Reha Muhtar’ın Pazar günkü yazısının çağrışımlarıyla…

Altmışlı yılların ortalarından itibaren gençliğe adım atarken o dönemde ülkeyi sarıp sarmalayan siyasi ve fikri çatışmalara paralel olarak kendimizi yetiştirmek adına, gerek ailemizin yönlendirmesi, gerek ağabey veya arkadaş bildiklerimizin tavsiyeleri ile çeşitli kitapları, dergileri, gazeteleri okuyor, gruplara katılıyorduk. Bizlere göre daha tecrübeli, daha önceden beri okumaya başlamış, bir meslek sahibi olmuş, kendini yetirtirmiş veya yetiştirmeye gayret eden tanıdıkların sohbetlerine katılmak, onlarla arkadaşlık kurmak da benim gibi nice insanların yetişmesinde, hayatın çeşitli alanlarına dönük bir kanaat edinmesinde etkili olmuştur. Hani derler ya “Arkadaşını söyle sana senin kim olduğunu söyleyeyim”. İşte öyle bir etkileşim…

Mesela o zamanlar modern dünya görüşüne uyanlar, en fazla (ille bir erkek biri de kız olmalı) iki çocuktan, özellikle inancına daha bağlı kesimler çok çocuktan yana idi. Çok çocuk da kaç tane olacak, derseniz o bellisizdi; Allah ne verdiyse gibi…

Bu anlayışın altında birçok nedenler vardır. Ama ben, bu konu Başbakan’ın ‘Üç Çocuk’ isteğinden kaynaklandığı için siyasi tarafına bakayım. O zamanlar, dünyada Siyasal İslam’ın meydanlara çıktığı Mısır’dan Suriye’ye, Pakistan’dan İran’a kadar birçok ülkede önemli figürlerden biri olmaya başladığı yıllardı. Türkiye’de de Milli Selam Partisi ile başlayan zincirinin temeli atılmıştı. Böyle büyük hedefleri olan projelerin elbette alt yapısını oluşturacak insanlara dönük, onları kitaplar, dergiler, konferanslar, seminerler, filimler aracılığı ile eğitmeye bilgilendirmeye çalışan fikirsel icraatları da olacaktır. Buna paralel olarak inanılmaz bir kitap tercüme furyası başlamıştı. Mısırlı, Suriyeli, İranlı, Iraklı, Pakistanlı ve başka onlarca “Büyük” âlimin kitapları “İslam’da Şu…”, “İslam’da Bu…” veya “Kur’an’da Şu…”, “Kur’an’da Bu…” başlığı ile tercüme ediliyor ve okuma alışkanlığı kazananların hatta “benim de oğlum/kızım okusun” diye düşünen vatandaşların evlerine giriyordu. 

Bu alt yapı oluşma/oluşturma sürecinde öğretilen ve beyinlerde bir düstur olarak yer eden; Peygamberimizin “Ben mahşerde ümmetimin çokluğu ile övüneceğim” hadisi ile “İslam’da doğum kontrolü haramdır” ifadesiydi. Bu hüküm, birçok âlimin ve en çok da o yıllarda ilmi, kitapları, tefsiri ve Pakistan’da siyasi bir partinin liderliği ile popüler olan Mevdudi’nin eserlerine dayandırılırdı. 

Şimdi Ahmet emmi, Osman dayı ne yapacak? Ne yapar? Bu kitapları okuyup anladıktan sonra “Haa şu şu şartlarda kontrol yapılabilirmiş, bu bu şartlarda yapmak günahmış” mı der; yoksa her gün daha kapıdan girerken “Avrat su gızdırmayı unutma haaa…” mı? 

Nedense, çok az sayıda insanın aklına, Osman dayıya, Ahmet emmiye değil de doğrudan bu fikrin veya siyasi akımların önde gidenlerine bakmak düştü. Aa bir de ne görsün, neredeyse hepsinin de çocukları ‘kontrol edilmiş’ sayılardaydı. Dört ve yukarısında çocuğu olanlar birkaç kişiydi, sadece… Neyse… 

Fakat Başbakan’ın “Üç çocuk” tavsiyesi Reha Muhtar’ın da ifade ettiği gibi ““Yaşam biçimi zorlaması, dini kökleri olan bir empoze çabası, aile işlerine el atma arzusu, insanlara ayar verme kaygısı taşımıyor./ “Üç çocuk yapın” söylemi, “Türkiye’nin demografik yapısının değişmesini engellemeye yönelik bir realite…/ Perdenin arkasında Devlet politika”larıyla ilgili bir durum var””dır. 

Yani dengeler gittikçe bozulmaktadır; bunun da korunması gerekir. 

Seksenli yıllardan önce gözlemlerime, düşündüklerime ve tabi okuduklarıma dayanarak, şöyle demiştim “Bu gidişle çok geçmez Türkiye’de Türkler azınlığa düşer.” Benzer tespiti o yıllardan günümüze kadar birçok yazar, siyasetçi dile getirdi; 12 Eylül sonrasında çok satan, en çok satan gazetenin birinde manşete bile çekilmişti… 

E hadi bakalım milliyetçiler, ulusalcılar…

……………………………………………..

(*) Reha Muhtar’ı önceleri seyrek okurdum, son zamanlarda hemen her yazısını okumaktayım. Meğer peşin hükümle kaldırıp bir cenahın ortasına atılacak ve ön yargılı bakılacak biri değilmiş. Önemli yazılar yazıyor. Tarafsız, olaylara objektif bakarak, şuna buna yaranma veya şundan bundan çekinme kaygılarından tamamen uzakta, hakkaniyet ölçülerine sadık kalarak yazıyor…