" Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiç bir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar." ( Âl-i İmrân sûresi, âyet 169-170)
Bu ayeti kerime meallerinden sonra meseleye veya mevzumuza girecek olursak, " Afrin Harekatı" yolculuğu esnasında, bir Mehmetçiğimize sorulmuştu. "YOLCULUK NEREYE, NEREYE GİDİYORSUNUZ?" diye.. Alınan cevap., zihin dünyamızı alt üst edecek bir cevap idi!
Alınan cevap: " KIZIL ELMAYA!" olmuştu. Ne acı ki, o müthiş cevabı veren Mehmetçiğin şehid olduğunu, üzüntü ile, teessürle öğrenmiş olduk.. Allah, makamını cennet eylesin!.. Kendisine göre, tarif etmiş olduğu, çizmiş bulunduğu " Kızıl Elma" inşallah!.. Cennet olsun!..
Onun içindir ki, şehitlik, şehit olmak, kolay bir mesele, duygu ve düşünce değildir!.. Çünkü, birileri, geride kalanlar özgür yaşasınlar, rahat ve mutlu olsunlar diye can ve tenlerini, aziz bedenlerini hakka teslim ediştir.
Afrin topraklarında, bayırlarında, tepelerinde, dağlarında, evlerinde görmüş, seyir etmiş oluyoruz ki, devletimiz, bu işte, iyi ki elini çabuk tutmuş, iblislerin, Çıfıtların, yılanların, çiyanların inlerine girerek, oraları, toz duman etmiştir. Aksi halde,
Biraz daha geç kalınmış olunsaydı, görmüş olduk ki, orada çöreklenen şeytanlar, zebaniler güruhu, en kısa zamanda, " Akdeniz'e yolculuk" nakaratları ile, Hatay topraklarımıza saldıracak, Kırıkhan, Hassa ve en yakın bölge İl'imiz olan Kilis vatan parçamızı ateş altına almış olacaklardı.
" Bunlar, günahları yüzünden suda boğuldular, ardından da ateşe sokuldular ve o zaman Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar. " ( Nuh sûresi, âyet 25 )
İnkar davasında ve safında ömrünü heder etmiş, hayatı boyunca da batılın müdafaasını yapmış olan Firavun; denizde sulara gark olmuş, " ben de inandım" demesine rağmen, o son anda söylenilen " inandım" sözü nazari itibare alınmamıştır.
" Şehitlerin Allah katında rızıklandırılması, cennetten önce ve cennetin ötesinde bazı ikramlara mazhar olmak şeklinde yorumlanmıştır.
Hasan-ı Basri'den şöyle bir görüş rivayet edilmektedir: Şehitler Allah katında diridirler, onların rızıkları ruhlarına sunulur; onlara serinlik ve ferahlık ulaşır.
Tıpkı sabah ve akşam Firavun ailesinin ruhlarına ateş sunulduğu ve kendilerine elem dokunduğu gibi . Bu yorumun yanlışlığı, Firavun ve ailesine sunulacak ateşin kabirde olacağını zannetmekle eş oranlıdır.
Aslında Firavun örneği gayet yerindedir; Firavun ve ailesine ateş ve elem nerede sunulacaksa, şehitlere rızıkları da orada sunulacaktır!
Mücahit ise cennetin meyvesiyle rızıklandırılırlar, kendileri orada ( cennette) olmadıkları halde meyvelerin kokusunu alırlar demiştir.
Fahreddin Razi şehidlerin ölmemesi konusundaki görüşleri sıralarken, " onlar şu anda diridirler" diyenlerin görüşüne yer veriyor ve şöyle açıklıyor:
" Allahü Teâlâ sanki onları, sevabını onlar ulaştırmak için diriltmişlerdir." Razi, müfessirlerin çoğunluğunun bu görüşte olduğunu belirtmektedir.
Razı, ölenlerin bedenlerini kabirde görüyoruz da onların diri olduğu görüşüne nasıl inanacağız gibi itiraza, " hayatın var olması için bünye şart değildir." diye başlayan sözlerle cevap verilmektedir.." İktibas Dergisi, Temmuz 2010, M., Durmuş, sayfa 45-46 )
İşte, " Kızıl Elma" yolcusu Mehmetçiğin ruhu aramızda gezmekte, bizlerle haşir ve neşir bir şekilde hayat bulmakta ve yaşamaktadır.
Yani, nerededir? Nasıldır? ve benzeri soruları sormaya gerek yoktur. Hissetmeliyiz ki, aramızdadır. Farkına varmalıyız ki, beraber yaşıyoruz onunla birlikte.
Kolay mıdır, terü taze beden nimetini, bu uğurda feda etmek? Daha hayatın baharını yaşıyor iken, evine, eşine, annesine, babasına ve tüm yakınlarına doymadan, kendine göre " Kızıl Elma" diye tavsif etmiş olduğu cennette, aklın ve hayalin ötesinde nimetler içerisinde yaşamaktadır.
Ben, o büyük ruh sahibini " Kızıl Elma" şehidi diye isimlendirdim!.. Rabbimiz!.. Tüm şehitlerimizi ona komşu eylesin!.. Onların makamlarını cennet, komşularını Hamza, Mus'ab, Sümeyye, Amma-Yasir vb, şehitler eylesin!..
Netice olarak;
Biz yaşayan insanlar, Müslümanlar olarak, şehitlerle komşu olmak istiyoruz.. Ama, nasıl komşu olacağız, onlarca nasıl birleşeceğiz?
Tabii ki, bunun ölçüsünü yüce Allah koymuş, bunun nasıl gerçekleşeceğini aziz peygamberimiz beyan buyurmuştur.
Bir kere, onlara komşu olmak için, biz yaşayanların omuzlarına yüklenen, emanet olarak almış olduğumuz görevleri, vazifeleri bilmemiz lazımdır:
Onlar için dua etmek, onları unutmamak, ruhlarına Fatiha'lar göndermek, geride bırakmış oldukları annelerine, babalarına, eş ve çocuklarına, kendisini aratmaksızın yardımcı olmaktır.
Yoksa, sadece cenaze merasimi sırasında , Tekbir! diyerek haykırıp da, sonra " Kızıl Elma" yolcularını unutmak, bitti artık demek, abesle iştigal olacaktır!..
Devlet ve millet olarak, geride kalanlarına, evleri yok ise ev, geçimleri yok ise geçim, aşları yok ise aş, çocuklarının eğitimi yarıda kalacaksa, eğitimlerini tamamlatmak!
Yoksa, kuru kuru, kırkını okutmak, elli ikinci gecesinde Süleyman Çelebi'nin mevlidinden bahirler sunmak, " Kızıl Elma" şehidimiz için bir vazife, bir hakkı yerine getirmek değildir. Selam ve dua ile..