“Küçük bir adım bile, gideceğin yere biraz daha yaklaştığını gösterir.”
Ron Kaufman
Beynimiz yeni bir bilgiyle karşılaştığı zaman, eğer stres altındaysa bilinçsiz öğrenme sürecine geçiş yapıyor. Almanya’daki Bochum Üniversitesi nöroloji uzmanlarının araştırmasına göre, bilinçliden bilinçsize doğru geçiş yapan sözkonusu sağlıksız öğrenme biçimi, mineralokortikoid (metabolizmaya etki eden böbreküstü salgıları) tarafından stresli durumlarda salgılanan güçlü hormonlar yoluyla meydana geliyor.
Araştırmayı yürüten uzmanlar tarafından seçilen 80 kişiden yarısına, yukarda sözü edilen salgıları engelleyen bir ilaç verildi. İlaç alan ve almayan iki gurubun üyelerine, hava tahmin raporu yapabilmeleri için testler verildi. Güneşli, yağmurlu ve bulutlu resimleri ifade eden farklı sembolleri öğrenmeleri için kartlar gösterildi. Beyin aktivitelerini kaydetmek için MRI kullanıldı.
Bilinçli ve Bilinçsiz Öğrenme
Sonuçlar incelendiğinde bazılarının kartlardaki sembollerle hava şartlarını eşleştirebilmek için kullanabilecekleri bir kural formülleştirmeye çalıştikları, diğerlerinin ise iç güdüleriyle bilinçsizce tahmin yürütmeyi seçtikleri görüldü. Araştırmayı yürüten Dr. Lars Schwabe, stres altında beynin bilinçsiz öğrenme moduna geçtiğini belirterek şöyle dedi: “Organizmanın tepkisi gayet mantıklı, hafızanın böylesine yer değiştirmesi otomatik olarak gerçekleşiyor. Stres salgıları blok edildiği zaman, beyin bilinçsiz öğrenmeye daha az başvuruyor.”
Ayrıca MRI sonuçları da stresin beyin üzerindeki etkisini açıkça gösterdi. Stresi engelleyen ilaçlar verilmeyen kişilerde, beyindeki öğrenme merkezi (hippocamus) bilinçsiz öğrenme sistemine (dorsal striatum) geçiş yapmayı tercih etmişti.
Araştırma sonuçlarını incelediğimizde duyguların ve şartların, insanın yeni bilgileri öğrenip hafızasına yerleştirebilmesi için ne kadar etkili olabildiğini görüyoruz. Öğrenme ortamı, öğrenen kişinin psikolojik durumu ve öğreticinin yaklaşımı öğrenme sürecinin gerçekleşmesi için birbirini tamamlayan üç ana etkendir. Efendimizin (s.a.v), sahabelerinin sorularına cevap verirken ve onlara tavsiyede bulunurken son derece hassas davranması konunun önemini ortaya koyuyor. “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” ilkesi yaklaşımın nasıl olması konusunda evrensel bir anahtar adeta. Çünkü bilmeliyiz ki, bir kişiye ulaşabilmemiz, yaklaşımımızın muhatabımızda nasıl duygular uyandıracağına bağlı.
Bazen kendi aramızda “adeta beynim durdu” şeklinde ifade ettiğimiz durum, insanın sağlıklı düşünemediği ve bilincini kullanamadığı tutukluk halinin göstergesidir. Kaygılanmak ve olumsuz hislerin bizi etkisi altına alması, farkında bile olmadan beynimizde duvarlar örüveriyor. Bu bilgiler disiplin sağlamak için hala korkutmanın ve susturmanın etkili olduğunu düşünen eğitimcilerin ve anne-babaların dikkatine sunulmalı. Kendi işlerini kolaylaştırmak için başvurdukları bu tip geçici bir müdahaleler, muhataba hiçbirşey öğretmediği gibi uzun vadede problemleri derinleştirmekten başka bir işe yaramamaktadır.
İnsan, kendi fizyolojisinin ve psikolojisinin nasıl yaratıldığını anlayabilmek için çok kapsamlı ilim dallarına muhtaç. Bu ilimleri tedris etmek ve insanların istifadesine sunabilmek, yaratanın büyüklüğünü idrak etme yolunda en güzel hizmetlerden...
30 Temmuz 2013, Dr. Lars Schwabe, Cognitive Neuroscience Enstitüsü, Bocham Üniversitesi, Biological Psychiatri Dergisi, www.sciencedaily.com