Toplumun temeli ailedir. Bir toplumda aile yapısı ne kadar sağlam olursa o toplumun yapısı o kadar sağlam olur. Aile yapısı bozuldukça toplum da bozulur. Onun için bir milleti yok etmenin en kolay yollarından bir tanesi de aile yapısını bozmaktır. Aile yapısı bozulan milletler kısa sürede her şeylerini kaybedip yokolabilirler.
Kur’an-ı Kerim’i incelediğimiz de aile konusunun en fazla üzerinde durulan konulardan birisi olduğunu görürüz. Ailenin temelinin atılmasından başlayarak aileyi oluşturan fertlerin görev sorumluluklarına dair birçok konuda açıklamalar getirmiştir. Aile bütünlüğünü korumak için görev ve sorumluluklar belirlediği gibi aile bütünlüğüne zarar verebilecek tutum ve davranışları da yasaklamıştır.
Kur’an ve sünnette aile bütünlüğüne ileri derecede önem verilmesine rağmen gelinen noktada aile yapımız büyük bir çöküş yaşamaktadır. Her geçen gün bu çöküş artarak devam etmektedir. Herkes ailenin öneminden bahsetmesine rağmen aile yapımız giderek daha da kötüye gitmektedir. Devletin en üst kademesinden en alt kademesine kadar herkesin gündeminde olmasına rağmen bu konuda elle tutulur olumlu gelişmeler göremiyoruz. Bunun sebepleri nelerdir? Neden bu konuda ilerleme kaydedemiyoruz?
Konuyla ilgili pek çok sebep zikredilebilir. Biz bunların hepsini burada zikredecek de değiliz. Bunların içerisinde önemli gördüğümüz bazılarını şe şekilde sıralayabiliriz:
Sorunun çözümünü yanlış yerde aramak. Nasreddin Hocaya şöyle bir fıkra atfedilir: Hoca bir gece sokak lambasının altında bir şeyler arıyormuş. Onu gören birisi: “Hocam hayırdır inşallah! Gece gece burada ne arıyorsun?” der. Hoca da: “Yüzüğümü kaybettim de onu arıyorum” der. O adam da hocaya yardımcı olmak için aramaya başlar. Ama bir türlü bulamazlar. Tekrar hocaya dönerek: “Hocam tam nerede düşürdünüz. Onu söyleyin de ona göre arayalım” dediğinde hoca: “Bir aşağı sokakta düşürmüştüm” der. Adam hocaya dönerek: “Be mübarek adam! Bir alt sokakta düşürdün ise neden burada arattırırsın?” dediğinde hoca: “Be ahmak adam! O sakakta ışık mı var. Burada ışık olduğu için burada arıyoruz” der.
Bugün bizlerde sorunları görmemize rağmen çözümlerini yanlış yerlerde arıyoruz. İnsanı yaratan, onun ihtiyaçlarını en iyi bilen, ona en merhametli olan ve onun için en iyi hükümleri de koyan Allah (cc)dir. Bizlerin sorunları için en iyi çözüm yollarını da O belirlemiştir. Bu konuda nasıl hareket edeceğimizi de bizlere bildirmiştir. Bir konu hakkında “en doğru” olanı bizlere göstermiştir. Onun için Allah’ın gösterdiği yolun dışında başka bir yol tercih etmek yanlışa girmektir. Alt sokakta kaybettiğimiz yüzüğü üst sokakta aramak gibidir. Allah (cc) aile içerisinde fertlerin fıtratına göre görev ve sorumluluklar belirlemiştir. Bunun dışına çıkmak aile bütünlüğünü bozmak demektir.
Aile yapılarının Allah’ın rızasına uygun esaslar üzerine bina edilmemesi. Bir şeyin varlığını devam ettire bilmesi Allah’ın rahmetine bağlıdır. “Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed: 7) ayet-i kerimesinde de belirtildiği gibi bir konuda Allah’ın yardımına ulaşmanın yolu, Allah’ın dinine yardım etmektir. Allah’ın dinine yardım ise onun gereklerini yerine getirmekle olur. Yani bir insan, Allah’ın dinini yaşarsa Allah (cc) de ona rahmet eder. Büyük günah işlenen yerlerden ise Allah’ın rahmeti kalkar. Allah’ın rahmetinin inmediği bir ortamda huzur ve mutluluk olmaz.
Aile yuvalarımızı Âyetler üzerine değil de âdetler üzerine bina etmekteyiz. Evlenirken en küçük bir âdeti dahi yerine getirirken Allah’ın yasaklamış olduğu en büyük günahları işlemekten çekinmiyoruz. Yani Allah’ın ayetleri ayaklar altında çiğnenirken âdetler bayraklaştırılmaktadır. Arkasından da “Allah hayırlı eylesin” diyerek adeta yaptığımız yanlışları Allah’a onaylatmaya çalışıyoruz. Allah neyi hayırlı eyleyecek? Ayetlerinin ayaklar altı edilerek işlenen büyük günahları mı? Ömürde bir kez yapıyoruz diyerek yapılan lüzumsuz harcamaları mı? Yoksa daha kurulmadan yıkılmaya başlamış çürük aile yuvalarını mı?
Huzurlu ve mutlu bir aile istiyorsak önce o binanın temellerini sağlam atacağız. Âdetler üzerinde yükselen bir yuva değil de ayetler üzerinde yükselen bir bina olmalıdır. İnsanı âdetler mutlu etmez. Eğer âdetler insanları mutlu etse idi bugün herkes çok mutlu olur ve hiçbir evlilik boşanma ile sonuçlanmazdı. Çünkü evlilik yaparken nişan ve düğünlerde ne kadar âdet var ise hepsini yerine getiriyoruz. Hiçbir âdetten taviz vermiyoruz. Gerekirse nişanı bozuyor, nikâh masasından kalkıyoruz ama asla ve asla âdetlerden vazgeçmiyoruz. Keşke âdetlere gösterdiğimiz bağlılığın onda birini Allah’ın ayetlerine gösterseydik, bugünkü bu huzursuzlukların çoğu olmayacaktı. Mahkemeler boşanma davaları ile kilitlenmeyecekti.
Devam edecek