İnsanlık tarihi ile yaşıt olan ve toplumsal bir sorun haline gelen “şiddet” her geçen gün artarak ve daha geniş alanlara yayılarak devam etmektedir. İlk olarak Âdem (as)’ın oğullarından Kâbil’in kardeşi Hâbil’i öldürmesi ile başlamış ve bir daha da tam anlamıyla ortadan kaldırılamamıştır. Allah tarafından görevlendirilen peygamberler, bunun ortadan kalkması için hayatları boyunca mücadele etseler de kendileri de şiddete maruz kalmaktan kurtulamamışlardır. Hatta bazı peygamberler gördükleri şiddet sonucunda şehit edilmişlerdir.
Son peygamber Hz. Muhammed (sas) de şiddetin her türlüsüne karşı çıkmış ve ortadan kaldırılması için her türlü mücadeleyi vermekten geri durmamıştır. Sadece insanlara değil, başta hayvanlar olmak üzere diğer bütün canlılara işkencenin yapılmasını yasaklamıştır. Onların hak ve hukuklarının yerine getirilmesini istemiştir. Bir kedi ve bir köpek sebebiyle iki kişiden birinin cennetlik, diğerinin ise cehennemlik olduğunu ifade etmiştir. Rivayete göre bir kişi susar ve su içmek için bir kuyuya gelir. Kuyunun içerisinden suyunu çıkararak içer. O arada kuyunun kenarında susuzluktan nemli toprakları yalayan bir köpek görür. “Bu da benim gibi susamış” diye düşünür ve kuyudan su çıkararak o hayvanı sular. Kişinin bu davranışı Allah’ın hoşuna gider ve Allah, o kimseye bu iyiliğinin hürmetine hidayeti nasip eder. İmanla müşerref olur ve cennetlikler arasına dahil olur. Diğer bir rivayete göre; bir kadın, içeri koyduğu sütleri içen bir kediyi tespit eder. Daha sonra o hayvanı yakalar ve büyük bir sepetin altına bırakarak ölüme mahkûm eder. Bu kadının davranışı da Allah’ın gazabını celbeder ve Allah, o kadına nasip etmiş olduğu hidayeti ondan alır. Hidayetten uzaklaşarak delalete düşen bu kadın ise cehennemlikler arasında dahil olur. Yine Hz. Peygamber (sas) hayvanlara yeterli miktarda yem verilmesini ve güçlerinin üzerinde de onlara yük yüklenmemesini emretmiştir. Allah’ın dinin iki kısımdan oluştuğu; bir kısmını Allah’ın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmak, diğer kısmını ise Allah’ın yarattıklarına merhamet etmek olduğu rivayet edilmiştir.
Toplumsal bir sorun haline gelen “şiddet”ten nasıl kurtulabiliriz? Hemen hemen herkesin bundan mustarip olmasına rağmen neden şiddet azalmak yerine artarak devam eder? Gerçekten sonucu olmayan bir sorun mudur? Yoksa bizler çözümü yanlış yerde mi arıyoruz?
Sorunları tespit edebilmek kadar onlara doğru çözüm yolları önermek te önemlidir. Teşhis doğru olmakla birlikte çözüm şekli yanlış ise bir anlam ifade etmemektedir. Sorunun çözümü için doğru teşhis ve doğru çözüm yolları ortaya koyabilmek gerekmektedir. Aksi halde yanlış yolda ilerlemekten kurtulmak ve bir çözüme ulaşabilmek mümkün olmayacaktır. Nasreddin Hoca bir akşam sokakta yüzüğünü kaybeder ve aramaya başlar. Oradan geçen biri hocanın sokak lambası altında bir şeyler aradığını görür ve yanına gelerek ona yardımcı olmak ister. Uzun süre aramalarına rağmen bulamazlar. Yüzüğün yerini tam yerini tespit etmek için: “Hocam! Tam olarak nereye düşürdünüz?” der. Hoca: “Bir alt sokakta düşürdüm” der. Adam: “Hocam! Madem alt sokakta düşürdün, neden burada ararsın ve bize de aratırsın?” der. Bunu üzerine hoca: “Be Ahmak! Alt sokakta ışık mı var. Onun için burada ararız” der. Bu hikâyede de anlatıldığı gibi, çözüm doğru yerde aranmadığı müddetçe netice almak mümkün değildir.
Şiddeti nasıl bitirebiliriz? Veya en aza indirebiliriz? Bunu doğru yolu neler olabilir? Bununla ilgili bazı hususları şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Sağlam bir inanç. İnsanları en iyi terbiye den, onun içerisindeki olumsuzlukları söküp atan ve onun yerine güzel özellikleri yerleştirebilecek en güzel şey inançtır. Yapılan araştırmalar, herhangi bir inanca sahip topluluklarda suç oranını daha az olduunu göstermiştir. Yanlış dahi olsa her hangi bir dine inanan, ahiret duygusuna sahip olan insanlarda suça meyil azalmaktadır. Sağlam bir Allah inancının yanında ahiret inancına sahip olan kimseler daha az suça karışmaktadırlar. Öldükten sonra tekrar dirilişin olduğunu kabul eden dünyadaki yaptıklarından hesaba çekileceğini bilen bir kimse, ister istemez günah işlemekten kendisini koruyacaktır. Yaptıklarından dolayı dünyada hesaba çekilmeyecek olsa dahi ahirette bir hesabının olduğunu bildiği için kendisini kontrol edecektir. Bu anlamda inanç, o kimseler için bir “otokontrol” görevi üstlenecektir.
2. Maneviyatla beslenen bir ruh. İnsan ruh ve beden denilen iki parçadan oluşmaktadır. İnsan sağlığı da ruh ve bedenin sağlıklı olmasına bağlıdır. Onun için hem ruh hem de beden beslenmelidir. Bunlardan biri beslenmediği zaman insanın mutlu olması mümkün değildir. Bedenin gıdası yemek, içmek gibi şeyler iken ruhun gıdası ise Allah’a kulluktur. “Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzura kavuşur” ayet-i kerimesinde de ifade edildiği gibi ruhun, kalbin gıdası maneviyattadır. Manevi olarak beslenmemiş bir kalp sahibini rahatsız edecektir. Aç kalan bir insanın karnını doyurmak için her yola başvuracağı gibi manevi olarak aç olan kimse de bu açlığını giderebilmek için her yola başvurabilecektir. Bu noktada sağlam bir manevi danışmanlık, o kimsenin kurtuluşuna vesile olabilir. Ama kalbin gıdası verilmez ve manevi açlık giderilmez ise insan saldırganlaşabilir. Hatta kendi canına kıymak dahil, güç yetirebildiği herkesin canına kastedebilir.
3. Sağlam aile yuvaları kurmak. Toplumun temeli ve çekirdeği ailelerdir. Bir toplumda aile yapısı ne kadar sağlam olursa o ortamlardan yetişecek olan fertler de o kadar sağlam olur. Yapılan araştırmalara göre; en fazla şiddet eğiliminde olan ve şiddet gösteren kimselerin, geçmişinde aile sorunları yaşayan kimseler olduğunu göstermiştir. “el-cûd mine’l-mecûd” (Cömertlik var olan şeylerden yapılır) şeklinde bir Arap atasözü vardır. Yani bir insanın elinde neler var ise ancak var olan o şeylerden ikramda bulunabilir. Yine “küp içerisinde olanı dışarı sızdırır” şeklinde bizde bir söz vardır. Yani bir kişi hangi duygularla yetiştirilmiş ise büyüdüğünde de ancak onları gösterebilir. Küçük yaşta sürekli anne babadan sevgi ve muhabbet yerine şiddet gören bir çocuk, büyüdüğünde de şiddet gösterecektir. Şiddetin hâkim olduğu bir ailede yetişen çocuk ta şiddete meyyal olacaktır. Çok kolay bir şekilde suç işleyebilecektir. Onun için aile içi iletişim ve aile içerisindeki fertlerin birbirine yaklaşımı son derece önemlidir. Sevgi üzerine kurulan aile yuvalarında yetişen, sevgi ile büyüyen çocuklar, büyüdüklerinde de sevgi kaynağı olacak ve çevrelerine sevgi aşılayacaklardır. Bu konuda anne babaların bilinçlendirilmesi son derece önemlidir.
4. Sağlam bir eğitim. Yaşa ve şartlara göre doğru eğitim verilmelidir. Çocukların sadece zihinleri değil gönülleri de doldurulmalı. Okumayı yazmayı öğrenmeleri, Matematik ve Fen Bilgisi’ni öğrenmeleri kadar manevi değerlere de sahip olmaları sağlanmalıdır. Manevi yönü olmayan bir eğitim şekli gerçek bir eğitim değildir. İki koltuk değneğinin birinden yoksun kalmaktır. İnsanın içerisindeki olumsuz düşünceleri çıkarıp onun yerine rahmet duygularını yerleştirmek te ancak manevi değerleri öğretmekle mümkün olacaktır. Çocuklarımıza “Rahmet” eğitimi vermeliyiz. Allah’ın rahmetini anlatan kıssalar ve Hz. Peygamber’in rahmet peygamberi oluşunu onlara anlatmalıyız. Hz. Peygamberin sadece insanlara değil, bütün mahlukata rahmet olduğunu örneklerle anlatmalıyız. Gerekirse bu konuda filimler, çizgi filimler yapabilmeliyiz.
5. Sanal alem. Maalesef sanal alem yalan alem haline gelmiş vaziyettedir. Anne babalar her ne kadar biyolojik olarak çocukların anne ve babaları olsalar da onları eğitimi sanal aleme teslim edilmiş vaziyettedir. Küçük yaştan itibaren internet dünyasına teslim edilen çocuklar, önlerine gelen her şeyi okumakta, videoları izlemektedirler. Aşırı derecede bilgi kirliğine sahip olan sanal alemler, çocuklarımızı yanlışlara yönlendirmekte, yanlış şeyleri onlara yüklemektedir. Sanal alem konusunda seçici olmak ve çocuklarımızın izleyebilecekleri kendimizin belirlemesi gerekmektedir. Çocuklarımıza özel, manevi değerlerimize uygun sanal alem oluşturmalı ve onları bu kanallardan beslemeliyiz.
6. Medya. Başta filimler olmak üzere medya, kişiler üzerinde çok büyük etkilere sahiptir. TV ekranlarında, reyting adına yapılan şiddet içerikli haberler ve filimler toplumsal şiddetin artmasında son derece etkili olmaktadır. Bazı haber ve filimler “hırsızın aklına taş düşürmek” kabilinden görev yapmaktadırlar. Ekranlarda şiddet içerikli sahneleri izleyen kimselerin bilinç altına şiddet duyguları işlenmekte ve zamanla da bu duygular fiile dönüşebilmektedir. Onun için televizyonlarda yayınlanan filimler mutlaka denetlenmeli ve şiddet içerikli olanlar asla yayınlanmamalıdır. Doğru veya yanlış haberi yapılan her şey toplum üzerinde bir etki oluşturmakta ve zamanla da oraya doğru yönlendirmektedir. Onun için medya boyutunun iyi denetlenmesi ve sağlam süzgeçlerden geçirilmesi gerekmektedir.
Kanı kan değil kanı su temizler. Şiddet, şiddetle değil kalbe ve zihinlere hitap edebilecek eğitimlerle ortadan kaldırılabilir. İnsanı sadece bedenden ibaret gören ve ona göre de bir eğitim şekli belirleyen, eğitim şekilleriyle engellenemez. İnsanın zihnine hitap eden ama kalbine, ruhuna hitap etmeyen eğitimle netice almak mümkün değidlir.