" Kadınlara mehirlerini gönül rızası ile ( cömertçe) verin, eğer gönül hoşluğu ile o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa onu da afiyetle yiyin." ( Nisâ sûresi, âyet 4 )
" Ey inananlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır. " Hucurat sûresi, âyet 13 )
Malum olduğu üzere, Adem (as)'dan ve Havva hanım efendiden üreyen ve çoğalan insanlar, yeryüzünde çeşitli renk ve dilde küçüklü büyüklü topluluklar meydana getirmişlerdir.
Küçükten büyüğe, kabileden milletlere varıncaya kadar farklılık gösteren bu oluşumun, temel sebeplerinin kitlelerin birbirini tanıyıp, anlaşmak ve kaynaşmak olduğu anlaşılmaktadır. Yani soy sopla övünmek yerine, birleşip bütünleşmek öngörülmüştür.
Zikredilen bu ayeti kerimeler ışığından yola çıkarak şu gerçekleri dile getirmek istiyorum: Maalesef, gerek ülkemizde, gerekse tüm İslam ülkelerinde hanımlar rahat, huzurlu ve mutlu değillerdir.
Kimisi, sokakta eşi tarafından darp edilip, kurşun yağmuruna tutulurken, çocukları öksüz ve yetim bırakılırken, kimileri de; bir kısmı da kadın ticareti yapan, kadınların üryanlığından, çıplaklığından, etinden, budundan geçinen tereslerin, rezil ve kepaze insanların tuzağına düşmektedir.
Halbu ki, ülkemiz de, camiler insanlarla, cemaatlerle dop doludur.. Vaiz efendiler, Müftü beyler kürsülerde hançereleri yırtılırcasına vaazı nasihat etmekte, ayetler okuyarak, hadisleri beyan ederek, camilere, mescitlere gelen insanları irşad etmeye çalışmaktadırlar,,
Ne yazık ki, hoca efendilerin dini anlatmaları, vaaz ve nasihatleri camii kapısında bırakılmakta, Müslüman kitleler, camii dışında farklı, değişik bir hal almaktadırlar. Neden ve niçin?
Hamdü sena olsun ki, Müslümanız, ehli İslam'ız, müminiz!.. Böyle olmamız sebebiyle, niçin haramları, helalleri, kerahetleri bilmemize rağmen, sokaklarda cinayet işliyor, masum, biçare, Allah'ın, bizlere birer emaneti olan hanımları katlediyor, yaralıyor ve canlarını yakıyoruz?
Düne nazaran, okullarımız, tahsil yuvalarımız bir ağ gibi ülkemizi sarmış, gençlik, hanımlar ha bire tahsil yaparken, sokaklarda vuku bulan kavgalara ne demeli, nasıl önlemeliyiz?
Yine, ülkemiz de, 118 bin çalışan din adamımız bulunmaktadır!.. Günümüz din adamları, düne göre, her türlü bilgiyi tahsil etmiş, maddi ve manevi bilgileri de okumuş insanlardır.. Niçin, ortamda icra edilen kadın cinayetlerini, tecavüz vakıalarını, her türlü töhmet içeren hususları önleyemiyorlar?
" ( Erkek ve kadınlar) her biri için, ana, baba ve akrabanın bıraktığından ( hisselerini alacak olan) vârisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere de paylarını verin. Çünkü Allah her şeyi görmektedir." ( Nisâ sûresi, âyet 33)
" Boşanmış kadınların, hakkaniyet ölçülerinde ( kocalarından) menfaat sağlamak haklarıdır, bu, Allah korkusu taşıyanlar üzerine bir borçtur." ( Bakara sûresi, âyet 241 )
Kur'anî emirler böyle iken, olabiliyor ki, ayrılmalar, boşanmalar tamamen bir insani haktır, ve bütün hukuklarda bu hak istismar edilemez. Dolayısıyla,
Sokaklarda, caddelerde, meydanlarda, mahkeme salonlarında vuku bulan cinayetler, ekseri boşanmalardan dolayıdır.. Halbu ki, boşanma hususlarında, yine Kur'an'ın emirleri göz önüne alınmış olsaydı, yani, boşanmaları üç aya yaymış olsaydık, belki de, karı ve koca, söz konusu bu üç ay içerisinde pişman olacaklar, yeniden bir araya gelerek evliliklerini sürdürmüş olacaklardı.
Lakin, ülke ve millet olarak bizim geleneğimizde üç ay yoktur. Erkek; kızdığı, öfkelendiği saman " benden üçden dokuza boşsun" der demez, kadıncağız, hemen bohçasını toplayıp, evini ve çocuklarını terketmektedir. İşte, Kur'an'a, İslam'a göre, yanlışlık buradadır.
Umarız ki, hoca efendiler, bu önemli hususu gündeme taşırlar, Kur'an'da boşanma nasıl olur, nasıl olmaktadır, bunu enine, boyuna izah ederek, kısmen de olsa, hanımların; evlerinden hemen ayrılmalarına engel olurlar. Şu ayeti güzelce bir düşünelim:
" Boşanmış kadınlar, kendi başlarına ( evlenmeden) üç ay hali ( hayız veya temizlik müddeti) beklerler. Eğer onlar Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanmışlarsa, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl olmaz. Eğer kocalar barışmak isterlerse, bu durumda boşadıkları kadınları geri almaya daha fazla hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler. ( Bu üstünlük aile reisliğinden ibarettir.) Allah azizdir, hakimdir." ( Bakara sûresi, âyet 228 )
Netice olarak;
Emin olun ki, bu aziz millet evlatları, Kur'an'ı baş tacı ederek, her işlerinde, her ahvallerinde onun emirlerini referans almış olsalardı, onu dinlemiş bulunsalardı, vallahi, billahi bu günkü içinden çıkılmaz halde olmazdık.
Ne sokaklarımızda şiddet, nede cinayet işlenmiş olurdu. Demek ki, benim ; yüzde yüz kanaatim odur ki, Kur'an'ı bilmiyoruz, onun emirlerini yaşamıyor olmamızdır. ( Boşanma hususunda, nasıl boşanma olacağı hakkında Bakara Suresinin 229-230 ayetlerinin incelenmesi ricasıyla)
Bir diğer husus daha vardır ki, gelenekçi kesimler, atalarcı zihniyet mensupları bunu kabullenmezler!.. O da şudur: Nikah kıyılırken, hanımlar uyanıklık yaparak, boşama yetkisini üzerlerine almış olurlarsa, erkeği firenlemiş bir nebzecik de olsa, yetkiyi ele geçirmiş olurlar. Hasılı;
Sokaklarımızda, caddelerimizde kadın kavgaları, dövülmeleri, istemiyoruz. Bunun içinde, kadınları, Cuma namazlarına taşımak, camii kapılarını onların yüzlerine kapatmamak gerekir. Bu tür hizmet yapılırsa, eminim ki, hanımlarımız, cuma namazı kılacak, vaaz dinleyecek, mahalle aralarında 21 Yasin, 40 Yasin okuma hastalığından kurtulacaklardır.
Selam ve dua ile..