Gazze’de yaşanan acı her geçen gün daha da kötüleşmesine rağmen maalesef ellerimiz kollarımız bağlı bir şekilde bekliyoruz, seyrediyoruz. Olanlar, doğu-batı, müslim-Gayr-ı müslim herkesin vicdanını yaralamasına rağmen hiç kimse bir şey yapamıyor. Hepimizin sorduğu ortak soru: “Gazze için neler yapabiliriz?”

                Daha önceki yazılarımızda Gazze için yapılabilecek somut şeyleri ifade etmiştik. Gazze için dua etmek, İsrail kaynaklı veya gelirlerinden İsrail’e destek sağlayan ürünleri kullanmamak, alternatif üretim kanalları oluşturmak bunlardan bazılarıydı.

Dua etmek, her zaman ve her yerde yapabileceğimiz bir şeydir. İçinde bulunduğumuz toplumda da hemen hemen herkesin başvurduğu bir yöntemdir. İnsan sevdiği kimselerden her zaman dua ister ve onlar için de dua edebilir. Bizde Gazzeli kardeşlerimiz için dua ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz. Fakat bugüne kadar gözden kaçırdığımız veya çok dikkatimizi çekmeyen bir husustan bahsetmek istiyorum: BEDDUA

                Peygamberlerin ve bilhassa da son peygamber Hz. Muhammed (sas)’in hayatında sık sık dua örneklerine rastlamak mümkün iken beddua örneklerine çok çok az rastlamaktayız. K.Kerim’de peygamberlerin dua örneklerine rastlarken onların beddua örnekleri pek yer almamaktadır. Bunun sebebi Allah (cc), bizden her zaman dua etmemizi isterken beddua etmemizi istememesidir. Onun için çok zor durumda kalmadıkça, kolay kolay beddua edilmez. Ama öyle bir noktaya gelinir ki o durumda da beddua kaçınılmaz olabilir.

Peygamber efendimizin hayatının her noktasında dua örneklerine sık sık rastlamamıza rağmen beddua yaptığı çok az duruma şahit olabilmekteyiz. Bunlardan birisi de Bir-i Mâun hadisesinden sonra bir ay veya kırk gün, sabah namazında yapmış olduğu beddua (kunut)tur.

 Hz. Peygamber (sas) hicretin 4. Senesinde Amir bin Sa’saa kabilesine İslam’ı öğretmek için Asahab-ı Suffa’dan yetmiş kişiyi gönderir. Suffa, hicretten sonra Mescid-i Nebevi’nin yanına yapılmış ve içerisinde ilim öğrenmek isteyen sahabenin kaldığı yerdi. Burada kalanların tek gayeleri ilim öğrenmekti. Hz. Peygamber (sas) bunları yetiştiriyor ve daha sonra ihtiyaca göre farklı beldelere İslam’ı öğretmeleri için gönderiyordu. Daha ziyade yeni Müslüman olmuş veya olacak bölgelere gönderiliyorlardı.

Böyle bir istek Amir bin Sa’saa kabilesinin reisi Amir bin Malik’ten de gelmişti. Bu istek üzerine Hz. Peygamber (sas) Suffa ashabından, iyi yetişmiş yetmiş kişiyi bu kabileye gönderdi. Bu heyet Bir-i Mâun denilen (Mâun kuyusu) yere vardıklarında (kendilerini davet eden kabilenin ileri gelenlerinin organize ettiği bir topluluk tarafından)pusuya düşürüldüler. İki kişi hariç tamamı şehit edildiler. Kurtulanlardan birisi ağır yaralı olduğu için öldü sanılarak bırakılmış, diğeri de develeri otlatmak için o bölgeden uzaklaşmış olan kimse idi.

Bu hadise Efendimiz (sas)’in çok zoruna gitmiş ve 30 veya kırk gün her sabah namazında onlara beddua etmişti. “Allah’ım onları sana havale ediyorum. Yusuf (as)’ın kavminin kıtlığı gibi onlara kıtlık ver” şeklinde beddua etmişti.

Efendimiz (sas)’in bu şekildeki bir uygulaması bizler için de örnek olmalı ve örnek alınmalıdır. Gazze de yaşanan hadiseler, işlenen zulümler bir beşerin dayanabileceği noktayı çoktan aşmış durumda. Bir beşer olarak bunlara dayanmak mümkün değil. Hz. Peygamber (sas), Uhud savaşında başta amcası Hz. Hamza olmak üzere yetmiş tane ashabını kaybetmesine rağmen onlara beddua etmezken Bir-i Mâun hadisesinde bir ay boyunca, her gün beddua etmişti. Biz de buradan hareketle Gazze için beddua edebiliriz. Oradaki mümin kardeşlerimizin başarıya ulaşmaları için onlara dua ederken, onlara bu zulmü yaşatan başta İsrailli yöneticiler ve onların destekçileri için beddua edebiliriz.  Her gece teheccüt namazına kalkarak veya taheccüte kalkamamış isek başta sabah namazı olmak üzere her namazdan sonra o zalimler için beddua edebiliriz. Gazzeli Müslüman kardeşlerimize bu zulmü yaşatan kimseler için şu şekilde beddua edebiliriz: “Ya Rabbi! Başta Gazzeli kardeşlerimize bu zulmü yaşatan ve onlara destek olanlara, sen daha fazlasını yaşat. Gazzeli kardeşlerimizin içinde bulundukları korkunun kat kat fazlasını sen onlara yaşat. Gazzeli kardeşlerimizin içinde bulundukları açlık ve susuzluğun kat kat fazlasını onlara tattır. Salih (as)’ın kavmini helak ettiğin şiddetli bir sarsıntı ve korkunç bir ses ile onları da helak eyle. Lut (as)’ın kavminin altını üstüne getirdiğin gibi onları da yerin dibine batır. Nuh (as)’ın kavmini, Firavunu suda boğduğun gibi bunları da tufanın ile yok et. Hendek savaşında gönderdiğin rüzgâr ile Müşrik ordularının karargâhlarını yıkıp, kalplerine korku saldığın gibi bunların da kalplerine korku salacak, karargâhlarını yerle bir edecek rüzgârlar gönder. Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve ordusunun üzerine ateşten taşlar atan kuşlar gönderdiğin gibi bunların üzerine de gönder”

Gazze’de yaşananlar artık hiçbir bedenin ve ruhun taşımayacağı boyuta ulaştı. İslam âlemi olarak ta yapılan veya yapılabilecek bir şey gözükmemekte. Sözde İslam ülkesi liderlerinin dertleri ne Gazze ne de Müslümanlar. Onlar koltuklarını korumaktan başka bir dertleri de yok gibi. Böyle bir ortamda Gazzeli kardeşlerimiz için dua ederken, zalimler için de beddua etmeyi ihmal etmeyelim.