" Müşriklerin çoğunun, kendilerine kurtulma imkânı geldiği halde iman edememelerinin başlıca nedeni: " Allah bula bula bir insan mı seçip halka elçi gönderdi?" demeleridir. Onlara cevaben de ki: ' Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter! Doğrusu O, kullarının bütün hallerini bilip görmektedir." ( İsra sûresi, âyet 95-96) Diğer bir ayeti kerime de:

" De ki: " Allah dilemedikçe, ben ( dahi) kendime ne yarar sağlayabilirim, ne de zararı önleyebilirim. Zira eğer gaybı bilseydim, kendime tüm güzelliklerden daha çok pay ayrılmasını sağlardım, üstelik kötülük de semtime uğrayamazdı. Ne ki ben, inanan insanlar için yalnızca bir uyarıcı ve müjdeciyim." ( A'raf sûresi, âyet 188)

Tabii ki, vahyin Allah'a aidiyetinin delillerinden biri bu ayettir. Peygambere talim ettirilen bu itiraf, hakikate bağlılığın, her tür taktik ve stratejik hesabı aşacak kadar hasbi olduğunu gösterir.

" De ki: " Elbet ben de sizin gibi ölümlü bir insanım. Bana ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunuyor. Artık kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, işte o Allah'ı razı eden imanına layık işler yapsın ve Rabbine kulluk ederken hiç kimseyi O'na ortak koşmasın!" ( Kehf sûresi, âyet 110)

Ayeti kerimenin yorumu şöyledir:

" Onun her insan gibi ölümlü olması, Allah'ın seçilmiş elçisi olma ayrıcalığı ile birlikte düşünülmelidir. Bu takdirde Peygamber'in beşeri varlığının ölümlü, misyonunun ölümsüz olduğu gerçeğiyle karşılaşırız. O ölümsüz misyonu taşıma emaneti ise, âyette " sizin gibi" ile ifade edilen İslâm ümmetinin omuzlarındadır." ( K. Meali, M. İslamoğlu, say. 577)

Ayet ve nebevi haberler, Resulullah (sav)'in ( Kul ve Nebi) gerçeğini sürekli vurgular iken, böyle inanılması, böyle olması gerektiğinden ferman buyurur iken, beş vakit namazlarımızda ve sair zamanlarda tahiyyatta" Abduhû ve Resûluhu" diye sürekli okur iken, ne acı ki, böylesi gerçekler, kimi Müslümanları tatmin etmemiş oluyor ki, Peygamber'in " Kul ve Resul" oluşunu saptırmaktadırlar.

Halbuki, böylesi abartmalardan, lüzumsuz yüceltmelerden Resulullah (sav) daha hayatta iken rahatsız olmuş, kendisini gören sahabeye " Ben kral falan oğlu değilim, kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum" gerçeğini üstüne basa basa vurgulamıştır. Çünkü;

" Resûlullah Muhammed ve diğer üm Resûller olağanüstü varlıklar değildirler. Onlar da her insan gibi birer beşer olup Allah'a kullukta diğer tüm kullarla eşit düzeydedirler.

Kur'an, peygamberleri aşırı tazim ve ululama eğiliminin en bariz örneği olarak İsa ( as)'ın takipçilerinin içine düştükleri durumu örnek göstermektedir.

Cahilce bir eğilim olan peygamberleri aşırı övmekten sıyrılarak peygamberlerin getirdikleri mesajı ve örneklikleri merkeze oturtan Kur'an'a uyan mü'minlere, Kur'an başka bir öneri sunmaktadır. Onlara, Peygamberleri aşırı övmek ya da onları umursamamak yerine, getirdikleri mesajı dinlemeyi ve onları örnek almayı öğütlemektedir.

Diğer Resûller gibi Hz. Muhammed de özellikle kendisinin beşer olduğunu vurgulayarak tebliğe başlamıştır. " ( Ey Peygamber!) De ki: " Ben de yalnızca sizin gibi ölümlü bir insanım. Bana ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahi ediliyor; öyleyse O'na yönelin ve O'ndan af dileyin." ( 41/6)

Yemek yiyen, çarşılarda gezen yani insani ihtiyaçlarını gideren " ( Ey Nebi!) Biz senden önce de yemek yiyen, çarşıda pazarda dolaşan insanlar dışında hiçbir peygamber göndermemiştik. Bazılarınızı diğerleriniz için sınama vesilesi kıldık ki, bakalım sabrediyor musunuz? ( Bunu siz öğrenesiniz diye böyle yaptık); yoksa senin Rabbin zaten her şeyi görmektedir." ( 25/20)

Ölümün tüm insanları bulduğu gibi Onu da bulacağı (39/30, 21/34) bir beşerdir. Yemek yiyen, çarşıda gezen peygambere tahammülleri yok. " Yine: " Bu nasıl elçi böyle? Yiyip içiyor, çarşıda pazarda dolaşıyor! Ona bir melek indirilseydi de beraberinde o da uyarıp dursaydı ya! " ( 25/7) ( Nida Dergisi, sayı 185, sayfa 51-52, B. Ş. Erdeğer)

Maalesef; normal insan olmayı küçümseyen bir tasavvurun sonucu olarak... Kur'an bu tasavvuru açıkça reddeder. Hz. Resul; bölge insanının bu tasavvurunu yıkmak için mücadele etmiştir. Bir gün Medine döneminde huzuruna çıkartıldığında dizleri heyecandan titreyen bir adama :

" NEDEN TİTRİYORSUN! BEN DE SENİN GİBİ KURUTULMUŞ ET YİYEN BİR ANANIN DOĞURDUĞU İNSANIM!" demişti..

Sonuç olarak;

Teessürle ifade etmeliyim ki, dün ve bu gün; böylesi çarpık düşünce sahipleri bitmemecesine, tükenmemecesine devam ederek gitmektedir.

Bilhassa; günümüz dünyasında, diğer İslam ülkelerinde yaşandığı gibi, ülkemizde de bu olumsuz algılar, önü ve arkası alınmamaktadır.

Kimi şeyhler; kendisini öne çıkarmak için, kendi kutsiyetini izhar edebilmek için, Resulullah (sav)'in, idrarını, dışkısını, sakalını, cübbesini, nalinlerini bile ön plana çıkartıp, akabinde kendi rezilliklerini sergilemektedirler.

Ellerini öptürmeler, eteklerini ve ayaklarını yalatmalar, Müslümanların midesini bulandırmakta, mevzuyu bilmeyen, anlamayan insanların bin bir çeşit hakaretlerini duymaktadırlar!..

Rabbim!.. Çağın Müslümanlarına akıl, bilinç, idrak ve mantık nasip eylesin!..

Selam ve dua ile..