" Müminlerden - özür sahipleri olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik ( cennet) vadetmiştir; ama mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır." ( Nisâ sûresi, âyet 95 )
" Kendinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir." ( Nisâ sûresi, âyet 96)
Tasavvufçu kesimler, öfkelenseler de, bağırsalar da, çağırsalar da; İslam'a zıt düşen, İslam'ın kabul etmediği yapılarını, davranışlarını, şekillerini eleştirmek zorundayız.
Tüm bunları, genel anlamda yazmakta ve değerlendirmekteyim. Çünkü, hayatım boyunca, hiç bir tarikat yurduna, erkanına, tarikatına katılarak, el öpmüş, el alma cüretinde bulunmuş değilim. Bu sebeple,
Hiç bir mistik, gavs, kutup geçinen şeyhin ismini vererek, onun aleyhinde yazı yazmayacağım. Ama, ne zaman ki, böylesi tarikatların bünyelerinde yerleşmiş, oradan nemalanan, İslam adına , Kur'an aleyhine ters fikir, düşünce sahiplerini eleştirmek her Müslümanın en tabii hakkı olmalıdır.
Örneğin, Cübbeli diye bir şahsiyet zaman zaman öylesi salvolar savurmaktadır ki, bunları da mutlaka bir hadisi şerife dayandırması dikkat çekmektedir. " Çürümez kefen satması" " Peygamberin nalinlerini" pazarlaması, zavallı bir hayvan olan Kertenkeleyi bir vuruşta öldürerek, şehit sevabı kazanır" demesi gibi, bir hayli ipe, sapa gelmez meseleler..Dolayısıyla;
"... Tasavvufun, İslam'dan aldığı unsurlar kadar İslam dışı unsurlar da ihtiva ettiği görülmektedir. Bu karışıma da tasavvuf adı verilmektedir. Yabancı unsurları kabul etmiyoruz ve İslam saymıyoruz, denilecek olursa, hemen belirtelim ki geriye sadece İslam kalmakta ve tasavvuftan eser kalmamaktadır.
Kısaca, mesele, İslam'da tasavvuf değil, tasavvufta İslam meselesidir. Yani tasavvufun temelde İslam olmadığı, belki İslam'dan bir takım unsurları almış bulunmasıdır. Zaten tasavvufun, değişik sebepler altında, Kur'an ve sünnet yolundan meydana gelen bir sapma olarak ortaya çıktığı, Zühd şeklinde kendini gösterdiğini belirtmiştik.
Bu sapma, yapısında İslam'dan bir takım motifler taşımıştır. Bu bakımdan meselenin İslam'da tasavvuf değil, tasavvufta İslam meselesi olarak algılanması gerekir.
Tasavvufun İslam'dan aldığı unsurlar gösterilerek hak ve İslam'ın kendisi olduğu söylenemez. Zira dünya üzerinde hiç bir inanç ve ideoloji yoktur ki, yapısında yararlı ve doğru unsurlar bulunmasın..
Hatta tahrif edilmiş Hristiyanlık ve Yahudiliğin hak ve doğru bir çok unsurlar taşımadığını kim söyleyebilir? Bu hak ve doğru unsurlarından dolayı, bütün yanlışlık ve sapkınlıklarıyla bugünkü Hristiyanlık ve Yahudiliği İslam saymamış ve insanları onlara davet etmemiz de mümkün değildir.
Bu dinler ve inançlar her türlü sapıklıklarını ayıklayıp İslam çerçevesine girmedikçe İslam olamaz. Bunları tasfiye ettiği zaman da tasavvuf denilen şeyden eser kalmaz ve Allah'ın dini olarak İslam kalır.
Bu İslam'ı bölmeye, ona yabancı unsurlar karıştırmaya ve tahrif etmeye kimsenin hakkı yoktur. Daha açık bir ifade ile, hiç bir kimse hiç bir düşünce Allah'ın dini üstünde ve ondan kutsal değildir." ( İslam'da Tasavvuf, Prof. Dr. İ. Sarmış, sayfa 78-79)
Buradan hareketle, diyorum ki, isterseniz, tüm dergahları, mistik alanlarını, tekkeleri, zaviyeleri bir bir gezelim. Görülmüş olacaktır ki, müridanın özgür olmadığı, özgürce fikir ve düşüncelerini ifade edemediği, şeyhin, mürşidin kulu ve kölesi olduğu ortaya çıkacaktır.
Bu sakat anlayış, dünkü zamanlarda böyle idi, bu günde aynısının tıpkısıdır. Hatta, müridan kesimler genelde cahil, hikayeci, şeyhin kerametlerine adapte olmuş insanlar sanırdım, maalesef, nice nice tahsil yapmış, Doktor olmuş insanlar bile bulunmaktadır ki, şeyhinin hezeyanlarını, "din budur" diye insanlığa aktarmaktadırlar.
Halbu ki, sahabe-i kiramın, " keramet gösterme" diye bir dertleri, sorunları ve sıkıntıları bulunmamakta idi. Oysa, " Keramet gösterme" problemi sadece Türk milletinde olan bir saçma, yapay düşünce olmasından ötürü, " ateş üzerinde yürüme" " şiş sokma" ve benzeri akıl dışı tutumları, bizim ülkemizde dikkat çekmektedir.
" Asrı saadet ve raşid halifeler devrinde insanlar İslam'ın hükümlerine ellerinden geldiği kadar bağlı olmaya çalışmışlardır. Yeri geldiğinde mallarının tümünü Allah yolunda infak etmişlerdir.
Hatta yeri geldiğinde mallarının günlük ihtiyaç dışında elde tutmanın kötülüğünü bile savunanlar olmuştur. Ama bu devirde insanlar arasında zahidler, veracılar, takvacılar, ihlasçılar, abidler gibi isim taşıyan kişi ve cemaatlerin bulunduğu söylenemez.
Aksine Müslümanlar ellerinden geldiği kadar İslam'ın bütün emir ve yasaklarını gözetmek ve hükümlerine bağlı kalmak için yarış halinde bulunmuşlardır. İslam'ı bir bütün olarak görmüş ve bütün unsurlarıyla yerine getirmeye çalışmışlardır.
Ebu Zer Gifarî gibi günlük ihtiyaç dışında elde mal bulundurmanın yasaklığını düşünen insanlar kendilerine zahid adını vermedikleri gibi, çokça ibadet eden, Allah'ı çokça zikreden, dünya malına iltifat etmeyen insanlar da kendilerine abid, zakir ve zahid ismini vermemişlerdir. Resulullah zamanında nisbet iman ve İslam'a olmuştur. İnsanlar mü'min ve müslim olarak anılmışlardır." ( a. g. e. sayfa 79 )
Netice olarak;
Dün olduğu gibi, ne yazık ki, bu günde, müridanın İslam nasıl devlet olur, laik sistemde nasıl tatbik sahası bulabilir düşüncesi olmamıştır bundan sonra da olmayacaktır.
Hollanda'da, bir ramazan ayında bir yerde görev yapmıştım. Bir kısım müridanın, sokaklarda, sarıkla, cübbe ile, ellerindeki uzun tesbihlerle şow yaptıklarını görmüştüm.
Ben, bir yatsı öncesi vaazımda, böyle bir tutumun yanlış olduğunu, üstüne üstlük uzun sakalın arasından sigara dumanlarının savrulmasının da abesle iştigal olduğunu kırmadan, incitmeden anlatmıştım. Bir de ne göreyim.. Söz konusu müridan, bana küsmüşler, camiye darılmışlardı.
Yani, böylesi kesimlerin derdi, uzun tesbihlerle gövde gösterisi yapmak, sırtlarındaki giysilerle " asrın hippileri" ünvanını kazanmak olmaktadır. Yoksa, bunların İslam diye bir dertleri, sıkıntıları bulunmamaktadır.
Tesbihini çek, sarık, cübbeni giy, sakalını uzat ve elindeki sarılmış sigaralarla sokaklarda boy gösterisinde bulun... Bütün meşguliyet, bütün problem burada yapmaktadır. Neyine lazım, İslam'ın devlet olması!..(!)..
Selam ve dua ile..