Her bölgede, her şehirde, her ilçede iz bırakan toplum tarafından her zaman hayırla yâd edilen çok kıymetli insanlar vardır.
Afşin-Elbistan yöresinde yaklaşık 40 yıl ebelik yapmış, darda kalan kadınların en zor zamanlarında yardımlarına koşmuş, paraya pula önem vermeden Allah rızası için hamile kadınlara doğum yaptıran, eli öpülesi Muhterem bir kadını, Ebe Habbayı, sizlere tanıtacağım çünkü benim de doğum ebemdir.
Ebe Habba 1912 yılında Afşin Altunelma’da dünyaya geldi. Ezerler sülalesine mensuptur. Annesinin adı Ayşe babasının adı Mehmet'tir.
Habibe çok küçük yaşta iken şiddetli geçimsizlik ve yokluktan dolayı annesi ve babası boşandı. Habibe babasının yanında kaldı. Annesi ve babası ikinci evliliğini yaptı. Habibe için zor günler başlamıştı. Üvey annesi Habibe’yi sevmiyordu. Babası annesinin ağzına bakıyordu. Peş peşe 3 üvey kardeşi dünyaya geldi. Üvey anne kendi çocuklarıyla çok ilgileniyor, Habibe’yi hiç önemsemiyordu.
Habibe üvey anneden izin almadan su bile içemiyordu. Üvey anne evdeki yiyecek çuvallarına işaret koyuyordu. Bir gün Habibe un çuvalından biraz un alıp halasına götürdü. Üvey anne işaretlediği un çuvalının bozulduğunu anlamıştı. Habibe’ye çok kızdı. “Benden habersiz halana nasıl un götürürsün? Seni babana söyledim. Baban seni öldürecek!“ deyince Habibe korkusundan ne yapacağını şaşırdı. Öz annesinin yanına gitmeye karar verdi. Yola düştü. Uzaktan babasının geldiğini görünce yol kenarındaki mezarlığın içine saklandı. Hâlbuki babasının hiçbir şeyden haberi yoktu.
Öz annesinin yanına vardı. Üvey annesinin yaptıklarını anlattı. Kadın kızının durumuna üzüldü ama kendi yanına alması mümkün değildi. Kocası geçimsiz bir insandı. Habibe’yi anne yarısı dediği teyzesinin yanına yolladı.
Öz babası üvey annenin korkusundan aramadı, sormadı. Teyzesinin yanında olduğunu öğrenince hiç ilgilenmedi. Habibe teyzesinin yanında büyüdü ama rahat bir hayatı olmadı. Minyon tipli beyaz tenli zayıf çelimsiz bir kız olmuştu. Yanında büyüdüğü teyzesi becerikli bir kadındı. Köyde ebelik yapıyordu. Habibe ebelik mesleğini teyzesine yardım ederek öğrenmeye başladı. Ebelik mesleği hoşuna gitmişti. Teyzesi de Habibe’den kurtulmak istiyordu. Çocuk denecek bir yaşta Habibe’yi evlendirdi. Arkasından da:
-Bundan ne kız olur,ne gelin!Dedi.
Habibe evlendikten sonra herkesi şaşırttı. Günden güne güzelleşti, güçlendi, her işi yapar oldu. Teyzesinin olmadığı ya da gitmediği yerlere Habibe gidiyor, kadınlara doğum yaptırıyordu. Köyde herkes Habibe’yi seviyordu. Bütün bunları gören teyzesi Habibe’yi oğluna almadığına pişman olmuştu. Hatta Teyzesinin oğlu Habibe’ye “Habibe gel kocandan boşan. Benimle evlen.” dedi. Habibe kocamı seviyorum, diyerek onu reddetti. Ancak Habibe'nin mutluluğu uzun sürmedi. Kocası ile arasına neden olduğu bilinmez bir soğukluk girdi. Evde huzursuz oluyor, evden kaçmak istiyordu. Kocası onu seviyor, ondan ayrılmak istemiyordu. Çocuksuz olarak kocasından güç bela boşandı. Habibe kısa bir süre sonra köyden Mehmet Ali Gül ile evlendi. Mutlu bir evliliği vardı. Mehmet Ali, Habibe’yi hiç üzmedi. Ona kötü davranmadı. Habibe'nin bir dediğini iki etmiyordu.Mehmet Ali çerçilikle uğraşıyordu. Köy köy dolaşarak ticaret yapıyordu. Habibe de hem ev işlerini yapıyor,hem de doğumlara giderek evin geçimine katkı sağlıyordu.
Doğumlardaki becerisinden, başarısından, tatlı dilinden dolayı ünlenmeye başladı. Artık her doğuma Habibe’yi çağırıyorlardı. Habibe'nin Mehmet Ali ile evliliğinden peşpeşe birçok çocuğu oldu fakat 4 tanesi hayatta kaldı. Sırasıyla Mustafa, Ayşe, Hamide ve Fatma.
Habibe çocuklarını çok sevdi. Üzerlerine titredi. Onları evlendirdi, mürüvvetlerini gördü. Habibe'nin okuması yazması yoktu çünkü mektebe gitmemişti.Kur'an okumayı oğlu Mustafa'dan öğrendi. Her sene tek başına birkaç hatim yapıyordu. Ağzı dualı bir kadın olmuştu. Afşin ve Elbistan’da aranan ünlü bir ebe olmuştu. Ünü, halk arasında Ebe Habba diye yayıldı. Güzel ve temiz giyinir düzgün konuşurdu. Çorba türlerinin hepsini severdi. Yemeklerde zeytinyağı kullanırdı. En çok yeşil rengi severdi. Koyu eflatun rengini sevmezdi. Paraya pula fazla önem vermezdi. Doğum için gittiği evlerde ne verirlerse teşekkür eder, az çok demezdi. Fakir doğumlarına Allah rızası için, gider para almazdı. Ebe Habba’yla ilgili birçok hatıra anlatılır. Şu anda 45 yaş üstü birçok erkek ve kadının ebesi Ebe Habba’dır.
1967 yılının Ekim ayıydı. Akşam olmuştu. Hafif bir poyraz esiyordu. Annem 8. çocuğuna hamileydi. Doğum sancıları başlamıştı. Ortaokul 1. sınıfa gidiyordum. Komşu kadınlar evimize gelmişti. Ebe Habba'yı çağırmam için beni görevlendirdiler. Ebe Habba’yı çağırmak için toprak kaledeki evine gittim. Kapıyı çaldım, babamın annemin ismini söyledim.Bizi iyi biliyordu.
-Annemin doğum sancıları başlamış. Seni acele çağırmamı söylediler, dedim.
-Biraz bekle oğlum, geliyorum, dedi.
Birkaç dakika sonra elinde büyük bir poşetle çıktı. Poşeti bana verdi. Biraz kendi kendine mırıldandı, sokrandı.
-Bunca yıl sonra, bu yaşta çocuk doğrulur mu, dedi.
Ben, çocuk olduğum için bu sorudan bir şey anlamamıştım. Ama yıllar sonra bir yaş hesabı yaptım. Annem 8. çocuğunu doğurduğunda 48, babam 57 yaşındaymış.
Eve gelir gelmez Ebe Habba kadınlara birçok görev verdi. Sıcak su, havlu, bez, vesaire. Yaklaşık yarım saat sonra yatsı vakti annemin doğumu kolay olmuştu. Annem nur topu gibi bir oğlan çocuğu doğurdu. Bebek ağlamasını duyunca hepimiz sevinmiştik. Ebe Habba:
-Maşallah, Suphanallah! Çok sağlıklı bir erkek çocuğunuz oldu. Allah hayırlı uğurlu eylesin, dedi.İsmini Mehmet koyduk.
Ebe Habba’nın oğlu Mustafa Gül anlatıyor:
-Annem artık yaşlanmıştı. Her doğuma gitmiyordu. Doğumların çoğu hastanelerde doktorlar ya da ebeler tarafından yaptırılıyordu. Annem ağır bir soğuk algınlığı geçiriyordu. İstirahat etmesi gerektiğinden yatak döşek yatıyordu. Kapımız çalındı. Kapıyı açtım. Annemi doğuma götürmek için geldiklerini söylediler. Gelen insanlar gariban insanlardı. Belli ki hastaneye doğuma gidememişlerdi. Hepsi çaresizdi.
-Annem çok hasta, yorgan döşek içeride yatıyor. Kusura bakmayın. Bu durumda bir yere gidemez, dedim.
Gelenler yalvarmaya başladılar:
-Ne olur? Allah rızası için yardım edin. Darda kaldık, çaresiziz, dediler.
Bütün konuşulanları yatağında dinleyen hasta annem yatağından kalkmış, kapıya kadar gelmişti. Annemi görünce dayanamadım:
-Anne, sen çok hastasın. Bu halinle nasıl doğum yaptıracaksın! Üstelik yaşlandın! Gitme!
Ebe Habba kapıda çaresizce bekleyen insanlara baktı.
-Oğlum, ben hastayım ama doğum yapacak kadın benden daha hastadır. Darda kalmıştır. Allah rızası için gitmem gerekir, dedi.
O hasta haliyle gitti. Sağlıklı bir doğum yaptırdı. Kadını dardan kurtardı.
Ebe Habba, ömrünün sonuna kadar topluma yararlı olmaya çalıştı. Son dönemlerinde ebeliğin yanında kadın cenazelerini de yıkardı. Toplumda sayılan, sevilen, muhterem bir kadın oldu.
Çocuklarına, torunlarına güzel bir nam(ün) bıraktı. Çocuklarına yalan söylememelerini ve namaz kılmalarını vasiyet etti.
Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun inşallah.