" De ki: " Kuşku yok ki, Rabbim beni dosdoğru bir yola yöneltti; her türlü sapmadan uzaklaşan ve Allah'tan başkasına ilahlık yakıştırmayan İbrahim'in değişmez değerleri ( temsil) eden yoluna." ( En'âm sûresi, âyet 161 )
" Çocuğunun senin üzerinde hakkı var." ( Müslim, Sıyâm, 183 )
Konumuz önemli, önemli olduğu kadar da geleceğimizi inşa edecek olan yavrularımız, göz bebeğimiz, evimizin süsü çocukları anlatmaktır.
Çocuk sevgisi derken, hemen aklımıza tüm resuller ve bilhassa son Resul Hz. Muhammed (sav)'in çocuklara karşı tutumu, sevgisi, merhameti, hoş görüsü, onlarla nasıl arkadaşlık yaptığı, tıpkı onlar gibi zaman zaman çocuklaştığı akla gelmektedir.
Hz. Hasan ve Hüseyin efendilerimizin küçük yaşta iken yaramazlıkları, Resulullah (sav)'i namaz kılarken bile rahatsız ettikleri, buna rağmen yüce ruhun onlara katiyen kızmadığı, yüz ekşitmediği, yanından kovmadığı tüm insanlığın malumudur.
Ne yazık ki, çocuklarımız, mescitlere gittiklerinde, babalarının, annelerinin yanında yaramazlıklar yaptıkları zaman, sair insanlar tarafından azarlandığı, öfkelenildiği, yüz ekşitildiğini görmekte ve yaşamaktayız.
Hatta, kimi büyüklerin, çocuk velilerine hitaben, " Kardeşi! Çocuklarınızı cumaya, bayrama ve teravih namazlarına getirmeyiniz, bizim önlerimizden geçmekteler, bizlerin namazlarını önümüzden geçerek, kılmış olduğumuz namazları ifsat etmektedirler." Serzenişleri!.. Bu sebeple,
Camilerden kovulan, yüz geri edilen çocuklar, topta, popta eğlenme, eğlencelik yerler aramaktadırlar. Büyüklerini, yani annesini ve babasını sıkıştırarak kendilerine " Dokunmatik telefon" alınmasını arzu etmektedirler.
Yani, elli yıl önceki çocuklar hakkındaki atmosferi kaybettik. Ne masal anlatan nineler, nede dedeler kaldı!.. Tamamen mekanize olarak, tablet, telefon, Çin mamülü oyuncaklarla oynasak da bunlar çocuklarımızı mutlu ve mesut etmemektedirler.
Ne saklambaç oyunu, ne seksek, nede sair mahalle aralarında oynanan oyunların yerini, şimdilerde sessizlik, somurtan çocuklar, tablete baka baka, telefonun tuşu ile meşgul ola ola, .beyinleri, dimağları, kafaları başka şeyleri görmez olmuş, sinirli, asabi, öfkeli bir halde, dokunsak ağlayacak gibi duruma düşmüşlerdir.
Çocuklarımıza, maziyi hatırlatalım, anlatalım ve sanki yeniden yaşıyor gibi ispat ederek gösterelim. Mazinin derinliklerine inerek, Peygamberimiz ve arkadaşları çocuklar, peygamberimiz ve onunla cihada gitmek isteyen Abdullah bin Ömer, Sa'd bin Umeyr, Zeyd bin Üsame vb, çocukların hayat serüvenlerini sanki yeniden yaşanıyor gibi izah etmeliyiz.
Mazide kalmış Türk ve Müslüman büyüklerin hayat hikayelerini onların seviyelerine inerek anlatmalıyız. İlkokul, üçüncü sınıfa giderdim. Türkçe okur-yazar olmayan din hocamıza, " Amentü şerhi"ni baştan sona okuduğumu bilirim ve unutmam.
Evimize misafir gelen, büyüklerimize, yakınlarımıza, o günün şartları icabı " Türkçe Mevlid", " Kan Kalesi", " Kesik Baş", " Muhammed Hanefiyye" isimli kitapları okuduğumu bu gün bile unutmam.
Sonuç olarak;
Bundan 60 yıl önce, okumuş olduğum " Battal Gazi" destanları, halen zihin dünyamda yerini korumakta, oradan almış olduğum heyecanla, 15 yaşından sonra, tarihi filmleri ile meşhur olmuş, Cüneyt Arkın'ın harp filmlerini takip etmem enteresandır.
Ne hazindir ki, Cüneyt Arkınların, sair kahramanların çevirmiş oldukları Yeşilçam filmleri, şimdilerde, tam tamlara, yamyamlara terk edildi, onların yerlerine, flört nasıl yapılır, kız tavlama, cinsiyet, cinsellik üzerine, belden aşağı hitap eden yapımlar çocuklarımıza sunulmaktadır.
Onun içindir ki, çocuklarla hem dem olalım. Onların dünyasına girerek, zaman zaman çocuklaşalım. Tıpkı, Resulullah (sav)'in yapmış olduğu gibi.. Onları, ürkütmeden, korkutmadan, kırmadan, incitmeden, küstürmeden değer verelim.
Verilen değerler, inşallah!.. Boşa gitmeyecek, yetişen yavruların belleklerinde iz bırakacak, ömür boyu iz bırakanları ya sevecekler ve onlarca incitilmişler ise, onlara kin ve nefret duyacaklardır..
Rabbim! Çocuklarımızı bizlere bağışlasın, hayırlı nesiller eylesin! Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir