Dün akşam üzeri şöyle bir gezdim
Böyle boş gezmekten inan ki bezdim
Bir kağıt bir kalem Afşin’i yazdım
Derip koklayacak gülü kalmamış
Yeşil yaprakları dalları vardı
Pembe pembe açan gülleri vardı
Pekmez yapmak için salları vardı
Guzbahçeden esen yeli kalmamış
Çiçekler hep solmuş kurumuş kalmış
Koyunu kuzuyu yaylıma salmış
Arılar perişan uykuya dalmış
Kara kovanlarda balı kalmamış
Viraneye dönmüş bahçeler bağlar
Sümbüller hep küsmüş kapkara dağlar
Bu hali görenler ah çekip ağlar
Dökülmüş yaprağı dalı kalmamış
Her taraf yıkılmış enkaza dönmüş
Tüten bacaların tamamı sönmüş
Yıkılan evlere baykuşlar konmuş
Altına açacak çulu kalmamış
Lavanta bahçesi bal evi derken
Arıtaş yaylası şimdilik erken
Binboğa dağına yayan giderken
Kolumdan tutacak eli kalmamış
Yediler yolunda Çobanpınarı
Tanır Ayrandede yolun kenarı
Mahzuni Şerif’in çoktur anarı
Çalıp söyleyeni teli kalmamış
Emirilyas’tadır mağara gözleri
Çok güzel serindir temmuz yazları
Döşüne çekersen telli sazları
Türküler söyleyen dili kalmamış
Alemdar köyünde volta atalım
Kul Hamit üstada bir gün yatalım
Varsa bir dertleri derman katalım
Belki de cebinde pulu kalmamış
Kalenin başından Dedebabası
Koyuntaş’da kalmış çoban abası
Harmanlar savurmuş çatal yabası
Bulgur ateşinden külü kalmamış
Armutalan’daķi Çoban Ali’ye
Selam olsun Maravuzlu Veli’ye
Parmakçı İsmet’ten diğer deliye
Hüseyin Kara’da deli kalmamış