunan Harbine katılmıştır. Maraş’ın kurtuluşuna –İngilizlerin elinde Kıbrıs’ta 4 yıl esir kaldığı için- katılamamış. Kıbrıs’ta, Zeytin Ermenilerinden biriyle aralarında tel örgü olmasına rağmen tanışınca, kendisini hemşerisi olduğu için kurtaracağını söylemiş ve dediğini gerçekleştirmiş. Babam bir vapurla İstanbul’a oradan da trenle Adana Yenice İstasyonu’na iniyor. Ancak istasyonda babamla birlikte birkaç kişiyi daha askerler toplayıp Yunan Harbi için silahaltına alıyorlar. Babam Ege Ordusu’nda ester suvari muallim çavuşu oluyor. Yani topları çeken katır ve atların bakımı, sürücülüğü ve eğitilmesi görevini veriyorlar. Babamın uzun künyesi: Halep vilayeti, Maraş sancağı, Elbistan kazası Efsus nahiyesi Pınarbaşı Mahallesi Mehmet oğlu Mevlüt idi. Babam Efsus’a geldikten sonra değirmen ustalığı yapmış. Bu işi ve avcılığı neredeyse 40 yıl yaptı. Babam sağ böğründeki it derisiyle öldü. Sefer Birlikte karnından şarapnel parçasıyla yaralanmış, cephede iki parmak büyüklüğünde it derisini yara yerine dikmişler. O da kaynamış. Üzerinde kalmış. Hastalandığında Antep’e Amerikan Hastanesine doktora götürmüştüm. Amerikalı ve Türk doktorlar ameliyatlı yerini görüp karnındaki sarkık şeyin ne olduğunu sorup öğrendiler. Bunu alalım, dediler, o da şimdiye kadar benimle yaşadı, bundan sonra da it derisinden yamayla yaşasam ne olacak yaşamasam ne olacak diye kabul etmedi. Babamı kameraya alıp konuşturmuşlardı.
Babam I. Dünya Savaşı’nda birçok cephede fiilen harplere katılmış. Irak, Filistin Cephesi’nde savaşmış. Kanal Harekâtında da İngilizlere esir düşmüş. 1971 yılında Askeri muhtıradan sonra Gazilere Devlet İstiklal Madalyası verilirken babamı bilirkişi olarak Ankara’ya götürdüler. İstiklal Madalyası alabilmek için birçok kişi müracaat etmiş. Hangi cephelere savaştın, diye sorulduğunda adam bir şeyler anlatıyormuş ama babamın yanlışını bulduğu kişileri elemişler.
2.Gazi Muharrem Bozkurt. 1310/1894 Afşin doğumludur. Anlatan: Yeğeni Doğan Bozkurt. Çocukları: Hüseyin, Yaşar ve Gülseher’dir. Rahmetli amcam, önce I. Dünya Harbine katılır. Sonra Kurtuluş Savaşında Palak Hasan ve Durdu, Mevlüt Tıraş ile Yunan Harbine katılır. 1973 yılında devlet tarafından Gazilere maaş tahsis edildiğinde ihtiyaç içinde olmasına rağmen askerlik yaptığı dönemlerin Türkiyesinin şartlarını dikkat alarak alicehaplık göstermiş ve ‘düşmana sıkacak kurşunu olmayan devletten maaş alınmaz’, diye kabul etmemiştir. Amcamın İstiklal Madalya Belgesi elimizdedir.
3.Gazi Mehmet Açıkgöz, 1311/1893 Afşin doğumludur. Anlatan: Oğlu Ali İhsan Açıkgöz, 1932 doğ. Rahmetli babam askere bekar gitmiş. Çanakkale’de savaşmış, sonra Ege’de Yunan harbine katılmış, Kocatepe’de savaşmış. Yunanlılar çekilirken Alaşehir’i ateşe verdiklerinden bahsederdi. Bayram yemeğini beklerken birden hücum emri geldi, düşmanın üzerine gittik, diye anlatırdı. 1914 yılında askere giden babam, 9 yıl sonra Efsus’a dönebilmiş. Geldiğinde harpte şehit olan dayısı Ahmet Çavuş’un hanımıyla evlenmiş. İsmail ve Duran isminde iki oğlu olmuş. İkinci eşi olan bizim anamız Ayşe’den de üç oğlan bir kızı olur. Ahmet Duran, Ali İhsan, Asım ve Sabriye (Abdurrahman Kılıç’ın eşi). Babamız 1962’de vefat etti.
4.Gazi Hacı Mehmet Ergin 1313/1897 Afşin doğumludur. Anlatan: Oğlu Ömer Ergin. Çocukları: Eşe (Fındıkların Ahmet’in eşi), Mahmut (Habbalı Durdu İşbilir’in kızı Nahide ile evlendi çocuksuz), Mustafa Behlüldane (1339 doğ.), Mevlüt (Bekar olarak öldü), Münire (Bekar olarak öldü), Nazik (Bekar olarak öldü), Hatice ( Kızalilerin Şükrü’nün eşi), İhsan (Kurtdemirci Hanifi’nin kızı ile evli), Ömer (Göksun’lu Mehmet Sağlam’ın kız kardeşi Hatice hanımla evlendi). Babam Hacı Mehmet 1914’te seferberliğe gitmiş, hemşerileri Bıçakçı Ahmet Usta ve Habbalı Durdu ile birlikte Osmanlı ordusunun bozulmasından sonra 11 yıl Yemen’de kalırlar. Bir fırsatını bulup 1926’lı yılarda kaçak olarak Suriye’den giriş yaparlar. Dağlardan gündüzleri saklanarak, Efsus’a gelirler ama komutanlarından izin almadan geldikleri ve arandıkları söylendiğinden Deveboynu Köyünde 2 yıl kimliklerini gizleyerek yaşadıktan sonra Efsus’a gelebilirler.