Yaz tatili boyunca kaygısını çektiğimiz, okul işte açıldı. Ağıtlar kesilmiyor ve göz göze gelemediğim bir çift göz. Hadi bakalım kolay gelsin! Başlıyoruz ikna çalışmalarına… Annem bir yandan ben bir yandan. o kadar çok konuşuyoruz ki, dakikalarla yarışıyoruz. Özenle giydirdiğim kıyafetler, ayakkabılar yeniden çıkarılıyor oğlum tarafından, ben gitmiyorum cümlesi eşliğinde.
Oysa ki; dün gece ne kadar da hevesliydi kıyafetlerini denerken, hatta banyo yapmadan giymek bile istemedi. Dedesine , babaannesine ,bana ve babasına çantasını, suluğunu, kalemlerini gösterirken, ne kadar da hazır ve istekli görünüyordu.
Siyah önlüğümü giyince, elde örülmüş beyaz yakam, boynumun etrafında düğmelenince, bir de kıvır kıvır saçlarıma; beyaz kurdeleli tokam takılınca, çantamı da sırtıma alınca; tamam ben hazırım demekti. Annemin ve babamın ellerini öper ,hayır ve başarı dualarını alır okul yoluna koyulurdum.Okul yolu benim gibi bir sürü çocukla dolardı.Tek başımıza giderdik biz okula, koşar adımlarla…
Son bir kuvvet ve inançla hadi oğlum biz de seninle geliyoruz teklifini öne sürdük. Benim tek başıma gitmem yetersiz geldi onun için; ben iken, biz olduk birden… Ilıman bir tavır, ufacık bir parıldama oldu gözlerinde yavrumun.’’ Hımmm olabilir.’’ dedi. Yeniden iletişime geçmeyi başardık, az biraz daha gayret, gidiyoruz anlaşılan. Zaman aleyhimize işliyor! Okul zamanı geldi bile,biz hala evdeyiz.Ben: “ iyi de neden gitmek istemiyorsun ki,nereye gitmek istemediğini bile bilmiyorsun, neden gidip görmüyoruz? Belki seveceksin, sevmezsen geliriz” dedim.Baktım bir hareket başladı, kıyafetler de giyildi yeniden,çıktık yola…
Benim okulum! Benim bahçem! Benim yürüdüğüm yollar! Oğlum da ilkokula benim ilkokulumda başladı. 27 yıl sonra, şimdi oğluma nasip oluyor burada okumak.
Birlikte okulun bahçesindeyiz. Atatürk büstünün önünde oğlum asker selamı verdi ve ben de tek kare resim çektim…ve nihayet içerdeyiz.sınıfımızı arıyoruz bulduk derken,öğretmenimizle de tanıştık,ikram edilen şekerlerimizi aldık ve kendimize bir sıra seçip oturduk.Öğretmenimizin küçüklerle iletişime geçmeye çalışma çabası ve onlara dayanma sabrı takdire şayandı.
Yıllar sonra, aynı sıralarda oturmak oğlumla birlikte… Öğrencilik yıllarım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçerken, arada durdurup bugüne devam ediyorum ve bir geçmiş bir gelecek arasında gidip geliyorum bende. Hayatlar, hayaller, umutlar, planlar...
4+4+4 tartışmaları devam ededursun, okullar bu duruma hazır olmaya dursun, ben sadece öğretmenlerimizin sonsuz sabrını ve iletişim çabasını, var da yok da, her durumda, normal şartlar altında olmak koşulu, zorunluluğu olmadan ellerinden gelenin en iyisini yapacaklarını gördüm.
Okuldayız, andımız okunacak, sıra sıra dizilmişiz çoktan; boylarımıza ve sınıflarımıza göre. sonra andımız okunur ,biz tekrar ederdik.Her sınıf sırayla içeri alınırdı. Geçip oturuyorduk sıralarımıza ve sonsuz bir saygı ve bilinmedik bir nedendendir, hala anlam veremediğim büyük bir korkuyla… sanırım bu benim ve arkadaşlarımın hissettiği genel bir duyguydu ve bu duygu çok geçmeden derin ve güçlü bir güven duygusuna dönüşecekti. Ama o an farkında bile değildik, sevgisi yıllara yayılan çok çocuklu geniş bir aile olduğumuzun…(ilkokul öğretmenim İsmail KALSEN ‘e ve tüm öğretmenlerime sonsuz sevgi ve saygıyla.)
Yeni eğitim ve öğretim döneminin başladığı bu günlerde tüm öğrencilere başarılar, eşime ve öğretmenlerimize de kolaylıklar diliyorum.