Evimiz, Afşin’in en güzel yerlerinden birindeydi. Benim doğduğum ev çok güzel bir evdi; sıcacık ve sevgi doluydu. Evimiz o zaman sobalıydı; üstünde annem yemekler yapardı ve yaptığı yemekler çok lezzetli olurdu. Şimdi ben o yemekleri yapmaya çalışıyorum ama anneminki kadar lezzetli olmuyor. Annem, gönlü geniş, yüreği güzel bir insandı. O günleri o kadar çok özlüyorum ki meğer ne mutluymuşuz biz o zamanlar. Anneyle geçen zamanlar en mutlu olunan zamanlardır, ben o günleri çok özlüyorum.

Doğduğum ev, kocaman bir bahçesi olan, sıcak ve sevgi dolu bir yuvaydı. Bahçemizde her şey vardı: erik ağaçları, dut ağaçları, mısırlar, fasulyeler... Annem, bahçemizden elde ettiğimiz ürünleri sadece bize değil, komşularımıza da dağıtırdı. Erik ağacı ve dut ağacı, bütün mahalleye hitap eder, herkes gelir meyvelerinden yerdi.

Her Kurban Bayramı'nda dut ağacının dibinde toplanır, yemekler yapılır, kavurmalar pişerdi ve herkes yerdi. Bahçeden veya bağdan bir şey geldiğinde herkese dağıtılırdı. Arka bahçede kiracılarımız vardı; içlerinde bekar olanlar ve imam hatip lisesinde okuyan öğrenciler de bulunurdu. Annem her yaptığı yemekten mutlaka kiracılarımıza da verirdi. Annemin yemekleri çok lezzetli olurdu.

Evimiz sobalıydı. Sobanın üstünde çay eksik olmazdı. Ekmeğin üzerine tereyağı, sonra da annelerimizin eliyle yapılan gül reçeli ve çemen sürülürdü. Patates ve kestane kokusu kaplardı odayı. Sabahları sobanın sesiyle ve pişen patateslerin kokusuyla uyanmak dünyanın en güzel şeyiydi. Televizyonda merakla beklenen Türk filmleri haftada bir olurdu. Sadece Cumartesi günleri müzik eğlence programı olurdu, her akşam "arkası yarın" programı merakla beklenirdi radyoda.

Çocukluğumun geçtiği mahallede sokaklarımız evlerimiz kadar güvenliydi. O yıllarda evlerimiz çiçekli basmadan perdelerle süslenirdi. Elma şekerlerimiz, leblebi tozlarımız, misketlerimiz vardı. Çember çevrilir, su musluktan içilirdi. Ağaçlara tırmanılır, dut ağacı altında etek açılırdı. Mahalledeki arkadaşlarla bahçeden topladığımız meyveleri ateş yakıp pişirirdik. Tek endişemiz, ucuz plastik bebelerimizin üşütüp hasta olmalarıydı. Yamalı kilimler üzerinde akşam saatlerinde oturup kapı önlerinde sererdik yarınlarımızı. Oyuncaklarımız arasında oynardık hep aynı sandığımız hayatı.

Mahalledeki arkadaşlarla gece saklambaç oynardık. Sokaklarımız evlerimiz kadar güvenliydi. Düdük sesini duyduğumuz bekçiler olurdu bizim çocukluğumuzda. Sabahları birbirinin yüzüne bakıp günaydın demeden geçen insanlara şaşırırdık. Şimdi büyüdük! Sokaklar ruhsuzlaştı. Avuç dolusu harcanan parayla yapılmış parklar var ama oynayan çocuklar yok. Apartmanlarda kim yaşıyor tanımıyoruz bile. Betonlaşan ruhlar çoğaldı, tıpkı beton binaların çokluğu gibi. Ölse biri, kimsenin kimseden haberi yok. Birbirine yabancı oldu insanlar. Eskiden daha bir anlamlıydı güvenmek. Güvenince bir kez, kolay aldanılmazdı.

Teknoloji hayatlarımıza girince, uzaklar yakın, yakınlar uzak oldu. Birebir iletişimler, yüz yüze yaşanan dostluklar, oyunlar da tükendi. Sanal dünya keşfedilirken gerçek hayat, hayatlar ıskalanır oldu maalesef. Kendine bile yabancı olundu, kendi yalnızlıklarımızda yaşar olduk.

Düşünüyorum da; ne güzel insanlardı eskiden, çocukluğumu kaplayan. Şarkılar bile başka güzeldi eskiden. Ne güzeldi, ne özeldi eskiden zamanlar, dostluklar... Şimdi lüks ve ışıltılı ama ne çok yapaylaştı, donuklaştı her şey... Herkes yoğun, herkes tek başına. Kalabalıklardaki yalnızlıklar çoğaldı. Ne çok şey anlatır insana eskiler... Ne çok şey hissettirir, ne çok izler bırakır. Eskinin bir diğer adı yaşanmışlıktır çünkü. Hatırlanır bazen tebessümle, bazen içimiz acıyarak. İnsanı en çok üzense; "eskiden" diye söze başlarken, eski olduğunu anımsamak, zamanın ne çabuk geçtiğini bilmek. Yıllar alıp götürmüş ne var ne yoksa, ne çok şeyi... Bir başkaydı bizim çocukluğumuz, bir başkaydı; temizdi.

Şimdi geriye dönüp baktığımda, o zamanların ne kadar değerli olduğunu daha iyi anlıyorum. Anne ve babayla geçirilen zamanlar çok kıymetliymiş. Çok özlüyorum o günleri. Anne ve babamın bize öğrettikleri paylaşma ve sevgi dolu yaşam tarzı, hayatımın her alanına dokunuyor hâlâ. Çocukluğumun geçtiği Afşin'i özlüyorum, o günlerin sıcaklığı ve samimiyeti her zaman kalbimde yaşayacak