GEÇ GELEN MEKTUP
İşte bir kız çocuğu başladı yürümeye...
Yürümekten usanmış, bıkmıştı sanki. Adeta durmuştu. Diz çökmüştü çiçekli yılların arasında. Kafasını göğe kaldırdı, kollarını ufuklarca açtı, derin bir nefes doldurdu içine, lazım olacaktı. Gözlerini kapattı ve geleceğine baktı. Geçmişine bakamıyordu çünkü geçmişi karanlıktı. Siyahımsı gri bulutların arasında görünmüyordu. Derin bir iç daha çekti. Çektiği acılara inat. Defalarca çekti. Gözleri nemlenmişti. İzin verdi gözyaşlarına. Her bir damlada bir anısını izliyordu. Önce güzel anıları geldi aklına, gülümsedi. Hatta elinden gelse kulaklarına kadar değil uzaya kadar uzatırdı ağzını. Annesini düşledi ilkin. O sıcak, yumuşak ellerini, buğday başağı rengindeki saçlarını... Dünya meleğini. Küçükken yaşadığı ev geldi aklına. Ne çok severdi o evi, her köşesinde ayrı anısı vardı. Ayakkabılarını çıkarıp arka bahçelerindeki çimlerde koşardı. Saatlerce hem de. O huzur inanılmazdı. Köpeğini düşündü. Yumuşak tüylerini okşadı bir kez daha. Sonra köpeğine çarpan araba geldi aklına. Köpeğinin öldüğü o gün. O da ne! Yağmur başlamıştı. Durduğu yerden doğruldu ve ağır adımlarla kaçmaya başladı. Belki yağmurdan belki de zihnini saran bu düşüncelerden. Bilinmez. Yağmur hızlanmaya başladı. Babası geldi aklına. Kendilerini terk ettiği o gün. Annesinin, ablasının, kardeşinin yüzündeki o duygu. Yüzünden akan yağmur damlası mıydı yoksa anıları mıydı anlamadı. Devam edemiyordu düşlemeye. Zihni bulanmıştı. Adeta kör olmuştu. Göremiyordu devamını. Geçemiyordu bulutları. Gücü yetmiyordu artık, tükenmişti. Nefes almayı bile zor beceriyordu son günlerde. Yaşamaya mecali yoktu. Gök gürlemeye başlamıştı. Annesini gördüğü son gece olduğu gibi. Sesler git gide garip gelmeye başladı. Rüzgar sesi ve yağmur tıpırtıları birbirine karışmış, saçları ıpıslak olmuştu. İşte bu kez gerçekten durdu. Gök sustu, yağmur sesi kesildi. Havada ağaç yapraklarının dahi kıpırtısı yoktu. Neredeydi böyle? Bu koku da nereden geliyordu, yanındaki kimdi?.. Kafasında cevaplandıramadığı sorular iyice çoğalmıştı...
HAYATIMIZI GÜZEL DEĞERLENDİRMEK
Her insan kaliteli bir hayat kurabilmeyi ister ve bu da insanın kişiliğinden deneyimlerinden sosyal çevresindeki şansından pek çok değişkenden geçer. Hayata bir kez geldiğimiz için bu hayatı olabildiğince iyi kaliteli bir şekilde yaşamalıyız. Bunun için de tabii kendimizi olabildiğince geliştirmek ve dar vakitlerimizi iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Bu yüzden de bu hayata bir kez geldiğimizden dolayı bazı şeyleri yaparken deneyimleride dikkate alarak iki kez düşünerek yapmamız gerekiyor. Bu yüzden boş, gereksiz, bir faydası olamayacak şeylere harcayacak zamanımız yok. Hayatımızı bize ve çevremize fayda sağlayacak, geliştirecek, hayatımıza renk katacak, geride güzel anılar bırakabilmemize vesile olacak şeylere yönelerek değerlendirmeliyiz. Bu konuda örnek vermek gerekirse sağlam dostluklar kurmak, kaliteli kitaplar okumak, nadir şeylerin orijinal objelerin koleksiyonunu yapmak gibi daha birçok değişken faktör bulunuyor. Bunların kısaca üzerinden geçmek istiyorum.
Dost demek anılarını, sıkıntılarını her türlü şeylerinizi birbirinizle paylaşmanız demek. Günümüzde artık dostluk gibi menfaat işin içine girince ortadan kalkıyor. Dostluk kurabilecek karşısındaki kişinin değerini bilen insanlar da artık bulunamayacak kadar azaldı. Yani dostluk günümüzde çok nadir rastlanılan bir kavram oldu. Dost gibi görünen fakat içinden senin ayağını kaydıracak yer arayan insanlarla doldu çevremiz. O yüzden dostunu seçerken karşındakini iyice tanıdıktan sonra o kişinin seninle dost olup olamayacağına karar vermelisin.
Koleksiyon yapmaya gelirsek koleksiyon da öyle göründüğü gibi basit bir biriktirme işlemi değil aslında. Aynı zamanda dostluklar kurmana da vesile olabilecek bir hobi. Dünyanın dört bir yanından insanlarla tanışmana sebep olabilecek bir alışkanlık aynı zamanda.
Yine kitap okumak da geniş bir alana sahip. Her kitap yeni bir dünya demek aslında. Hayata daha geniş bir açıdan bakmana sebep olan bir alışkanlık. Yani vakitlerini güzel değerlendirmek için yapılabilecek hobilerden başka bir tanesi.
Sonuç olarak yaşamımızı dolu dolu geçirebilmek için bir sürü seçeneğimiz var. Bunları değerlendirebilmek, zamanımızı boşa harcamamak da tamamen bizim elimizde. Herkese kaliteli ve dolu bir yaşam diliyorum.
KALEMŞAH VE KALEMŞAR
Bir kalemşah ve iki kalemşar oysa şarlar şakırken şahlar ağlar.
Maşuktur dizelere yıkılmayan.
Aşıksa maşuk olmayandır ay göğe çıktığında parlarken.
Dağlar beni de ağlar,ağlar,ağırlar,dağlar.
Geçmiş ileride geride gelecek gelecekler...
Mizandır nizamı olmayan hayatların dizeleri.
Nizamdır mizanı olmayan kalplerin dilencileri.
Hah kalp sözü gönül ahı tesir.
Bende kalansa hiçliğe değen son nesir.
Oysa severdi yağmurlar yağmayı.
Oysa severdi aşık maşuk olmayı.
O ise sevmezdi dizeleri olmayan nizamı.
Sanat sanat deriz oysa sanat kapı eşiğinde kalmış mutluluklardır.
Kapı eşiği soğuktur eser.
Rüzgara boyun eğer çevresinde çehresi.
Soğuktur kapı eşiği sanat ısıtsa ne ki yüreği
Nizam mizan aşık ve maşuk yolun sonuysa yokuş.
Uçuruma benzemez hayatın yokuşları düşen yıkılmaz yıkılan düşmez.
İki söz bir kelam ve bir yara açıksa da kapanmayan kapansa da açılan.
Güneştir derdimiz belki de çok parlar diye.
Aydır belki derdimiz gecemizi uyandırır diye.
Oysa dert edinir derdi olmayan insan dizelerle.
Nizamı düşünürse insan mizanı yoktur kaleminin.
Derdini yazarsa insan düğümü kördür gönlünün.
Yokuş açık bir yoldur yazarsa o yolun yolcusu.
Yazı;yazı getirir,kışa hazırlanır defterler.
Kışın kanatır dizelerin gölgeleri, içi ısıtır akan kanla.
Bir kalemşah iki kalemşar kaldık köşe başımızda yokuşun sonunda manzarasına bakarken gölgesine hayatın çehresinin.
Ah yapacak bir şey yok dizeler tatmin etmese de gönlü çözemesek de düğümü ısıtır yüreğimizi akan kanımız yaza değin...
KENDİNİ ARAYAN YOLCU
Annesini kaybetmiş çocuk gibi korku doluyum.
Delirmenin eşiğinde yürüyorum.
Yalan ayak, kimsesizce.
Acıtmıyor ayaklarımı çakıl taşlar, gidiyorum yolu bilmeden.
Belki bir yol
Belki de bir yoldaş arıyorum.
Savunmasız duygulann esiri altındayken düşünmek boş bir çaba.
Çöl sıcağı gibi yanıyor içim,
Serap yansıması gözlerim
Bu bir delilik mi?
Yoksa varlığımın kanıtı mı?
Ağacın gölgesi dururken,
Güneşin yakıcılığı cazip geliyor artık Sığındığımız bir gün yok oluyor.
Yine güneşin sıcağı ile baş başa kalıyoruz.
HAYAT RESMÎ GEÇİDİ
Sorulmaz mevsim acı çekene,
Sonbaharı bilir o, yaz neyine?
Başını kaldıramaz daldı mı bir kere,
Kederi onun için ciddi bir mesele.
Aşığa hava bile şiirdir,
Acı bal, su şerbettir.
O ki sevdiği ile güzelleşir,
Sevgisi olmasa hayat bir hiçtir.
Bir hayale adamıştır kimisi de kendini,
Verebilir onun uğruna varını yoğunu; her şeyini,
Ulaşmak değil mesele, yeter hayali,
Zira onu hayata bağlayan da odur belki.
MECİD-İ AKSA AĞLIYOR
Biz Muhammet'in ümmeti değil miydik?
Uhud'da üç bin kişiye karşı gelirken,
Omuz omuza namaz safında yer alırken biz kardeş değil miydik?
Söylesene Muhammed'in ümmeti,
Kardeşlerinin üzerine Filistin'de bombalar yağıyor
Yarına yüzlercesi uyanamıyor
Neden göz yumuyorsun?
Söylesene Muhammet'in ümmeti
Bizim iman gücümüz değil miydi?
Ebreher'in üzerine ebabilleri getiren, Yusuf'u öldürmeyen kuyu,
İbrahim'i yakmayan ateş
Şimdi nerede?
Söylesene Muhammet'in ümmeti,
Adem peygamer görse utanmaz mıydı?
Bizden, evlatlarından…
Söyle ilahi adalet söyle!
Filistinde çocuklar katledilirken terazinin hangi kolu yamuktu?
Küçük kız
El değmemiş o temiz bedenin nasıl kirlenir böyle canice
Seni saran toprak, sana giydirilen kefen,
toprağında açmayı bekleyen güller utandı
Dağlar denizler utandı yerinde durmaktan
Güneş bile sensiz güne doğduğuna utandı
Ama
Şehrine bombalar yağarken biz utanmadık
Bak küçük kız bir sen değil
dünyaya hükmetmiş Müslümanlık ölüyor
Sen şimdi Sema'ya giderken sakın arkana bakma
Kirlenmesin gözlerin bu pis insanlıktan
Kirli yürekler diyarını şikayet et oralara küçük kız
İki milyarlık ümmet seni koruyamadı, sahip çıkmadı sana
Şehrine yağarken bombalar sen neredeydin?
Oyuncaklarını mı arıyordun, okul çantanı mı?
Sahi küçük yağarken bombalar korktun mu yoksa
insanlıktan mı utandın?
Sen küçük kız sakın helal etme bu ümmete hakkını onlar
ayaklanıp seni muhafaza edemedi
Sen küçük kız sen sakın ağlama oralarda
Dünyanın bozuk olsada terazisi Mizanda affolmaz,
hata olmaz, göz yumulmaz.
Sen ağlama küçük kız Mescidi Aksa ağlıyor.
Mescidi aksa ağlıyor Muhammetin ümmeti
Katledilen çocuklara, ümmetin zayıflayan iman gücüne.
İnsanlığın haline…
UÇLARDA GEZİNTİ
Kıpırdar içim titrercesine,
Kendime şaşıyorum,
Arzularken seni böylesine,
Sınırlarımı aşıyorum,
Karanlık gecenin sanki,
Sabahında yaşıyorum,
Derin bir hayalin içinden,
Sana doğru taşıyorum.