Yeşil Afşin Gazetesindeki bu yazımı diğerlerinden farklı bir içerikte yazdığımı değerli hemşerilerim fark edeceklerdir. Bilindiği üzre ben Yeşil Afşin Gazetesinde Afşin’e ilişkin olan yazılarımı yayınlıyorum. Bu yazım ise sıra dışı olarak Afrin Harekatıyla ilgilidir.
20.01.2018 Cumartesi günü saat 17 itibariyle Türk Silahlı Kuvvetleri öncülüğünde Özgür Suriye Ordusu mensupları birlikte PYD/YPG’li teröristleri etkisiz hale getirip bölgeyi, yerinden yurdundan edilmiş halkı yerlerine dönmelerini sağlamak ve güney sınırlarımızı güvenlik altına almak için Afrin’e Zeytin Dalı Harekatını başlattılar. Allah muvaffakiyetler nasip etsin. Üç dört yıldan beri teröristlerin baskısına dayanamayan yerli halktan çeşitli gruplar ülkemize gelip mülteci olarak çadırlarda barınmaktadırlar. ABD’nin askeri yardımını ve siyasi desteğini alan terör örgütü ise zorbalığını siyasi oluşuma dönüştürme niyetini ortaya koyunca güney sınırımızda terör devletine mahkum olmak istemeyen hükumet, bu harekatı yapmak zorunda kaldı. Asker cephede çarpışıyor, milli/ulusal duyarlılığı olan yurttaşlar da güvenlik güçlerimizin başarısı için iyi niyetlerini bildirip dua ediyorlar.
Acaba bizim sıcak evimizde, çayımızı yudumlarken çatışma haberlerini izleyip dua etmemizin askerlerimize bir yardımı dokunur mu, fiziksel olarak yardım yapmadıkça, omuz vermedikçe gerçekten bir yardım yapılmış olur mu diye aklımıza bir soru gelebilir. Bu soru manevi gücü inkar bağlamında sorulabileceği gibi sırf tecessüsümüzü, merakımızı gidermek amacıyla da sorulabilir.
Manevi etkiyi inkar etmek için sorulan suali istilzamiyi (küçültücü, aşağılayıcı soru) değil de suali istifsariyi (ilmi açıklama isteyen soru) değerlendirmek istiyorum. Bir yakınımız, yani babamız, kardeşimiz, amcamız, dayımız, yeğenimiz zorlu bir ava ya da ölümcül bir savaşa gitmiş olsa, biz onlara evimizde nasıl yardımcı olabiliriz? İyi dileklerle başarılı olmaları için rabbimize/tanrımıza dua ve yakarışta bulunuruz. Peki bizim bu sözsel eylemimiz onlara ulaşır mı, bir destek öğesi olabilir mi? Sosyal bir etkinlik, fiziksel bir eyleme katkı yapabilir mi? Eğer yakınlarımızın yaşadığı ya da yaşayabileceği tehdit ve tehlikeyi iç dünyamızda yaşamayıp avcımıza/ordumuza duamızı aklımıza düştüğünde alışkanlık kabilinden ruhsuz ve cansız bir eylem olarak yaparsak bunun ne rabbimizin katına ne de yakınlarımızın gönlüne ulaşacağı kanısındayım. Ama yakınlarımızın yaşayabileceği tehdit ve tehlikeyi özümseyip onlarla birlikte ve onların yaşadıkları acıyı evimizde yaşayabildiğimiz oranda dua ve yakarışlarımızın rabbimizin katına, yakınlarımızın da gönlüne ulaşabilir, diye düşünüyorum. Böylelikle askerlerimiz, “bir millet bizim arkamızda, vatanın istikbali bizim işimizi iyi yapmamıza bağlı, benim bir gafletim birçok silah arkadaşımın hayatına mal olabilir, ailelerini yasa boğabilir, hatta milletimin geleceğini tehlikeye atabilir”, dikkat ve rikkatiyle görevini yapacaktır. Böyle bir asker de umulur ki Allah’ın nusrat ve lutfuna inşallah mazhar olacaktır.
Sosyalitenin fiziksel bir eyleme nasıl katkı yapacağına ilişkin çarpıcı bir örneği burada paylaşmalıyım. Afrika’daki ilkel bir kavimde kocası ava giden kadın, başarılı olması kocası avdan dönünceye kadar ne yemek yer, ne su içer ne de gölgede oturur. Kocasının av anında yaşayacağı sıkıntıları kendi çadırının dışında yaşar. Avcı da “eşim beni aç, susuz güneşte bekliyor düşüncesiyle yayını/mızrağını daha itinalı ve dikkatli kullanmak mecburiyetini hisseder. İşte fiziksel bir eyleme sosyalitenin yapacağı katkı bu kabildendir.
Problemi tersinden alıp, şeytani duyguyla hareket edilecek olursa, askerler “ben cephede yaralanıp ya sakat kalacağım ya da genç yaşta pispisine ölüp gideceğim” diye, yakınları da “asker ise ölecek ya da sakat kalacak kardeşim, o da asker olmasaydı ya da vicdani retçilik yapıp askere gitmeseydi” diye düşünürse, ne vatan/millet için fedayı can edip şehitlik mertebesine yükselen insanımız ne de Mehmetçikler yerine ferda ferda “ben ölseydim” diyen kutlu milletimiz olmayacak, demektir.