6 Şubat…Yıkılan Hayatlar,Kaybolan Umutlar…
Bazı acılar vardır, sadece yaşayanları değil, tanık olanları da derinden sarsar. 6 Şubat 2023, böyle bir acının adıdır. O gece, sadece binalar değil, hayatlar da yıkıldı. O gece, sadece şehirler enkaza dönmedi; umutlar, hayaller, anılar da o enkazın altında kaldı.
Haber gelir gelmez telefona sarıldım. Ellerim titreyerek numaraları çevirirken, içimde büyüyen korkuyu tarif etmek imkânsızdı. “İyi misiniz?” sorusunun cevabını beklemek, saniyelerin yıllar gibi geçmesi… Ve bazen hiç gelmeyen cevaplar. O sessizlik, yıkımın en derin haliydi.
Evet, ben deprem sırasında Afşin’de değildim ama bu, acıyı hissetmemize engel olmadı. Depremi iliklerimize kadar yaşadık. O an sevdiklerimize ulaşmaya çalışırken yaşadığımız çaresizlik, içimizi kemiren korku ve her geçen saniye büyüyen endişe… Tarifi olmayan bir felaketti. İnsan sıcak evinde uyumaktan, ısınmaktan, yemek yemekten utanır mı? İşte biz o durumdaydık. Sokakta soğukta titreyenleri, enkazın başında umutsuzca bekleyenleri düşündükçe her lokma boğazımıza dizildi, her sıcak an vicdanımızı sızlattı.
Saat 04.17… Uyuyan şehirler, birkaç saniyede uyanıp bir kabusun içine düştü. Yataklarında huzurla uyuyanlar, birkaç saniye içinde can havliyle fırladı. Elektrikler kesildi, karanlık her yeri sardı. İnsanlar çaresizce kaçmaya çalıştı, ama kaçamayanlar oldu. Bazıları kapıya bile ulaşamadan enkaz altında kaldı.Şehirlerden yükselen çığlıklar gökyüzüne karıştı. Bir anne, çocuğunu korumaya çalışırken beton yığınlarının altında kaldı. Bir baba, ailesine ulaşmak için enkazın üzerine tırmandı ama bir daha aşağı inemedi. O gece, kimileri uykusunda veda etti hayata, kimileri ise sevdiklerine ulaşamadan donup kaldı. Uykusuz geceler, donmuş bedenler, çaresiz çığlıklar… Ciğerparesini toprağa veren anne-babalar, canının diğer yarısına kefen arayan kardeşler, sevdiklerini Rabbin rahmetine teslim edip doğduğu topraklara veda edenler…
Sabah olduğunda, depremden sağ çıkanlar enkaz başında bir umutla beklemeye başladı. Seslerini duyurmak isteyenler, enkaz altındaki sevdiklerini hayatta tutmaya çalışanlar… Ama saat 13.24’te gelen ikinci darbe, ayakta kalabilen son binaları da, son umutları da yerle bir etti. Sabah kurtulanlar, öğlen bir kez daha toprağın altında kaldı. Çığlıklar, toza karışıp kayboldu.
O gün yalnızca taş yığınları altında değildi insanlar, soğuğun da pençesindeydiler. Açıkta kalanlar, evsiz kalanlar, çocuklarını sarıp sarmalayacak bir battaniye bile bulamayan anneler… Karın, yağmurun altında titreyerek enkaz başında bekleyenler… Bir ses duymak için nefesini bile tutanlar… Saatler geçtikçe umut tükeniyor, ama bekleyiş hiç bitmiyordu.
Deprem sadece binaları yıkmadı; insanları açlıkla, soğukla, çaresizlikle sınadı. Enkazın başında bekleyenler, yardım bekleyenler, sevdiklerine ulaşamayanlar… Karın, yağmurun altında üşüyen çocuklar, enkazdan bir ses duymak için nefesini tutan babalar, dualarla ayakta kalmaya çalışan anneler…
Ve bir yanda, hiçbir şey olmamış gibi devam eden hayat… O gün, o gece açlıktan, soğuktan titreyenleri düşündükçe içimiz ürperdi. Elimizdeki çaydan, yediğimiz ekmekten utanır olduk. Isındıkça içimiz üşüdü, doydukça vicdanımız aç kaldı. Çünkü biliriz ki, bir insan üşüyorsa, hiçbirimiz tam anlamıyla ısınamayız.
Nice hayat yarım kaldı. Kimileri okuluna gidemedı, kimileri sabah işe gitmek için hazırladığı kahvaltıyı bile göremedi. Bir çocuk sabah uyanıp oyuncağına sarılamadı çocuğun sabah oynayacağı oyuncak, artık molozların altındaydı. Bir babanın kızına sarılmak için açtığı kolları, bir daha hiç kapanmadı. Bir baba, kızına kahvaltı hazırlayamadı. Bir anne, çocuğunu okula uğurlayamadı. O sabah, binlerce kişi için son sabah oldu. Ve geride kalan bizler için, hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Unutmadık, Unutmayacağız
O gün gidenleri unutmayacağız. O gün yaşananları hafızamızdan silemeyeceğiz. Çünkü unuttuğumuz gün, bir kez daha kaybederiz. Çünkü bu acıyı yaşayan herkes, artık başka biri oldu.
Allah, bir daha böyle bir acıyı kimseye yaşatmasın
Ve bizler, artık biliyoruz: Deprem değil, tedbirsizlik öldürür. O yüzden, yıkılan sadece binalar olmasın, ihmalkârlık da yerle bir olsun!