4 Kasım Pazartesi 1 Muharrem’di. Takvimler 1435. yılını gösteriyordu. Peygamberimizin hicretinin üzerinden 1435 yıl geçmişti. Hüzünlü bir şekilde ve gizlice Mekke’den ayrılmıştı. Güzel bir yol arkadaşıyla. Güzel bir genci de evinde vekil bırakmıştı. Hicretin üzerinden daha 10 yıl geçmişti. Allah Resulü dar-ı bekaya göçmeden önce güçlü bir devlet olmuştu. Vahyin ışığında ulaşmıştı bu devlete. Allah ve melekleri her zaman olduğu gibi ona hicrette de yardım ve destek vermişti. O günün müminleri de her konuda (salat) yardım etmişlerdi, destek vermişlerdi. Allah’ın elçisini hiç desteksiz bırakmamışlardı. Peygamber’in etrafındaki müminler, altın halkayı oluşturuyordu. Ayarlarının kıymeti vahiy ve peygambere bağlılıktan kaynaklanıyordu. Yolları peygamber yoluydu. Bu anlamda hicret en güzel ifadesini bulmuştu. Medine merkezli bu devlet kısa zamanda dünyaya adını duyurmuştu. Elçiler yılında, kabile reislerine, irili ufaklı devletlere davet mektupları yollamıştı. Büyük bir bölümü de kabul görmüştü. Efendimizin vefatından sonra, altın neslin halkaları, arka arkaya halife olmuşlardı. Her biri defalarca peygamber övgüsüne mazhar olmuş insanlardı. Büyük fazilet timsaliydiler. Erdem sanki onlar içindi.
Hicretin üzerinden 1435 yıl geçmiştir. O günden bugüne kadar, bir derecelik sapma ve kayma büyük bir açı oluşturmuştur. Asrın Müslümanları birçok konuda Kur’an ve sünnet yolunu kaybeder duruma düşmüştür. Din sembolik bir konuma dönüştürülmüştür. Sorumluluk, “kulluk ve ubudiyet” iken, kısmi ibadete büründürülmüştür. Bir kötülüğün ortadan kaldırılması Müslüman anlayışı olmaktan uzaklara düşmüştür. Kimi beldelerde firavun adına zalimlik yapılmaktadır. Kimi beldelerde sıfatları Müslüman olanlar birbirlerini katletmektedir. Hem de hicri yılbaşını andığımız şu günlerde. Kimi beldelerde ise Müslümanlar, kötülüğe bulaşmak için yarışlar düzenlemektedir.
Mekke’den her şeyini bırakarak hicret eden müminler, sadece dinlerini yaşamak uğruna yurtlarını terk etmişlerdi. Allah Resul’ü de dini yaşamak için hicret etmişti. Bunun içinde her mücadeleyi göze almıştı. Nitekim her zorluğa göğüs germişlerdi. Allah cc. da onları bu samimiyetleri karşısında muzaffer kıldı.
Şimdi nereye gelindi. Samimiyet testine tabi tutunuz. Hepsi, ya da çok büyük bir bölümü kaybeder. Burada da durum diğerlerinden pek farklı değil. Anlık olarak hicret ve peygamber hatırlanıyor o kadar.
Hicretin şekli ve yönü değişti. Makama hicret edenler, mala hicret edenler, etikete hicret edenler, şöhrete hicret edenlerle doldu taştı. Gösterişe, riyaya hicret edenler aldı başını gidiyor. Şehevi ihtiraslarına, nefsani arzularına hicret edenler tonlarca. Ali (ra) ise hicretin bir parçasını oluşturuyordu. Onun gerçek dostu olmak ne güzel bir şey. Sahiden Ali dostları hicreti Ali gibimi anlıyorlar.
Kim neye hicret etmek isterse onun karşılığını bulur. Allah için hicret edenler, Allah’tan uzaklaştıran her iş ve eylemden uzak durmalılar. Belki o zaman bugün hicret bir anlam kazanır. Allah için hicreti yaşamak isteyenler mutlaka yer değiştirmek zorunda değiller. Nefsani arzularını, zalimleri, yerli ve küresel Allah düşmanlarını sevindirecek bir yaşayış biçimi oluşturmamalıdır. Hicret böylece anlam kazanır. Yoksa bu gidişle Allah’ın elinden kendilerini kim kurtarır? Kim doğru çizgi üzerinde ise o ferah bulmuştur. Kim de çizgiyi ve Allah’ın hududunu korumaz ise hesabı kendinedir. Kimse Allah’a da, O’nun dinine de zarar veremez. Sadece kendi yerini ve ateşini kuvvetlendirir. Peygamberin hicretiyle, dünya Müslümanlarının hicret anlayışları birbiriyle ne kadar çelişiyor.
Vesselam…