Saçlarıma ilk aklar düştüğünde, içimde bir dinginlik belirdi. “Vay be, yaşlanıyorum” dedim, ama bu yalnızca yaş almak değildi; hayata bakışımda da olgun bir dinginlik doğuyordu. Bedenim kadar ruhum da yol alıyordu bu yaşanmışlıkların içinde; hayat, yavaş yavaş kendi yolunda, dingin bir ritme oturuyordu…

Zamanla fazlalıklardan arınmayı, her şeyde biraz daha sadelik bulmayı öğrendim. Gençlik yıllarımın hevesle sarıldığı eşyalar, gösterişli umutlar gözümde artık değerini yitirmişti. Gürültülü şarkılar yerini huzurlu ezgilere bıraktı, artık her notada kalbime dokunan bir hikâye duyuyordum. Ve en önemlisi, sağlık tüm dualarımın merkezine yerleşti; sağlıktan başka dilediğim hiçbir şey yoktu.

Artık camım çerçevem kirli kalsın, başkalarının ne dediğini dert etmiyorum. Hayatın tadına “desinler” diye değil, “dilediğim gibi” varıyorum. Eskisi gibi kimsenin sözlerine kulak asmıyorum; çünkü dinlemek ruhumu yoruyor, enerjimi alıp götürüyor. Herkes zaten kendi bildiğini okuyor… “Haklısın” deyip geçiyorum artık, yollarımı hafifletiyorum.

Yanlışlar yapıyorum hâlâ; ama bu kez kaçmak yerine yüzleşiyorum kendimle. “Hatasız kul olmaz,” diyorum, ufak tefek yanılgılara gülüp geçiyorum. Ve kırılmaya devam ediyorum, ama artık kimsenin canımı yakmasına izin vermiyorum. Hissettiğim anda, kalbime bir duvar örüyor, araya mesafe koyuyorum.

Şimdi, hayatın içindeki küçük güzelliklerin farkındayım. Gün doğarken pencereyi açıp içime çektiğim sabah serinliğinin, bir çiçeğin uyanışının, gökyüzüne yayılan kuşların özgürlüğünde huzur buluyorum. Elimde bir fincan çay, kendimle baş başa kaldığım o anlarda bir çiçeğin renginde, bir yaprağın dokusunda, bir dost sohbetinin sıcaklığında hayatı yeniden keşfediyorum. Bir akşam üstü turuncu gökyüzüyle süslenmiş bir manzarayı izlemek, adımlarımı ağırlaştırıp yolun tadını çıkarmak; işte bunlar, hayata dair en kıymetli anlarım oldu artık.

Ve belki de en güzeli, kendimle dost olmayı öğrendim. Kimseyi değiştirmek, kimseye laf anlatmak zorunda değilim. Sevgi, dostluk, huzur… artık bunlar ölçülebilen şeyler değil; derinlerde hissedilen, yüreğe dokunan birer duygu. Hayatla aramda güçlü, naif bir bağ var artık. Küçük bir gülüşte, bir sıcak sohbette, penceremden esen bir rüzgarın dokunuşunda yaşamın güzelliğini hissediyorum.

Bu dünyaya bir kereliğine geldim, biliyorum. Ve en çok da kendimi seviyorum. Kim sever, kim sevmez, umursamıyorum. Hayat, benim biricik yolculuğum ve ben onun kıymetini her geçen gün biraz daha iyi anlıyorum. Sevdiğim şeyleri yaparak, dilediğim gibi yaşayarak, kendi iç huzurumu buldum.

Şimdi, sadece iki dileğim var; sağlığım yerinde, bedenim kuvvetinde olsun ve o gün geldiğinde, uykumda, kendi yatağımda huzurla bu dünyaya veda edebileyim…