10.Çobanbeyli Kasabasından Hacı Hüdayi Hocaoğlu (1881-1968 Ocak 11) Anlatan oğlu Hamza Hocaoğlu. I. Dünya savaşına Osmanlı Ordusuna katılıp Şam Tren İstasyonunda askerlerin gönderilecek cepheler belirlenirken, Tanırlı Yüzbaşı Dede Efendi, babamın künyesini Yemen’e gidecek askerlerin arasında Ömer Efendi oğlu Hacı Hüdayi ismini görünce dosyayı ayırıp onu Şam’da bir yıl yanında tutup başka cepheye göndermemiş. Böylelikle babam Yemen’e gitmekten kurtulmuş. 1915’te İngilizler, Avrupa’ya gidecek Ermenileri İskenderun Körfezi’nden gemilere bindirip götürürken babam Hatay’da askerlik yapmış. İngiliz gemisi Ermenileri gemiye binerken dostça davranmışlar. Gemi hareket ettikten sonra küfürler etmişler İngilizler de yamaca top atışı yapmış ve bir at arabasını sürücüsüyle parçalamışlar. Babam Büyük Taarruz’a da katılıp İzmir’de Yunan ordusunun denize dökülüşünde bulunmuş. Yunanlıların yakıp yıktıkları yerleri bir müddet tamir etmişler. Sonra da Efsus’a yaya yürüyerek gelmişler. Daha sonra tekrar silahaltına alınmış ve Antep’in kurtuluşuna katılıp Fransızlarla çarpışmış. Rahmetli, Osmanlıyı düşman değil açlık ve bit yendi, derdi.
11.Gazi Seyit Mehmet İmamoğlu (1305/1889)-1960 İstiklal Madalyası Belgesine ulaşıldı. Anlatan oğlu Attilla İmamoğlu. Köfteci Şükrü Efendinin birliğinde zabitlik yaptı. Maraş’ın kurtuluşuna iştirak etti. İki kez siyasi girişimde bulundu. İlk girişimi 1950’de DP aday adaylığı için gerekli parayı tedarik edemediği, 1954’teki ikinci girişiminde de Maraşlı Kadıoğulları destek vermedikleri için DP’den aday olamadı.
Çocukları: Abdurrahman Nafiz (soyadı kendisi reşit olduğu için daha önceki soyadımız olan Sümer’i değiştirmedi), Gültekin, Atilla, Yaşar, Doğan, Ayşe (Antepli Belediye memurlarından Abdulkadir Gözegir’in hanımı), Hidayet (emekli öğretmen, Kalenderlerden Abdurrahman Akkaya’nın hanımı) Güzide (emekli öğretmen, Hacı Duran Dağdelen’in hanımı).
12.Gazi Ali Kanat: 1314 (1896/1897) Afşin doğumludur. Baba adı: Battal, Ana Adı: Hatice, Hanımının Adı: Şerife. Çocukları: 2- Battal (Celal, Zekeriya ve Adem’in babaları), 2- Durdu Mehmet (Yakup, Abdurrahim ve Sefa’nın babaları). Anlatan: Oğlu Durdu Mehmet Kanat.
Rahmetli babam Orduya I. Dünya Harbi içinde Urfa/Birecik’te süvari olarak katılmıştır. Filistin ve Gazze’de İngilizlerle savaşmış ve onlara esir düşerek 2.5 yıl esaret hayatı yaşamış. Kudüs’te Hz. Ömer Camiinin içinde kalan küçük bir mescit olan Beyt’ül Maktis’te çok namaz kıldığını anlatırdı. Maraş’ın Kurtuluş’una katıldığına ilişkin bir bilgim yoktur. Ama Antep Harbi’nde Maraş’tan Antep’e katır sırtında silah ve mühimmat götürdüklerinden bahsederdi. Maraş’ın Çamlık mevkiinde gecenin yarısını beklemek için pek çok gece yattıklarını anlatırdı. Rahmetli babam askerlik anılarını hem anlatır, hem de sanki savaşı yeniden yaşıyormuş gibi ağlayıp dururdu. Biz de, baba ya ağlama ya da anlatma, hem kendini hem de bizi üzüyorsun, diye uyarmak zorunda kalırdık. Boynunda bir hameylisi vardı. Onu Efsus’a geldikten sonra boynundan hiç çıkarmazdı ve evvel Allah beni bu hameyli korudu, Efsus’a beni bu düşürdü, derdi. Fakat bu hameylisini babam son yıllarında çaldırdığı için çok üzüldü. Askerlik anıları içinde öyle hazin durumlar anlatırdı ki, insanın inanası gelmiyor. Bunlardan birkaçını onun dilinden size örnek olarak anlatayım: Askerdik ama üzerimizdeki elbise sanki bir çalılıktan geçerken parçalanmış gibi lime lime dökülüyordu. Ne değiştirecek elbise, kumaş, bez ne de dikip tamir edecek iğne ve iplik vardı. Ayaklarımızda değil potin, işlenmiş çarık bile yoktu, sadece ölmüş bir hayvanın ham derisinden bir parça keserek ayağımıza geçirir, aynı deri parçasından bir de ince parça keser, bileğimizin üzerinden onun uçlarını bağlar da öyle yürüyebilirdik. Yiyecek bulamadığımız zaman ot yayıldığımızı bilirim, hatta hayvanların kurumuş dışkıları içinde hazmedilmemiş tahıl tanelerini bile yıkayıp yiyenler olmuştu. Rahmetli babamın anlattığına göre ömrünün 15 yılı, silahaltında geçmiş, 1914’te askere alınıp 1928’de terhis olmuştur. Babamın İstiklal Madalyası sanırım yeğenim Adem Kanat’tadır. Rahmetli babam kavi Müslüman’dı. Adeta abdestsiz yere basmazdı. Dünya muhabbeti de yoktu. Sanki ermiş bir kişi halini yaşardı. Babamın veli olduğunu hemşerilerimiz, söyler, bizim söylememiz, uygun düşmez .
13.Gazi Said Güneşli (1898-1958) Anlatanlar: Oğlu Nadir Güneşli ve Mithat Berberoğlu ve Ömer Çıragül. 1920 ve 1940’lı yıllarda Efsus’lu çocukları okutan ve zihinlerde yer tutan Elbistan’lı üç öğretmen [Ubeyt Söylemez (Kahramanmaraş eski milletvekillerinden Ülkü Söylemez’in babası), Ziya Salt ve Said Güneşli] Afşin’lilerin gönlünde yer etmiştir.
Said Güneşli’yi Afşinliler Sadi Efendi diye tanımışlardır. Bu zat, Afşin’de Çakır Hocası adıyla maruf olan Durdu Paköz Hocanın da damadı olmuş ve Afşin’e yerleşmiştir. Elbistan’ın köklü ailelerinden Güneşli ailesindendir. Sıbyan Mektebini ve Rüştiyeyi Elbistan’da, Muallim Mektebini de Sivas’ta okudu. Öğretmen olarak yurdun çeşitli illerinde görev yaptı. Elbistan Afşin, Çardak, Kitiz (Esence) ve tekrar Afşin. Efsus İlkokulunda Müdürlük yapmış. Ben babamı tanımam. Rahmetli, babam vefat ettiğinde ben 2.5 yaşındaymışım. Çocuklarını şehirlerde okuttu. Said Güneşli’nin Çocukları: Naci Güneşli, öğretmendi, emekli olmadan vefat etti. Nafiz Güneşli, Pilot yüzbaşıyken havada bir başka pilotun uçağına çarpması sonucu düşerek 1960 ta şehit oldu. Nahit Güneşli, öğretmendi. Sora hukuk okuyarak avukat oldu, sirozdan genç yaşta 1988’de vefat etti. Nadir Güneşli, Kaymakamlık Yazı İşleri Müdürlüğü görevini yürütmektedir. Sadi Efendinin üç de kızı vardı. Haşim Özdemir’in hanımı, Ganimet, Ökkeş Ertem’in oğlu öğretmen Seyfi Ertemin eşi Melahat, Tanırlı Başçavuş Kemal Arslan’ın hanımı Nebahat.
Mithat Berberoğlu’nun ifadesine göre, Sadi Efendi çok tutumlu bir insanmış. Onun bir lamba camını 40 yıl kullandığı söylenirmiş. Oğlu Nadir Bey, babam tükettiği tütün paketlerinin sayısı üçe çıkınca anneme, “hanım tekelin kesesinden bir kahve yap da içeyim, üç kutu bir cezve kahveyi pişirir”, dermiş. Babam normalde sigara içmezmiş, ancak evde tütün ve sigara kağıdı bulundurur tuvalete giderken bir sigara yakarmış. Annem, “içmediğin sigarayı neden tuvalette içiyorsun”, deyince, “öteki meretin kokusunu bu meret alıyor, hanım” dermiş. Çanakkale’de savaşmamış ancak savaşın sonlarına doğru ihtiyat askeri olarak Çanakkale’de askerlik yapmıştır. İstanbul’da vefat eden Melahat ablam babamın Çanakkale siperlerinde kullandığı döşeği bana verdi. Bende onu hatıra olarak Afşin’e getirdim. İçi keçe ile doldurulmuş bir döşektir. Babam II. Dünya Savaşının ilk yıllarında 46 yaşlarında yeniden silahaltına alınıp Adana’da askerlik yapmış. Rütbesi Teğmenlik’ten Üsteğmenliğe terfi ettirilmiş.
14.Gazi Abdulkadir oğlu Hacı Kolukısa (---- - ----) doğum ve ölüm tarihine ulaşılamadı. Anlatan: Oğlu Kadir Kolukısa. Babam Hacı Efendi Trablusgarp Harbine katılmış. I. Dünya savaşında ise Kanal Harekatında savaşıp İngilizlere esir düşerek 3 yıl esarette kalmış. İngiliz ordusundaki veteriner, hayvancılıktan anlayan var mı diye sorunca rahmetli babam ben varım diyerek gündüzleri onun yanında hayvan bakıcılığı yapıyor, geceleri de tel örgünün içinde yatıyormuş. On yıl sonra ancak Efsus’a dönebilmiştir. Muinli-Muinsiz askerlik kavramıdır. Askere alınan şahsın ailesine bakacak bir varsa muinli, yoksa muinsiz denilirmiş. Yine evlenip imam olduğunda askerlikten muaf olunuyormuş. Askerlikten muaf olması için Kızılcık’ta imamlık yapan babamın dayısı onu buraya gel de seni evlendireyim, diye babamı Kızılcık’a çağırıyor. Onu evlendiriyor.