" İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Biz onları sana doğru olarak anlatıyoruz. Şüphesiz sen, Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerdensin." ( Bakara sûresi, âyet 252 )
Zikredilen bu ayeti kerimede, askeri disiplin anlatılır. Bir ordunun başarılı olması, her şeyden önce önde bulunan komutanın emirlerine bilfiil, harfiyen uymakla, tabi olmakla mümkün olur.
Savaşta, cihat'ta galip gelmek sayıya bağlı değildir. Haklı olmaya, hakkaniyet, Allah rızası için, din, iman, Kuran aşkı için, doğruluğa, iman ve maneviyat dolu moral gücüne bağlıdır.
Örneğin;
İslam tarihinde vuku bulan Bedir cengi, Uhud, Hendek, Hayber, Mute, Kadisiye zaferleri tamamı güce bağlı olmayıp, iman gücü ile, azimle, inançla elde edilen zaferlerdir.
Bir kere düşünmeliyiz ki, Malazgirt meydan muharebesini iyi okumalıyız!.. İki yüz bin ehl-i salip kuvvetleri, elli bin Sultan Alpaslan'ın askerleri idi. Ama, Malazgirt'te kuvvet değil, hak batılı yenmiş, bundan sonra ki hayatta da yenmeye devam edecektir.
Bir diğer örnekte, Çanakkale destanımızdır!.. Tüm emperyal güçler, Çanakkale önüne gelmiş, her türlü silaha, mühimmata sahipler ama neticede yüz geri tekrar kaçmışlar veya boğazın soğuk sularında kahrı perişan olmuşlardır.
Milli Mücadele destanımızda öyledir!.. Tüm saldırgan güçlere, Yunan'a, Rus'a, Ermeni'lere, İtalyan'lara, Fransız'lara, İngilizlere karşı direnç göstermişiz, tamamını yüz geri kendi memleketlerine göndermesini bilmiş bir milletiz.
Daha dünkü tarih diyebileceğimiz, Kıbrıs Barış Hareketinde görmüş olduk ki, saldırgan güçler, hak ile yeksan olmaya mahkum kitlelerdir. Şimdi, Kıbrıs'ta, yep yeni, dip diri bir vatanımız yaşamaktadır.
Binaenaleyh, sözü, Maraş direnişimize getirecek olursam, Maraş'ta gösterilen yiğitlik, ilk kurşun, vatan savunması, iki din adamı Sütçü İmam ve Rıdvan hocamızın ve diğer Maraş sakinlerinin milli şahlanışları, kıyamları, cihatları Maraş'ın yenilmez, mağlup olmaz, insanının esareti kabul etmez olduğunu tüm dünyaya haykırmıştır.
Bu gün, aynı heyecanı, milli duruşu; Afrin harekatımız da bizzat görmekte, şahit olmakta ve yaşamaktayız. Milletimiz, yediden yetmişe herkes, her kesim, bayrağını kapmış, sancağını eline almış, baş kumandan dan emir beklemektedir!..
" Maraş bize mezar olmadan, düşmana gülizar olmaz" diyen atalarımız, aynı içerikli sözleri şimdilerde de söylemektedir!.. Sokaklar, evler, pencereler, meydanlar, caddeler, alanlar ay yıldızlı bayrağımızla süslenmiş, ezan sesleri, sala haykırışları ortamı velveleye vermektedir.
Sütçü İmam, süt satarak geçimini temin, ailenin nafakasını karşılayan bir iman eri idi!.. Ama, yapmış olduğu iş, mertlik, tarihimizi süslemiş, tüm ülkelerin ve milletlerin dikkatini çekmiştir.
Rıdvan hocamız da öyledir!.. Haftanın mübarek cuma namazını kıldırmıyor, niçin kıldırmıyor? " Kalesinde Fransız bayrağı dalgalanan bir memlekette cuma namazı kılınmaz" emri ile binleri ayaklandırmış, Maraş kalesinde asılı duran Fransız bayrağı oradan alınarak, yerine bu aziz milletin kanı, malı, canı kadar ehemmi mühim olan bayrağını tekrar ve yeniden dalgalandırmışlar, ondan sonra da cuma namazını kılmışlardır.
İşte, bu milletin din adamları böyledir!.. Barış zamanında mihrapta, cihat anlarında sefer halindedir, cihad alanlarındadır!.. Dolayısıyla,
Kahramanmaraşlı yiğit insanlar; iki yüzlülük nedir, alavere, dalavere nedir bilmezler!. Dosdoğru insanlar, vatanları için, din ve imanları için, al kırmızı bayrakları için harbe hazır, verilecek bir emri beklemektedirler!..
Sayın Cumhurbaşkanımız; sık sık " Eyy Edeler!" diye hitap etmesi boşuna söylenen bir söz değildir!, Sayın başkan; bu sözü bilinçli olarak, iman gücü ile söylemektedir.. Kendisini tebrik ve tebcil ederim!..
Maraşlı yiğitler; renkli, her yönüyle hisli, heyecanlı ve duygulu insanlardır!.. Şairlerin en çok yetişmiş olduğu topraklar, eski medeniyetlerin fışkırdığı, aziz mekan ve makam Ashab-ı Kehf tevhid erlerinin; üç yüz dokuz yıl gibi bir zaman uykuya daldıkları ve uykuda kaldıkları mübarek bir vatan parçasıdır!..
Fatih Sultan Hanın, Yavuz Selim hanın ihtimam gösterdikleri, sıhriyet kurarak benimsedikleri bir vatan parçasıdır. Havası muazzam, içme suyu ile, mabetleri ile, insanlarının sevecenliği ile , meşhur dondurması ile, ünlenmiş, ülkemize ve cihana ün salmış bir İl'imizdir..
Netice olarak;
Maraş'ımızın; kurtuluş yıl dönümünü kutluyorum. Yüce Allah'ımız, bu aziz vatana, bir daha emperyal güçlerin ayaklarını bastırmasın!.. Kalesine, rezil bayraklarını çektirmesin!
Ama, düşünelim ki, yine kudurdular, yine kıçlarına nişadır sürdüler, o zaman, ne diyelim?.. "Buyurun, geleceğiniz var ise, göreceğiniz de vardır!" diyelim. Sözün burasında;
Bir hususu daha hatırlatmadan geçmeyelim: Bu gün İran'da yerleşik, "Mer'aşi'ler" yaşamaktadır. Hem de büyük bir boy ve soydur. Orada, devlet idare edecek güç ve imkanları bulunmaktadır. Belki diyeceksinizdir!.. Bu bilgiyi nereden ve nasıl temin ettiniz?
Kaynak veriyorum: Diyanet İslam Ansiklopedisi, elden ele, camiden camiye dolaşmaktadır!.. Söz konusu bu meşhur ansiklopedinin, "Mer'aşiler "bölümüne veya maddesine nazar edilirse, bu soy, bu boy orada görülecektir!.. Lakin;
Benim üzülmüş olduğum husus şudur: Camilerimizin bir köşesinde mutlaka bir kütüphane bulunmaktadır.. Ama, gelin görün ki, insanımız, bir gün olsun, bir defa olsun, kütüphanenin kapağını açmamış, bir gün olsun oradaki eserlere bakmamıştır. Ya ne yapıyoruz?
Camilerimiz de, ölülerimize Yasin, hazır hatim peydahlamak derdindeyiz.. Oysa, keşke, o hatimler, o Yasinler, camilere gelen insanlara okunsa da , onların ölmüş hallerine canlılık gelmiş olsaydı nasıl olurdu? Selam ve dua ile...