Eğitim-Öğretim ve Sınav
Milyonlarca gencin sınava hazırlandığı şu dönemde eğitim ve sınav sisteminin nasıl yürüdüğüne daha doğrusu nasıl yürümediğine gelin bir bakalım.
Okullar eğitim-öğretim faaliyetlerinin yürütüldüğü kurumlardır. Dikkatinizi çekmek istiyorum. "Eğitim ve öğretim..." Ülkemizde çoğu okulda bu faaliyetlerden sadece öğretim konusunda dersler veriliyor. Bunun böyle olduğunu akademik olarak çok başarılı olmasına rağmen hâlen insan kimliğine bürünememiş, sadece biyolojik olarak insan diye tanımlanan "insansı yaratıklardan" anlamak çok zor olmasa gerek. İnsanlarımız kendini akademik olarak yetiştirebilse de yani öğretim faaliyetlerini tamamlasa da eğitim faaliyetlerini içselleştirebilmekten aciz kalıyorlar. Belki de sorun kurumlarda değil insanlardadır (!)
Bu arada öğretim faaliyetlerimizin çok düzgün olduğunu da düşünmeyin. Bundan yüzlerce yıl öncesinde bulunduğumuz coğrafyada bir okulda "Burada hiçbir balık uçmaya hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz." yazısını 21. yüzyıla entegre edemiyoruz. Elbette her insan temel düzeyde biyoloji, matematik, fizik ve kimya bilmeli. Peki siz değerli okurlarım; lipid, nükleik asit, polisakkarit, monosakratik veya iyon yükü, izotop, izbobar hiç değilse aksiyom, apsis, binom, içine fonksiyon bu kavramları hepiniz elbette biliyorsunuzdur ne de olsa bunlar her gencin bilmesi gereken basit temel bilgiler (!) Şimdi o müthiş sınav sistemine gelelim. Sınavlar insanın bilgisini ölçmeye yarayan uygulamalardır. İnsanın bilgisini ölçmeye yarayan diyince de gülmemek elde değil. Siz iki koca sene dört dönem okutulan temel coğrafya dersinin bilgisini beş soruda ölçmeye kalkıyorsunuz, bu da sizin insanların bilgisini değil hafızasını ölçmenize sebep oluyor. Siz akademik anlamda bir yere gelmiş okurlarım lisede öğrendiğiniz bilgilerin yüzde kaçını hatırlıyorsunuz?
Son olarakta yuvarlak boyama mevzusu var. Sınavı yuvarlakları doğru şekilde boyayan kazanıyor, yükseköğretime de sırf bu yüzden kabul görüyorlar. Biz geleceğin avukatını seçerken içinde adalet duygusu var mı ona bakmak yerine yuvarlak karalatıyoruz. Aynı şekilde bir doktorun içinde insan sevgisi var mı veya bir öğretmenin içinde çocuk sevgisi var mı? Bunlar kimin umrunda!
Uzun lafın kısası radikal değişiklikler şart ama bu değişiklikleri yapacak kişilerin bunu yapabilecek donanımı var mı? Bundan hiç şüphem yok çünkü ne de olsa bizim kaderimizi elinde bulunduran insanlar "falancanın referansı" değil de liyakate bağlı olarak buradalar (!)
AYRILIK
Giderken kalbimden öperek gittin.
Veda ederken bile bu kalbi incitmedin.
Neden böyle olduk sevgilim?
Yoksa sadece sever gibi miydin...
Hislerin gerçek miydi bilmem.
Bu kalp bir tek sende buldu merhem.
Çok seviyor gibiydik...
Şimdi bir hiç uğruna aşkımızı yitirdik.
Değer mi sana yazdığım bu mısralar? Geceleri rahat bırakmıyor beni hatıralar.
Şimdi neredesin kimler var yüreğinde?
Kimler yoruyor kalbini,
Onlarda ben gibi sever mi seni?
Yazdıklarım beni hüzne boğuyor.
İçimdeki küllerin yeniden doğuyor.
İnsan zaman geçtikçe anlıyor.
Yarım kalan sevdalar unutulmuyor.
Ben hep aşkınla demlendim.
Kaç gece gelmeni bekledim.
Yazdım yazdım da sildim.
Sahi aklına hiç mi gelmedim?
O yumuşak sesin aklıma geliyor.
Merhametli tonu kalbimi okşuyor.
Senin aşkın bana ilham veriyor.
Bu satırları yazmaya zorluyor.
Bu duyguyu tatmakta güzeldi.
Benim aşkım sende özeldi.
Kalbinde kaldı mı bir iz?
Bu kalp çok acı çekti sensiz.
Şimdilerde beklemeyi bıraktım.
Tamamlanmayan sevdamı kalbime akıttım.
Nasip değilmiş bize kavuşmak,
Şimdi buna lazım alışmak.
En çok ayrılık yakıştı bize,
Kavuşmak ne haddimize!
Sevenler hep buradan sınanıyor.
Yaratan en iyisini biliyor.
“SEN SEN DİYE”
Korkulu bir kabusum bitmiş gibi,
Attığım adımda yıldızlar serili,
Güneş her zamankinden parlak sanki,
Nasıl yazılır ki sana olan bu sevgi?
Akan gözyaşlarının geldi işte sonu,
Açıldı ümidin sonsuzluğa giden yolu,
Tüm defterlerim adınla dolu,
Hep olduğu gibi yine sensin konu.
Elim kalem almayagörsün; seni yazıyor,
Yarınlarımın planı hep sana çıkıyor,
Sevinç gözyaşlarım satırlarımı ıslatıyor,
Bu kalp “sen sen” diye yanıp tutuşuyor.
AMANSIZ KEŞKE
Kardeşim, bilmem sensiz kaçıncı günüm. Sen gittikten sonra göstermedi takvim yapraklarını. Gelir misin bilmiyorum ama hep bekliyorum seni. En çok gelmeyenler beklenir demiş şair. Hiç gelmeyeceğin için mi bekliyorum seni yoksa beklediğim için mi gelmiyorsun bilmiyorum ama sanki yarın çıkıp gelecekmişsin gibi bekliyorum... Masallar mutlu sonla biter kardeşim. Bizim masalımız neden hüzne mahkûm? Seninle geçen güzel günlerimiz düştükçe hatrıma yüreğimden hançerleniyorum sanki. Adını her sayıklayışımda ürperiş beliriyor içimde bir yerlerde... Boğazım düğümleniyor, yutkunamıyorum. Yollar kapanıyor ve bir çıkmaza giriyorum. Halim çok acı kardeşim, bilmem görüyor musun?
Yıllar geçiyor kardeşim her geçen yıl bir önceki aratıyor insana. Bilmiyoruz yarın gelecek mi, gelecekse ne getirecek? Her yeni yıl, yeni bir yaş. Yeni hayatlar, yeni tecrübeler, yeni çevreler... Çevremiz bizi oluşturuyor biz de çevremizi. Hatta çoğunlukla çevremize göre şekilleniyoruz. Ama sen özünü kaybetme kardeşim olur mu, hep iyi ol. Neşe saç dünyaya. Güzel yaşa... Ben seni hep iyi bildim ve kalbimde iyi yaşatacağım. Sen beni kötü anma yeter... Her şey yolunda gidince kötüyü düşünemiyor insan. Daha güzel olacağını, kendisini güzel günlerin beklediğini, bu noktaya gelene kadar çaba gösterdiğini ve bundan sonrasında da mesut olacağını düşünüyor. Bilmiyor ki bir anda tüm dünyası altüst olabilir. Sen gidince altüst oldum. Bilmiyorsun...
Yağmurlar demliyor bu sabah mahallemizi kardeşim. Bulutlar bile dayanamamış sensizliğe. Bana sorma hiç, benim yüreğime hep yağmur yağıyor. Hüznün yağmurları. Her geçen gün birikerek artıyor. Oraya da yağmur yağıyor mu kardeşim, ıslatmasına izin verdin mi saçlarını? Sıkı giyin kardeşim bahar geldi. Hırkan ısıtır seni ama yine de dikkat et. Çay kalabalığı severmiş, kahve ise yalnızlığı. Sen gidince kahve içmeye başladım. Bilirsin, sevmezdim... Ama hayat devam ediyor. Yaşamak çok ayrı çarpıyor bedende. Böyle zamanlarda tek çıkar yol devam etmek. Çünkü sen hayata küsersen o da sana küser... Kardeşim; ay ve güneş gibiyiz şimdi seninle. Aynı gökyüzünde fakat kavuşması bir o kadar imkansız...
Sararmış Fotoğraflar
Fotoğraflarını çıkardım bugün albümden
Sararmaya başlamışlar inceden inceden
Gülümsemenden yırtılmış kağıt parçası
Sanki kağıtta da bırakmışsın acı
Bir müddet koyamadım onları kutuya
Baktım, daldım canlılarmış gibi adeta
Tek eksikleriydi konuşamamak
Oysa gözler ne çok şey anlattı sadece bakarak
Fotoğraflarının arkasına yazdığım onlarca satır
Onları okurken olmadı yüreğim kıpır kıpır
Fotoğraflarını kaldırdığım süre boyunca
Katılaşmış yüreğim olmuş adeta nasır
Kaldırmadan önce baktım son kez dikkatlice
Yırtılmış gülüşünü birleştirdim tüm kalbimle
Sararmış kağıda not düştüm kısacık bir cümle
“ Gerçek her zaman farklıymış kalbin gördüklerinden.” diye.
Ona
Oturdum masanın köşesine,
Başladım yine yokluğunda kaybolmaya.
Hasret oldum adının her hecesine,
Esir ettin beni her gün sigaramın dumanına.
Ağlama kalbim değmez ona,
Yazık olmuş seninle geçen yıllarıma.
Gitme! Yalvarırım sana,
Gel yine bir sonbaharda.
…...
Mektubun geldi şimdi elime,
Kara kış geldi onunla evime.
“Başkasını sev” demişsin,
Çok inanmışım sevgine.
Severim alışığım sevmelere,
Giderim kara gözlüm, alışığım gitmelere…
İLGİ ALANINA SAHİP OLMANIN ÖNEMİ
İlgi alanı demek insanın hayatından bir parça demektir. İlgi alanı edinebilmek zor değildir. Önemli olan doğru şeyleri ilgi alanına alabilmektir. Yoksa hayatımız boyunca kişiye ve topluma faydasız bir sürü edinebileceğimiz hobiler vardır. Anlamlı ve doğru şeye yönelebilmektir önemli olan. O an kendimizi çevreden soyutlayıp sadece ilgilendiğimiz şeye odaklanmaktır. Çevremizdeki bizi sıkan şeylerden bir an da olsa uzaklaşabilmektir. Hayatımızda kendimiz için anlamlı, faydalı ve yaparken bize zevk veren şeylere odaklanabilmektir.
Tabi hobi edinirken bile bu aşamada yine doğru seçim yapabilmek için geniş ve mantıklı düşünmemiz en önemli adımdır. Çünkü hobi sadece zaman geçirmekle sınırlı değildir. İnsanı her yönden geliştiren bir eylemdir. Günlük hayatımızda da bize çok önemli faydaları olur. Örneğin ilgilendiğimiz alan hakkında edindiğimiz bilgiler bize günlük yaşamımızda da kolaylıklar sağlar. İnsanın kendini ifade etme şeklidir. Hiç beklemediğin bir yerden beklemediğin kapılar açar. Bir şeye odaklandığın için hayat boyu o konuda bir şeyler öğrenmek istersin ve bu da devamlı bir merak ve araştırmaya iter kişiyi. Sıkıldığın, bunaldığın zaman kendini rahatlatabileceğin bir şeye sahip olmak bile zevk verir insana. Yaşamının ayrılmaz bir parçası haline gelir. Renk katar hayatına.
Yani insan doğru bir düşünce tarzıyla kendisi için en uygun olan hobiyi seçerse hayatı boyunca bunun artılarını ve üzerinde bıraktığı tarif edilemez etkiyi daima görecektir.