" Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin." ( Ahzâb sûresi, âyet 70 )
" ( Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur." ( Ahzâb sûresi, âyet 72 )
Ümmet ve millet olarak; başlıkta da zikredildiği gibi, tevbeye ve " ne yapıyoruz?" " ne haldeyiz" sorusunu sorarak yüzleşmeye ihtiyacımız bulunmaktadır.
Çünkü, bu hali, bu gerçeği ifa ettiğimiz an, görülecektir ki, hatalarımız, sevaplarımız, işlenen çirkinlikler, seyyiatlar ortaya çıkacak, onları telafi etmek için bütün yönlerimizle, harekete geçeceğiz!..
" İyilikle kötülük bir olmaz. Sen ( kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur." ( Fussilet sûresi, âyet 34 )
Bilindiği üzere, en güzel haslet ne ise onunla önlenir. Örneğin gazaba, hiddete, şiddete sabır, bilgisizliğe hilim, kötülüğe af ile karşılık verilir.
Her türlü kötülüğü ve kötüleri güzel anlatım ile, söz ile def etmek ve savmak, Müslümanların ilk ve öncelikli vasıflarındandır. Çünkü, güzel söz; doğru, faydalı, sevdirici ve muhatabın seviyesine uygun ve yeterince söylenmiş olan sözdür.
Konumuzla ilgili Kur'ân ve Sünnet ölçülerine göre tespit ettiğimiz bu vasıflara ana hatları ve çizgileri ile göstererek " güzel sözü" tanıtmaya çalışalım. Şu alıntımızı dikkatle inceleyelim:
" 1- Güzel söz doğru olan sözdür.
Sözün güzelliği, doğru olmasındandır. Doğru söz güzel söz olduğu içindir ki, Rabbimiz sözün doğrusunu şöylece söylemiştir:
Usve-i hasenemiz Hz. Muhammed (sav); " Acı da olsa hakkı söyle/sözün ancak doğru olanını söyle." ( Müsned 159 )
2- Güzel söz faydalı olan sözdür.
Güzel söz; her insanın derdine derman olan faydalı sözdür. Faydalı söz; öğretici, yarar sağlayıcı, Hakk'a götürücü, bâtıl'lardan sakındırıcı ve ibret verici sözdür. Söz faydalı olduğu sürece mutlaka hayırdır. Hayır oldukça da söylenmelidir. Bunun içindir ki Peygamberi'miz Hz. Muhammed (sav)şöyle buyuruyor:
" Allah'a ve ahiret Günü'ne iman eden kimse sözün mutlaka hayırlısını söylesin, ya da konuşmasın." ( S. Buhari edeb 31, Tac 5/183)
3- Güzel söz sevdirici ve sevindirici olan sözdür:
Güzel söz; Müslümanı seven, sevdiren ve sevindiren sözdür. Müjde vasfını taşıyan, kaba bir tebliğ tavrıyla değil de ince bir telkin edasıyla, şefkatle söylenen her sevdirici ve sevindirici söz pek tabii ki güzeldir. Bizleri bu güzelliğe erdirmek içindir ki, Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
" (Nerede olursanız olunuz, kiminle konuşursanız konuşunuz) sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz. Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. " ( Müslim cihad 4, E. Davud edeb 17)
" Zira: " ( Sözle)mümin kardeşinin kalbine sevinç vermen bağışlanma sebeplerinden biridir." ( El-Camiüs Sağir
" Sevdirici ve sevindirici tatlı bir çift söz ( muhataba verilmiş) bir sadakadır." ( Deylemi Müsned Hn. 1614)
Güzel söz, minnetli sadakadan evladır. Tatlı bir çift söz Kur'ân açıklamasına göre ardından başa kakılan maddi bir sadakadan daha hayırlıdır." ( Misak Dergisi, sayı 316, M. Yusufoğlu, sayfa 33 )
İşte, ümmet ve millet olarak, ferdi ve toplumsal açılardan tevbe etmemiz, yüzleşmemiz bu konularda olmalıdır. Çünkü, son zamanlarda ve asırlarda bu tür bir ulvi görevi terketmiş olduk.
Ümmet ve milletimiz, bu hususta, gergin, stresli ve bunalımlı bir dünyada yaşamaktadır. Niçin ve neden?. Çünkü, emri bil maruf ve nehyi anil münker görevi yapılmamaktadır. Alimler, okumuşlar, entelektüel kesimler, boş vermişliğin, neme lazımcılığın girdabında boğulup gitmektedir.
Netice olarak;
Ümmet ve millet olarak; yaşantımızı, halimiz, ahvalimizi bir bir gözlemleyip, muhasebesini yapmalıyız!..
Bu gidiş, gidişat nereye? diye kendimizi sorgulama, böyle bir sorgulama herkese, her kesime sirayet etmelidir!..
Ev ev, hane hane, fert fert, bu önemli mes'ele toplumlara ulaşmalı, nerede, nasıl yanlış yapıldığı gözlemlenmelidir. Mezhepçilik, meşrepçilik, hizipçilik, cemaatçilik, tarikatçılık; Kur'an'a ne derece uyuyor ve ya uymuyor bunların dikkate alınması, aksak tarafların giderilmesi için çareler düşünülmesi şarttır.
" Tevbe" ve " Yüzleşme" görevinin neresindeyiz?.. Yoksa, anne kızından, baba, oğlundan mı kaçmaktadır?..
Bu kötü kaçış nereye kadar, nerede son bulacak, nerde hitame erecektir? Yoksa, kıyametin tepemize yığın yığın çökmesini mi bekliyoruz? Zaten, yer yüzü, maalesef, yaşanılmaz duruma gelmiştir. Suları içilemez, havası teneffüs edilemez, bitkileri koklanamaz , yenilemez hale geldiğine göre, daha neyi bekliyoruz ki, horul horul uyumaktayız?..
Selam ve dua ile..