" Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa " Bu Allah'tan" derler; başlarına bir kötülük gelince de " Bu senden" derler. " Hepsi Allah'tandır" de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!" ( Nisâ sûresi, âyet 78 )
" Sana gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik, şahit olarak da Allah yeter." ( Nisâ sûresi, âyet 79 )
Bu iki ayeti kerimeye yorum yapacak olursak;
Bu iki ayet birlikte değerlendirildiğinde, İslam'ın hayır, şer, kaza ve kader mevzularındaki inanç düşüncesine ışık tuttuğu görülür.
İnsanlar genellikle elde ettikleri başarı ve işi neticeleri kendilerine ( veya inananlar Allah'a) mal ederler. Felâket, kötülük ve başarısızlıkları ise yükleyecek birisini ararlar; kendilerini kınamak ve suçlamaktan kaçarlar.
Halbuki her şeyi yaratan Allah'tır; her şeyi O'nun takdir ve kudreti ile var olur. Ancak Allah, hiç bir kimse için doğrudan doğruya felaket ve kötülüğe rıza gösteremez; kulun işlediği her seyyiat ve günah, suç ve kötülükte bizzat kendi iradesi yani özgürlüğü devreye girer ve Allah;
Kulu öyle istediği için, özgürlük ve iradesini o yolda sarf ettiği için öyle yaratır. Şu halde kul kâsibdir; hak eder, murat eder. Allah hâlıktır; kulun yani insanın iradesine göre yaratır. Dolayısıyla;
" Kuran'ın mesajının doğru anlaşılması için öncelikle her ayeti bulunduğu bağlamda değerlendirmemiz gerekir. Sonra da onu Kuran'ın bütünlüğü içinde anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmalıyız.
Söylenenle neyin kastedildiğine ulaşmanın yolu Kuran'ın anlam bütünlüğüne riayetle mümkündür. Mevzu bahis olan ayetleri birlikte okuyarak üzerinde düşünmeye çalışalım: ( Nisan: 78-79)
" Onlar hâlâ Kuran'ı gereği gibi düşünüp anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o Allah'tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı mutlaka onda birçok çelişkiler bulurlardı." ( 4/82)
Birinci ayette ifade edilen " Hepsi Allah'tandır" hükmü, İslam'ın genel anlayışını yansıtmaktadır. Bu dünya görüşünde her şey Allah'tandır. Allah istemedikçe bir yaprak yerini terk etmez . Kime neyin isabet edeceğini takdir eden O'dur.
Bu nedenle kendilerine peygamber gönderilen toplumun Elçi'yi kabul etmedikleri için Allah'ın başlarına getirdiği felaketlerin sorumlusu veya sebebi Peygamber değildir. Esas sebep kendi isyan ve tuğyanlarıdır. Allah onlara bunu akdedip ıslah olmaları için vermiştir.
" Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, onun halkını - yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır." ( 7/94) ayeti bunu ifade etmektedir.
İkinci ayette dile getirilen olay aslında birinci ayetin ifade ettiği mesajda da bulunmaktadır. İnkar edenlerin başlarına gelen felaketler, onların isyanları sebebiyle (7/94) verilmiştir.
Burada olayların sebep-sonuç ilişkisine vurgu yapılarak " başına gelen kötülük nefsindendir" buyuruluyor. Allah'ın eşyaya vermiş olduğu özellikler ve onları tabi kıldığı kanunlar her zaman hükmünü icra eder. ( Ancak Allah'ın mucize olarak dilediği zaman bu yasaları durdurması müstesna).
Ateşin yakması, bıçağın kesmesi, insanın dilediğini tercih etmesi ve yapması gibi. Bunun sonucu olarak insan kendini ateşe atarsa yanar. Sebep sonuç ilişkisinde sebeplere tevessül eden sonuca ulaşır.
Yanmayı isteyen insanın kendisi olması nedeniyle başına gelen bu olaydan sorumludur. Yine bu olayda da ateşe yakma, insana yanma özelliğini veren Allah Teâlâ'dır. Yani genel değerlendirmede bu da Allah'tandır." ( İktibas Dergisi, Haziran 2009, sayfa 56 )
Üzülerek ifade etmeliyiz ki, günün Müslümanları bu tür meseleleri kendi bütünlüğü içinde, yani Kuran'ın ifade ettiği şekilde anlamamakta, gerek bu mevzu, gerekse kader ve kaza konularında meseleyi tersinden, sağından ve solundan yanlış değerlendirmektedir.
Netice olarak;
Başımızın tacı, gönül dünyamızın yani kalbimizin ilacı olan Kuran; her meseleyi, her sıkıntıyı halledecekken, ne yazık ki, Müslümanlar, başlarına gelen meseleleri yanlış anlamakta, hemencecik bir sorumlu bularak, " kader"e yükleyip sıvışmaktadırlar.
Yani, insan iradesi, insanın kendi elleriyle yapmış olduğu fiiller, iyice okunmalı, nerede ve nasıl yanlış yaptım düşüncesiyle hareket edilmelidir.
" İrademiz olmadan da başımıza bir takım musibetler gelebilir. Bunların başımıza gelmiş olması bizatihi kötülük olarak değerlendirilmemesi gerekmektedir.
Onun hayra veya şerre dönüşmesi bizim ona vereceğimiz tepkinin sonucunda ortaya çıkacaktır. Sabırla karşılanan bir musibet bizim için hayır olurken, şükrü eda edilmeyen bir nimette bizim felaketimiz olabilmektedir. Bunun amacı insanı imtihan etmektir.
" Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden azaltmakla deneriz. Sabredenleri müjdele!" ( 2/155 ) ( a. g. d. say,56-57)
Rabbimiz!.. Aziz millet evlatlarına Kuranî anlayış, bilinç lütfetsin!.. Sağa, sola sapmadan, bizleri Kuran istikametinden ayırmasın! Âmin!..
Selam ve dua ile..