Yeşil Afşin Gazetesi'nde gençlerin edebiyat-sanat konularında yazılarını paylaştığı Genç Kalemşörler'in 30.sayısı sayısı çıktı.
İNSAN ŞARKISI
Part 1:
Efendiler,Misakimilli ilan edilmiş! Her gecenin borcudur güneş,demiştim. Bakın, doğdu güneşimiz! Şu önümdeki tahta kürsü de şahidim olsun ki o güneşin getirdiği yol bize baharları da getirecektir elbet.
-Efendim,güzel konuşuyorsunuz ama karşımızda cihan, içimizde isyan var! Kim dinler ki Mebusan Meclisini? Sağımız,solumuz,camilerimiz bayraklarımız onların elinde. Güneş diye gördüğümüz şey aslında bulutların arkasındaki bir parıltı sadece. Kara bulutları görmeyip, parıltıyı yâr belleyip umut etmek çocukca değil midir?
-Efendi,hayalle gelecek arasında ince bir çizgi vardır ve o çizgiyi delecek tek şey çocukluk seviyemizdir. Elbette Mebusan Meclisini kimse dinlemeyecek. Ama halk duyacak. Halk uyancak ve halk haykıracak! Şemsiyen yoksa kara bulutlara takılmak gereksizdir. Önceleri önümüz karanlık,bağrımız açık yaralıydı. Artık önümüz aydınlık bağrımızsa karındaşlarımızla kapalı.
-Ama efendim ne silahımız var ne topumuz var. Ne de sağlıklı erimiz var. Cihana karşı nasıl direnceğiz? Kimse boyun eğmek istemiyordu ama kaybettik efendim. Onlarca savaş kaybettik. Bundan sonra da savaşmak direnmek boşa kan dökmek olmayacak mı?
-Efendi,göğe bak. Dinle yıldızları,kucakla "ay"ı. Toprağı avuçla ve öyle tekrar de pes edelim diye. Ecdadımız dağları deldi,yıkılmaz surları yıktı;yıkıldı parçalandı ama pes etmedi. Türk pes etmez,boyun eğmez! Türk ölmez! Türk'ün öldüğü yerde binlerce Türk doğar! Cihan etrafımızı kuşatmış olsa da,içimizdeki isyanlar kardeşliğimizi yaksa da tek karış toprağımızı kanla ıslanmadıkça bırakmayacağız. Şehadet nasip olmadıkça yuvamızı terk etmeyeceğiz. Mezarımızı kazmadıkca boyun eğmeyeceğiz!
-Şehadet nasip olmadıkca yuvamızı terk etmeyeceğiz. Mezarımızı kazmadıkça boyun eğmeyeceğiz!Şehadet nasip olmadıkça yuvamızı terk etmeyeceğiz. Mezarımızı kazmadıkca boyun eğmeyeceğiz!Şehadet nasip olmadıkça yuvamızı terk etmeyeceğiz.
-Gökteki çığlığı atmacanın biziz! Yerdeki sallantısı toynakların biziz! Biz tasmasızlar!
Korkuyu kölesi yapanlar! Geliyoruz yuvamızı yıkamaya!
-Biz tasmasızlar geliyoruz yuvamızı yıkamaya! Biz tasmasızlar geliyoruz yuvamızı yıkamaya!
ARALIĞA KASIM KALA
Okyanuslar içine hapsetmiş yüreğim seni,
Nedensiz.
Bu şehri ıslatıyor şimdi,
Yağmur sandığın gözyaşlarım.
Yanaklarımdan akarak,
İçime kor gibi düşüyor hasretin.
Sen hiç kalmadın sensiz,
Nereden bileceksin sensizliği?
Alışmak kolaydır benim yokluğuma,
İyi bilirim bensizliğide,
Kaç güne uyandı ruhsuz bedenim bensiz,
Senli günlere…
Kaç düşler soldurdum
Aralığa Kasım kala…
Kaç düşler eskittim seni sensiz geçelerde,
Kaç Mart yaşadım senle, sensiz.
Ben yokluğunda boğulurken,
Sen hiç denedin benimle olmayı…
GELSEN YANIMA
Gelsen yanıma,
Bir demet çiçekle karşılasam seni,
Gözündeki mutlulukla mutlu olurum.
Gönlünün yaralarını kapatsam bir bir,
Sesinle huzur gülüşünde can bulurum.
Gelsen yanıma,
Bir çift güzel sözle karşılasam seni,
Al al olmuş yanaklarında kaybolurum.
Kalman için sarılsam sımsıkı,
Beni saran kollarında kendimi bulurum.
EFSUN
Efsun’um söyle ne anladın bu dünyadan?
Farkı var mıymış çöldeki bir seraptan?
Gökyüzünün rengi gerçekten mavi miymiş?
Aldandığın onca şey sence de sahi miymiş?
Ya o güzel insanlara ne demeli?
Kaldı mı şimdi güzel gözlerinde bir değeri?
Alışmışsındır umarım karanlığa.
Çünkü aydınlıklar artık çok uzaklarda.
Yalnızlıkta sana güç gelmez umarım.
Bir gün deme bana: Gel beraber aşalım.
Gözlerine de mukayet ol bundan sonra.
Zaafım var; affeder, unutuveririm sonra.
NE GÜZEL ŞEY
Ne güzel şey hâlâ yaşamak,
Kalem tutmak, kitap okumak,
Gülmek , kahkaha atmak hatta ağlamak,
Her gün yeni bir şeyin farkına varmak.
Ne güzel şey hâlâ yaşamak,
Kıyıya vuran denize bakmak,
Mavisinde hayallere dalmak,
Dalgasının sesinde kaybolmak.
Ne güzel şey hâlâ yaşamak,
Acıların sonsuz olmadığını anlamak,
Her ağlayıştan sonra daha bir ferahlamak,
Acının güçlendirdiğine inanmak.
TOPRAK
Çamurdan kopmuş toprak parçası
Toprağa dökülmüş ruh şarabı
Gurbetin gurbetinde çifte sürgünüm
Yürüyorum kalabalığımla tek
Çocukluğum, evim, memleketim...
Esas enkaz benim.
Dost yangını bağrımda
Hep dün gibi hatırımda
canıma yoldaş benim
Soluksuz dolaşmak tenhada
Dağ taş kükrediği anda
Yutkunup içine gömülen benim
Her gece ölüme dalıp güne çıkan,
Öfkemi merhametimle saklayan
Ümidin kırbacıyla dirilen benim
Yeni çağın kapısında bekçi
Küllerinden doğan zümrüdü anka
Bu soylu direnişin şahidi benim
Dayadım kulağımı Tabiatın zikrine
Dünya değil, dönen pervane benim
Göğsümde açan, soluyan evren
Bir yere sığmayan taşan benim.
Zifiri gecede, ay doğuran
Mağarada gölgelerden kaçan benim
Gün ışığı dehşetli bir yangın
O güneşte eriyecek ruhum benim
Turna desinler, göçebe desinler, derviş desinler ardımdan
Susuzluğum Kevser'e, açlığım adalete, bekleyişim merhamete,
Yürüyorum sadece
Varacağım yer ezelden belli benim..