Yıl 2023. Şubat'ın altı (6)sı. Gece saat, 04 suları... İnsanların kan uykuda olduğu bir zaman diliminde, derinlerden gelen korkunç sarsıntı!
Zilzal. Bilinen adıyla "deprem"... Yani fay hattının kırılması ve arzın çökmesi... Belki de kıyamet provası ve belki de nefis planında azgınlaşan âdemoğullarına (bizlere), Cenab-ı Allah'ın keskin ihtarı...
Lâ ya'lemu'l ğaybe illallah...
Yalnız yalın hakikat şu ki; o dehşet anında mukadder ölümü, saliselik ensemizde yaşadık umumiyetle... Kaşla göz arasıydı mukadder ölüm.
Karanlığın ve korkunun en koyu sarmalında, duvardan duvara savrulurken; oturduğumuz binaların hangi tarafa yıkılacağını ve enkaz altında nasıl can vereceğimizi düşünmekteydik.
Dilimizde tek sermayemiz, derûnumuzdan bir çığ gibi kopan "Allah, Allah!" nidalarıyla acziyetimizin en mücerret beyanı hükmündeki acı çığlıklardı tavanlarda yankılanan!.
Bir-buçuk saate tekabül eden, o bir-buçuk dakikalık ürkütücü dehşet anı bitmek bilmiyordu ve "Kün feyekûn" emrinin yüce emîri (Zat-ı Zülcelal), celal sıfatıyla salladıkça sallıyordu durmadan.
Nice umutlar ve nice hayallerle kurulan sıcak yuvalar, enkaza dönüşmüştü ansızın. Nice umur görmüş analarla nice kahır yüklü babalar, ağır enkaz altındaydılar. Keza nice şıvgın delikanlılar, genç kızlar, masum çocuklar!..
Evet, şimdi sükût âlemindeydiler. Aman Ya Rabbi, el-aman!!!
Bir de henüz umutla bekleyenler vardı, canlı ve yarı canlı... Gözlerinin feri sönmemişti çoğunun. Bir ses ve bir ışık bekliyorlardı katlanmış ve dürülmüş zaman çerçevesinde…
Merkez üssü Kahramanmaraş olan tarifsiz sarsıntının şiddetiyle dağlar şerha şerha çatlamış, yer yarılmıştı!. Antakya (Hatay), Adıyaman, Malatya, Gaziantep, Adana, Osmaniye, Diyarbakır, Kilis ve Şanlıurfa gibi hatırı sayılır kadim şehirler; farksızdı harabelerden.
Sadece devasa binalar değil, çağlara meydan okuyan ecdat yadigârı camiler, minareler, bedestenler dahi yerle yeksan olmuştu.
Oysa belleğimizde ne hatıraları vardı o tarihi dar sokakların, cumbalı evlerin, apartmanların ve kader birliği yaptığımız komşulukların...
Kur’anȋ ifadeyle Zilzal!!! Hem korkutucu, hem ürkütücü dehşetengiz ve de esrarengiz bir hadise!.. Müteharrik güç... Sonsuz kudret sahibinin, hikmet tecellisi ve uyarı sistemi...
"Amenna" diyerek, bu inanç manzumesini pek âlâ anladık da, ya peki zahirî manâda tehlikeye davetiye çıkartan mücbir sebepler?..
İnşasını üstlendikleri binaların malzemesinden çalarak, ucuza mal etme uğruna kolayca yıkılmalarına zemin hazırlayan firmaların, müteahhitlerin maşerî vicdanda affa uğramaları mümkün mü?!.
Onlar; bir değil binlerce canın katilidirler!.
Onlar; sönen ocakların ve dinmeyen tarihsel acıların birincil derecede failidirler!.
Onlar; kıyamete kadar beddua seanslarına maruz kalmaya mahkûm, ruhsuz ve nasipsiz yaratıklardır!.
Beton yığınları mezarları olsun inşallah!. Unutmadık, unutmayacağız!.
Ayrıca, felaketzede ve mağdur insanlarımız canlarıyla cebelleşirken; fırsatı ganimet bilip haneleri yağmalayan çapulcular!..
Issız viranelerde gece mücevher arayan kanı ve geni bozuk yamyamlar!.
Yardım malzemesi taşıyan vasıtaların önüne geçerek soygun yapan türedi haydutlar!..
Sizleri de unutmadık, unutmayacağız!.
Haricen; ilerlemiş yaşına rağmen, iki büklüm vaziyette depremzedelere sıcak tandır ekmeği yetiştirmeye çalışan Şırnaklı ihtiyar nine; seni de unutmadık, unutmayacağız!.
"Çorbada benim de tuzum bulunsun" diye kumbarasındaki birikinti paraları gönderen asil ruhlu yavrucuk; seni de unutmadık, unutmayacağız!.
Gönderdiği giysilerin iç cebine bir miktar para bırakarak; "Azı mı çoğa sayın" deme mahcubiyeti takınan Anadolu'nun zarif insanı; seni de unutmadık, unutmayacağız!.
Haberleri izlerken ekran başında günlerce ağlayan ve lokması boğazında düğümlenen...
Diğer yandan kolektif hareketle yardım seferberliği başlatan aziz milletimin kadirşinas fertleri; sizi de unutmadık, unutmayacağız!.
Çatal yürekli Afatçılar, merhamet timsali Mehmetçikler, medar-ı iftiharımız Kızılaycılar ve bilcümle gönüllü kuruluşlar; hepinizin ne şartlarda cansiperâne nasıl fedakârlıklar sergilediğini gördük ve biliyoruz. Dolayısıyla sa'y-i gayretletinizi unutmadık, unutmayacağız!.
Ey, halkı ile bütünleşmiş ȃlicenap devletimiz, seni de...
Ve ey, devlet büyüklerimiz, sizi de... Unutmadık, unutmayacağız. Hem de devlet; ebet müddet kaidesince...
Amma velâkin neylersiniz ki; "Ölenlerle ölünmüyor" el-hak. Hayat bir şekilde devam ediyor ve edecek de... Bu hayâlet şehirleri arkalarına bakarak, hicranla bırakıp giden muhacirler; birgün salimen döneceklerdir yurtlarına, yeni yuvalarına.
Mevlana'nın; "Düne ait ne varsa dünde kaldı cancağızım. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım" sözü, hayata yeniden tutunmanın ve direncin bir tezahürüdür.
Niyazımız odur ki, Yüce Yaratıcımız bizlere böylesi onulmaz acıları göstermesin bir daha. Göçük altında kalarak aramızdan ayrılan mazlum kardeşlerimizin ruhları şad olsun. Necip milletimizin başı sağ olsun. Memleketimiz mamur, devletimiz ilelebet var olsun.
İnnalillahi veinna ileyhi raciȗn!..
Ahmet Süreyya DURNA