GENÇ KALEMŞÖRLER ÜZERİNE
Yerel gazeteler ilk çıktıkları günden beri bölgenin gücü sesi arzuhali olmuş, Anadolu da her dönem etkin bir gücü koruyarak ayakta kalmış ve pek az gazete bugüne gelmiştir.
Milli mücadele döneminden beri Anadolu'da basın Milli Mücadeleye destek vererek oyun kurucu olmuştur. Toplumun hafızası olmuş tarih sayfalarına bir kayıt düşerek bugüne kadar mücadelesini vermiştir.
Kültür edebiyat ve sanat hayatı için yerel gazetelerin içinde atılan tohumlar bir çınar olup dimdik ve cesur zamana ve mekana meydan okumuştur.
Genç Kalemşörlerin 1980'ler jenerasyonu olarak o dönemki tüm kalemşörleri ayrı ayrı saygı ile anıyorum. Tipo baskının zor şartlarında destek veren rahmetli Abdullah Kösebabalan'ı da rahmet ile selamlıyorum. Mürekkep kokusunu birlikte ciğerlerimizde hissettiğimiz Hüseyin YÜCEL, Tekin ÖNAL'ı ve Ahmet DORUK'u da isim belirterek anmak istiyorum.
Genç Kalemşörler siyah beyaz yılların renkli anıları oldu.
Ali Turan'ın tek başına bir ordu gibi kurduğu BENGİSU ise ayrı bir ses ve nefes getirdi…
O ekipteki herkes kültür irfan hayatını renklendiren bir coşkuyu yaşadı Yeşil Afşin Gazetesi'nde, gazete bir okul oldu.
Ömer KAYA, Nuri MİNGAN, Recep ALPAK, Harun ÇİTİL bu fitili ateşleyen ve yol gösteren ışıklar oldu. Diriliş, Edebiyat, Mavera, İkindiyazıları, Büyük Doğu, Yedi İklim, Dergah, Edebiyat ekollerinin hakim olduğu coğrafyada yeni bir filiz varolmaya çalıştı.
Genç Kalemşörler üzerine yazılacak çok söz var. Bu sözlerin devamını dönem arkadaşlarımıza bırakıyorum.
Yeni Genç Kalemşörlerin sol tarafındaki logo iç içe iki hilali (İki hak dini) içindeki 7 yıldız ise Yemliha, Mekselina, Mernuş, Mislina, Tebernuş, Sazenuş ve Kefeştatayyuşu sembolize eder. Yemliha'nın önderliğinde yol yürüyen ve zulme karşı direnen yedi inanmış genç adamın hikayesidir bu logo.
Bu 7 yedi inanmış genç adam tüm Genç Kalemşörlerin de rehberidir.
Bu logo Afşin'in Geleneksel Yemliha Yürüyüşü'ne münhasır yapılmış bir çalışmadır. Bu emaneti Genç Kalemşörler sahiplenerek Kutup Yıldızı yapmışlardır.
Logo 1980'lerin Genç Kalemşörleri arasında olan Fazıl AYDOĞAN mahlasını kullanan ismin emeğidir.
Genç Kalemşörler dönemin edebi anlayışına uyarak mahlas isimler kullanmışlardır. Bu mahlasları kimin kim olduğunu okuyucuların merakına ve ilk yayın kurulundan arkadaşlarına kalemine bırakıyorum. Saygı ve sevgi ile..
Hacı Bayram Veli ARIKAN
6 ŞUBAT'A İTHAFEN
Birçok ihmal ile ne çok canlar heba oldu o gün. On iki ayın en kısa ayıydı şubat lakin “Sesimi duyan var mı? “çığlıkları eşliğinde ne uzun geceler yaşattı bize. Dört adet demirden yapılmış duvarlar arasından duyurmaya çalışırken ”Kimse var mı diye bağırışlarımızı “ çok nefesler kayboldu aramızdan. Hepimizin bembeyaz hayalleri, umut dolu yuvası vardı; o mavi sema ne de güzeldi balkonumuzdan bakınca. Şimdi balkonumuzun yerini enkazlar, mavi semanın yerini kara bulutlar aldı.
Kimimiz bu acıları hissetmeden uykusunda dünyaya veda edecek kimimiz bu acılarla yıllarca yaşayacak ve kimimiz ise insanların hayatlarından çalarak hırslarının esiri olmaktan kurtulamadan yaşamaya devam edecek. İnsan canı bir damla sudan meydana gelmiş olsa bile yaşayıp yaşattıkları ile koca dünyayı ele geçirdi. İnsanların canları ve yıllarca birikim yaparak almış oldukları malları bir gecede yok olacak kadar değersizleştirilmemeli.
99' da Marmara'da, 20 Ocak'ta Elazığ'da yaşadık aynısını. İhmalsizlikten, haksızlıktan, ve sorumsuzluktan başka nedeni yoktu bu felaketin. Satırlara dökemediğim duyguların esiri olduğumuz o gece, çığlıkların duaya karışmasına şahit olduk. İnsan canının bir ev kadar ucuz olduğunu, bir evin ise bir hayatı mahvedeceğini gördük. Bir Türkiye'nin değil bir asrın felaketi oldu 6 Şubat.
Ne 99'lar ne 20 Ocaklar ne de 6 Şubatlar asla unutulacak.
DOLMA KALEM
Dolma kalem sahibi olmak ciddi bir iştir. Kalemin temizliğine çok dikkat etmek gerekir. Hassas davranmak lazımdır çünkü öyle her yerde satılan tükenmez kalemler gibi değildir. Düşünce bir yerine bir şey olup kullanılamaz hale gelebilir. Uç ve mürekkep seçimi de önemli bir faktördür. Kalemin sistemine uymazsa yazım kalitenizi etkileyebilir. Tabii bir de kağıt seçimi var çünkü kalemin her şeyi tam olsa bile yazdığınız kağıt kalitesizse yazarken hiçbir zevk alamazsınız. Yani aslında her şey birbiriyle uyum içinde olmalıdır. Aslında bir nevi evcil hayvan gibidir, eğer bakarsan çok iyi yazar ama bakmazsan sana küser ve bir daha kullanılamaz hale gelir. İnsana ilham verir. Bir yerden sonra da artık hayatının bir parçası olur.
Bir de bu işin koleksiyonerliğini yapanlar vardır. Bu iş koleksiyona dönünce alan daha da büyür ve çok geniş bir çerçevede de yeni insanlarla tanışmana ve yeni şeyler öğrenmene vesile olur. Aynı zamanda tabii ki senin çok zevk aldığın ama bu merakı anlamsız bulan insanlara denk gelebilirsin. Çünkü onlar kalemi sadece bir araç olarak görerek anlamsız bulurlar. Kalem ve kaleme bağlı mürekkepler, kağıtlar ayrı bir dünyadır. Bizim için mürekkep doldururken elin hep mürekkep lekesi olması farklı bir tat verir insana veya kalemin içini açıp tek tek parçalarına bakmak da yine dolma kalem sevenlerin zevk alarak yaptığı şeylerdir.
Dolma kalem emek ister. Sık sık bakım ister. Zordur ancak bu zorluk çok güzeldir. Dolma kalem size soğuk gelirse kendinize sizi mutlu edecek başka hobiler bulun, hobi meşakkatli de olsa sıkıntı da verse sizi mutlu edecektir.
TEBDİL-İ MEKAN
Bakıp mavi semaya süzülmek ister bazen insan
Uzaklaşmak ister derdinden, tasasından
Gözündeki kırışıklardan, morluklardan...
Der ki:”Tebdil-i mekanda ferahlık vardır.”
Uçmak ister sonsuz gökyüzünde
Bırakmak ister kendini adeta kuş gibi
Ne çilesi varsa ne derdi varsa uçar söz gibi
Ruhunda kalır hafifliği tıpkı yazı gibi
Dünya dertlerinden de uzaklaşınca insan
Tıpkı ana gibi candan
Baba gibi namütenahi yürekten
Sarar onu gökyüzü
Bulutlar alır bir yandan insanı
Sarmalar beyaz pamuklarla
Kalmaz insanın derdi tasası
Uyanır sonra insan ebedî bir uykusuzluğa...
ÖLENE Mİ ZOR KALANA MI
Gecenin ipi çekilmeden usulca semadan
Dualara karışan çığlıklar duyuldu mezradan
Çocuklar can havliyle kaçıyordu odalardan
Uyanırken kanlar içerisinde rüyalarından...
Dışarısı karanlık, insan dolu her yer
Çaresizlikle etrafı seyredalan gözler...
Diri diri yaşadık sokaklarda mahşer
Gökten hücumla kar indiriyordu Yaradan
Dayanamadı bu afete yere çöktü binalar
Enkazların önünde gözleri yaşlı analar...
Bütün millet el ele, sarılacak yaralar
Feyizlendik hep aydınlık dolu yarınlardan
Kaldık zifiri ayaz soğuğu havada
Böylesi felaket görülmedi hiç dünyada
Bütün düzenlerimiz yerle bir olsa da
Yeniden yeşerecek çiçekler parklardan...
Bırakmadı milletini bir başına ülkemiz
Aynı acılar içinde derttaş olduk hepimiz
Ant içtik bu yolda, ölene dek kardeşiz
Sığındık Rabbim sana bütün bu kazalardan
ŞÜKÛFE'M
Dalgaların başkasına akması zoruma gidiyor
Uslanmaz gönlüm, yine de seni istiyor
Şükûfe'm diyar diyar seni ararım
Özlersem kokunu çiçeklere sorarım
Seni hatırlamak kederli, unutmaksa zahmetlidir
Unutma ki aşığın ayak bastığın yerdedir
Yüzün su gibiydi bakan hayat buluyor
Senden uzak gözlerim günden güne ölüyor
Tarifi imkansız güzelliğini şimdi kimler anlatmakta
Aydınlık dünyam yerini karanlığa bırakmakta
Hâlâ kabulüm, yaşananlara bir sünger çekelim
Eğer bir önemi kaldıysa bil ki ben seni affettim.