" Onları salât'a çağırdığınız zaman, onu hafife alırlar ve oyun ederler. Bu, onların kafalarını kullanmayan bir topluluk olduğunu göstermektedir." ( Mâide sûresi, âyet 58 )
Ayeti kerime içerisinde geçen " Onlar"dan maksat, birlikte düşünülmesi gereken bir önceki ayette geçen Hıristiyanlar, Yahudiler ve müşrikler ise, onların namaza nasıl çağrıldıkları meraka değer.
Eğer ibareyi böyle anlarsak şu soruyu sormak mukadder olur: Kuran namaz çağrısının Müslüman olmayanları da kapsadığını mı söylüyor? Evet dersek, bu namazın müstesna konumuna ve kişinin dinini belirleyecek ' sütun' işlevine vurgu olur.
Fakat böyle bir anlama Müslüman olmayanı namazla mükellef kılma anlamına gelir ki, bu sorunludur. Hayır dersek, o zaman buradaki salât'ın " namaz" dışında bir anlama geldiğini kabul etmemiz gerekecektir.
Öyle görünüyor ki. buradaki salât en genel anlamıyla " Allah'a destek kulluk" manasına gelmektedir. Bir önceki ayetle birlikte düşünüldüğünde, namazı hafife almanın dini hafife almak demeye geldiği sonucuna varılabilir. ( K. Meali, M. İslamoğlu, sayfa 206 )
Bu girişten sonra, asıl meseleye dönerek, şunları arz etmek istiyorum: Şu günlerde, gündemi meşgul ettiği gibi, yine Türkçe ezan meselesi zihinleri mefluç etmekte, düşünce dünyamızı taa gerilere götürmektedir.
Hani, 1932 ila 1950 yılları arasında geçen, ülkemiz camilerinde, minarelerinde, ızdırap, drama, zor günler yaşatan Türkçe ezan meselesi, yeniden hortlayacak, yeniden mideleri bulandıracak korkusu ile, milletçe, bir panik, bir korku, bir evham içerisindeyiz.
Tam tamamına 18 yıl!.. Bu milletin evlatları, ezanı Türkçe öğrenir düşüncesiyle,. hiç de faydalı olunmadan, mahiyeti iyice anlaşılmadan " Tanrı Uludur, Tanrı Uludur! " hiç de aslına. esasına uygun olmayan ifadelerle, ezan okunuyor görünmesi, aziz milletimiz derinden yaralamış, Türkçe öğrenilir kastı tersine tepmiş, nefret, buğz, tiksinti meydana getirmiştir.
Nice nice, bazen da olsa, minarelerde, kanun hükmüne rağmen var mı ki, birisi bir Arapça ezan okumuş ise, tepesine binilmiş, bilhassa 1940'la, 1950 arası tam bir çıkmaz yıllar olmuş, korku, sindirme, ürkütme, kaçırma, mabetlerden insanları kovalama yılları olmuştur.
Elbette ki, bu aziz millet evlatları, ister ezan olsun, isterse Kuran'ın anlamı ile buluşma olsun, isterse hadislerin Türkçesi olsun, anlamını bilmeye, öğrenmeye, anlamı ile tanışmaya mecbur bir millettir.
Lakin, Türkçe öğrenmeyi bahane ederek, milletin, ezanının evrensel lisanı olan " Allahü Ekber, Allahü Ekber" nidalarını, 15 asırdan bu yana alışılmış lisanını iptal etmek, yok saymak, milletin din ve imanına vurulmuş en büyük pranga olacaktır. Zaten öylede olmuştur.
Türkçe ezanı dillendirenler!...
Aslında, bu konuyu gündeme taşıyan zevat, Türkçeye, ezana, ezanın anlaşılmasına aşina, meftun ve hayran olduklarından değil, bir yönüyle konu olmak, bu konu ile meşhurlaşmak, isminden söz ettirmek için yapmaktadırlar!..
Sorsanız bunlara, cuma namazlarını hangi camide, nerede kılıyorsunuz? desek, alacağımız cevap müspet olmayacaktır. " Benim ezanımdan, cumamdan, bayramımdan size ne!" diye sorumuzu cevaplamış olacaklardır.
Dolayısıyla, Türkçe ezanın sıkıntısını, evrensel ezanın yokluğunu tarihi yaşayanlardan sormamız lazımdır. Hele, 1950 Haziran ayında, ezan özgürleşince, minare diplerinde, gölgelerinde ağlayan, hıçkırıklara boğulan insanlardan sormak, onları dinlemek gerekir.
O zaman ki, neslimiz, hocalarımız, kimi zaman dipçik yemiş, kimi zaman uzun uzadıya karakollarda, korku ile, panik arasında ifade vermişlerdir. Bazen da, kodese atılarak, " Niçin Arapça ezan okudun?" sorusuna muhatap olmuşlardır.
O zaman ki, başbakan Adnan Menderes beyi alkışlamak istiyorum. Kabri pür nur olsun. Çünkü, milletin ezana kavuşmasına sebep olmuş, mabetlerimizde yeniden " Tekbir" seslerine kavuşmuş olduk.
Netice olarak;
Konu ile ilgilenen, ilgilenmeyen herkes, herkesime duyurmak istiyorum. Gelin, Allah rızası için, camilerimizde okunmakta olan, doğan çocuklarımızın kulaklarına okunan ezanla uğraşmayın..
Ezanın Türkçesini öğrenelim. Kuran'ın da Türkçesini takip ederek okuyalım. Ama, minarelerden; o lahuti sesi kısmayalım. İki milyar olmuş Müslüman kitlelerin ortak sesidir ezan, Hem sesi, hem nefesidir.
Müslümanların nefes borusu mesabesinde olan ezanı keserseniz, Müslümanlar ölmüş demektir. Ruhsuz, ilkel demektir. Akif merhumun İstiklal marşımızda da dile getirdiği gibi, " Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli" dediği gibi, on beş asırdan beri okunan ezan, ilanihaye kıyamete kadar mabetlerimizde, minarelerimizde okunmaya ilelebet devam edecektir.
Rabbim!.. Bu sesi, bu soluğu kesmek isteyenlere fırsat vermesin! Amin!..
Selam ve dua ile..