" O sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin içinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir. Allah yaptıklarınızı görendir." ( Fetihsûresi, âyet 24 )
Hakikaten, Allahü Teâlâ, Mekke sınırları içinde yani Hudeybiye'de Müslümanlara zafer bahşetmişti. Şöyle ki, düşmandan silahlı seksen kişi, Müslümanların etrafını sarmış iken, yakalanarak Resûlullah (sav)'in huzuruna getirilmişler. Hazreti Peygamber de onları affetmişti. İşte Kureyşlilerin barış istemelerine bu olay sebep olmuştur.
" Onlar, inkâr eden ve sizin Mescid-i Haram'ı ziyaretinizi ve bekletilen kurbanların yerlerine ulaşmasını menedenlerdir. Eğer ( Mekke'de) kendilerini henüz tanımadığınız mümin erkeklerle mümin kadınları bilmeyerek çiğnemeniz sebebiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı ( Allah savaşı önlemezdi). Dilediklerine rahmet etmek için Allah böyle yapmıştır. Eğer onlar birbirinden ayrılmış olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri elemli bir azaba çarptırırdık." ( Fetih sûresi, âyet 25 )
Hudeybiye'de Kureyşliler, Müslümanların Mekke'ye girmelerine engel olmakla hem Mescid'i Haram'ı ziyaret etmelerine , hem de hazırlanan kurbanlarını Minâ'da kesmelerine engel olmuşlardı.
Ziyaretten alıkonma karşısında Müslümanlara savaş ve fetih izninin verilmeyiş sebebi, Mekke'de bulunan ve henüz imanını açığa vuramamış müminlerin varlığı idi. Müminler, Kureyşli kâfirlerden seçilip ayrılamadıkları için fetih ertelenmişti.
" O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi, onların takvâ sözünü tutmalarını sağladı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir. " ( Fetih sûresi, âyet 26 )
Ayete kısa bir yorum yapalım:
Ayeti kerime de yer alan takvâ sözü, şehâdet kelimesidir. Takvâ kelimesine bağlılık o sırada cereyan eden olayı yatıştırmıştır.
Şöyle ki; Hudeybiye'de Mekkelilerle Müslümanlar arasında antlaşma yazılacağı sırada Resulullah (sav), Hz. Ali (ra)'a " yaz" dedi: " Bu Allah'ın elçisinin, Mekke halkıyla yaptığı antlaşmadır."
Kureyş temsilcileri dediler ki: " Biz senin Allah'ın elçisi olduğunu bilsek, sizin Kâbe'ye girmenize engel olmayız. Şöyle yazın: " Bu, Abdullah oğlu Muhammed ile Mekke halkı arasındaki anlaşmadır. "
Hz. Peygamber de öyle yazdırdı. Kureşlilerin bu tutumu müminlerin çok ağrına gitmişti ama, âyette ifadesini bulan takvâ sözü, onları yatıştırıp teskin etmişti.
" And olsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram'a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih verdi." ( Fetih sûresi, âyet 27 )
Yine bu ayeti kerimeye yorum getirir isek;
Müfessirlerin beyanına göre, Resûlullah (sav), Hudeybiye'ye çıkmadan önce rüyasında kendisinin ve ashâbının emniyet içinde başlarını tıraş ederek Mekke'ye girdiklerini görmüş, bunu ashabına haber vermişti.
Onlar da çok sevinmişlerdi. Nihayet sefere çıkıp, Hudeybiye'de alıkonulup döndükleri zaman bu durum onları çok üzmüştü. Bazı münafıklar da şüpheye düşerek üstü kapalı konuşmalara başlamışlardı.
Fakat bunda bir hikmetin olduğu belirtilmiş, fethin müyesser olacağı bildirilerek, bir sene önceki yakın fetih ( Hayber fethi) hazırlatılmıştır.
" Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen O'dur. Şahit olarak Allah yeter." ( Fetih sûresi, âyet 28 )
" Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizin yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirlerin öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vaat etmiştir." ( Fetih sûresi, âyet 29)
Netice olarak;
Resulullah (sav) ve sahabe-i kiramın ilk ve son durumları bir benzetme ile izah edilmiştir. İlk defa yere atılan bir dane gibi filizlenmeye başlayan Müslümanlar, gittikçe güçlenerek, kuvvet bularak koca bir ordu olmuşlar, İslam toplumunu ekenler bu duruma son derece sevinirlerken, onların bu güçlü durumunu gören kâfirler de öfkeden çatlar hale gelmişlerdi.
İşte, bu gün, şu sıralar sabahlarda onların muzaffer olması için, şehit olanların ruhaniyetleri için okumuş olduğumuz Fetih sûresi, böyle bir hengamede nazil olmuş, Hudeybiye'ye sığmayan Müslümanlar Mekke'nin fethine yürümüşlerdir.
Tıpkı, bunun gibi, Afrin'da ölüm-kalım mücadelesi vermekte olan askerlerimiz de, inşallah!.. Zafere erecek, onlar için de fetih müyesser olacaktır.
Niçin fetih diyorum? Çünkü, Müslüman, Müslüman'a kılıç çekmeyeceği için, onları mahvı perişan etmeyeceği için bu sözü burada kullanmış olduk. Yani, ABD'nin, uşaklığını yapan kim olursa olsun, ister Afrin'deki militanlar olsun, isterse, ABD'de yerleşmiş olan FETÖ olsun, din, iman ve Kur'an için bir iş yapmış olamazlar!..
Rabbim!.. Tüm okumuş olduğumuz Kur'an'ları kabul buyursun, askerlerimize güç ve kuvvet olur iken, şehitlerimizin de ruhlarına ulaşmış olsun!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir