Genç Kalemşörler Emine Özdemir-1Hani Şu Hayatın Anlamı Dedikleri 


Bir yapraktan düşen damladır belki, 
Düşerken tatlı tatlı süzülmesi,
Toprakla buluşup hasret gidermesi,
Hani şu, hayatın anlamı dedikleri. 
 
Kim bilir izlemektir bir akşam güneşini,
Dinlemektir o sırada doğanın sesini,
Belki görmektir toprağın ağaca sevgisini,
Hani şu, hayatın anlamı dedikleri. 
 
Koparmadan koklamaktır bir çiçeği,
Büyülenerek seyretmektir rengini,
O çiçeğin kendinden beslemesidir böceği,
Hani şu, hayatın anlamı dedikleri.
 
Belki yalnızca yaşamaktır bu süreci,
Düşünmek, her şeyin nasılını nedenini,
Bu döngüde kaybolup bulmak kendini,
Hani şu, hayatın anlamı dedikleri.

Genç Kalemşörler Ahsen Nur Kılınç-1

LEYL-İ YAR

Ilık bir eylül akşamı baharın müjdecisi
Seni tanıdığım gün yeşerdi umutlar
Birbirinden habersiz atan kalplerin sesi
Sessizliğin denizinde süzülen bakışlar...

Şimdilerde yorgun bakıyor gözlerin 
Büyük duraklarla dolu şu hayatta 
Kulaklarımda çınlıyor bütün sözlerin 
Geçiyor her vakit ömrümün ilkbaharında

Irmaklar akar yüreğinden görürüm 
Uzun soluklu sonbahara teselli 
Seninle hayalin sonsuzluğuna yürürüm 
Hiç bırakmam, ver elini

Lazımsın sanki bu gönle hep
Her an yanımda görmek istiyorum 
Bazenleri senin için atıyor bu kalp 
Ne yapsam boş ayrı duramıyorum

Bilal Erdem Arslantaş

SENDEN İBARET 
Kalbimin isteği senden şudur ancak:
Ne buldum sende bu kadar bağlanacak ,
Elbet bu yolları beraber aşılacak,
Bu iki kalp  birbirine bağlanacak 

Seni rüyalarımda sevdim  her gece 
Adın gitmiyor aklımdan hece hece 
Olsaydık eğer çok yakışırdık fikrimce 
Seni bırakmam iki cihan sönse de..
 

Yol yakınken dönmek miydi en iyisi?
Bağladığım tüm ümitleri kesmek mi?
Soruyorum söyle bana ey sevgili,
Benim kalbim senden ibaret değil mi?

Kader bizi getirir mi aynı yola?
Elbet birgün yine çıkarım karşına
Sarhoşum aklımda olduğun her anda 
Seni sevmenin en güzel yanı bu ya

Genç Kalemşörler Emir Yusuf Özmen

TAHSİLLİ MEVLÜT 
Meşhur dedektif Ahmet Celal, Beşiktaş'taki ofisinde gazeteleri incelerken gözü bir habere takılıverdi. Haberde zengin iş adamı Okan Güzeltunç'un malikanesine  son iki hafta içinde tam dört kez hırsızların girdiği ve hiçbir şey çalmadan sadece üzerinde "Kıymetli Okan Bey istirham ederim bizi diğer hırsızlarla bir tutmayınız. Evinizden hiçbir şey çaldığımız yok. Hatta afiyetiniz bozulmasın diye işimizi siz uyurken hallediyoruz. Bizim bu kibarlığımıza karşılık siz de bizi polislerle zaman kaybetmek mecburiyetinde bırakmayınız. Müsterih olun efendim size ve güzel karınıza bir zarar gelmeyecek.” yazılı bir not bırakıp ortalıktan kayboldukları yazıyordu. Polislerin evi didik didik etmesine ve her gece evde nöbet tutmalarına rağmen hırsızlarla karşılaşmamış olmaları da Ahmet Celal'e ilginç gelen diğer bir durumdu. 
Hemen bu olayı araştırmak ve en kısa sürede Okan Güzeltunç'la görüşmek isteyen Ahmet Celal  telefona sarıldı ve ünlü iş adamının şirketini aradı. Telefonu iş adamının sekreteri açmıştı. Sekretere kendini tanıttıktan sonra büyük bir hürmetle karşılaştı. Ne de olsa Ahmet Celal Türkiye'nin en azılı suçlularından olan Tahsilli Mevlüt'ü birçok kez köşeye sıkıştırmayı başarmıştı. Sekreter kendisine:
-    Ahmet Bey sizinle konuşuyor olmak ne büyük şeref, sanırsam gazetedeki haber için aramıştınız. Okan Bey de en kısa sürede ofisinizi ziyaret edecekti. Bu işin hakkından  gelse gelse siz gelirsiniz efendim. 
-     Eyvallah kızım, eyvallah. Doğru tahmin ettin, beyefendi bugün müsaitse en geç 16.30’a kadar ofisime uğrayabilir mi? 
-     Ahmet Bey kalbiniz çok temiz olmalı. Kendisi biraz önce yola çıkmıştı, yolda birkaç yere uğrayıp sizin yanınıza gideceğini söyledi. Bana en geç 16.30’da orada olurum demişti. 
Sekretere teşekkür ettikten sonra telefonu kapatan Ahmet Celal beklemeye başladı. Bir sigara yakıp Okan Güzeltunç hakkında araştırma yapmaya koyuldu. Kendisi hakkında fazlasıyla bilgi edinmişti meşhur dedektif. Tam o sırada kapı çalındı.  “Gel!” Diye seslendikten sonra içeri ünlü iş adamı girmişti. Hemen dedektifin karşısına oturdu.
-    Bir şey içer misiniz?
-    İstemez. Sağ olun.
-    Olay nasıl oldu anlatır mısınız bana?
-    Ahmet Bey evladım gazetede ne yazıyorsa o. Çok korkuyorum. Lütfen bir an önce yakalayın şu adi herifleri. 
-    Korkmanızın lüzumu yok ama vakit kaybetmeyelim. Eğer sizin için de uygunsa evinizi tahkik etmek istiyorum. 
-    Elbette efendim, elbette ne gerekiyorsa yapalım. Hadi düşelim yola.
Ahmet Celal hızlıca hazırlıklarını tamamladı ve yola koyuldular. 
-    Okan Bey gazetede polislerin hırsızlara dair bir ize rastlayamadığı yazıyor. Acaba hırsızlar çalışanlarınızdan birileri olabilir mi?
-    Ahmet Celal oğlum buna ihtimal yok. Benim en yeni çalışanım tam altı seneliktir.
-    Siz yine de öyle demeyin. Mesleki tecrübelerimle öğrendiğim bir şey varsa o da şu devirde babana bile güvenmemek gerektiğidir.
-    Benim çalışanlarıma itimadım sonsuzdur. Gittiğimizde onları da tahkik edebilirsiniz.
-    Bundan hiç şüpheniz olmasın. 
Nihayet malikaneye varmışlardı. Beraber ortalığı gezerlerken Ahmet Celal de defterine kısa kısa notlar alıyordu. Evin her bir tarafını gezip dolaştıktan sonra sıra çalışanları sorgulamaya gelmişti. Meşhur dedektif, iş adamına: "Siz sorgu esnasında dışarda bekleyiniz.” dedi. 
İş adamı, “Peki.” dercesine salladı kafasını. Evvela hizmetçileri sorguladı Ahmet Celal. Sonra bahçıvan, aşçı, temizlikçiler...  Merdivenin başlarında evin hanımı belirdi. Onunla da konuşmak istedi. Kadın ağlamaklı görünüyordu. Yanına gider gitmez gözlerinden yaş boşaldı. 
-    Ahmet Bey size yalvarırım bulun şu herifleri. Zerre korkum yok onlardan ama Okan'ı bu halde görmek beni mahvediyor. Kaç gündür uyku uyuyamıyor. Evin içinde dolanıp duruyor. 
-    Merak etmeyin hanımefendi bu işi en kısa sürede çözeceğim. Okan beye çok aşık olmalısınız.
-    Onun güzel ruhuna vurulmuştum. Baksanıza çocuklar topunu bizim bahçeye atmışlar yanlışlıkla. Hiç kızmadan attı onlara toplarını. Bir kişinin bile gururunu kırdığını görmedim. 
Ahmet Celal baktı pencereden ama beyefendi çoktan atmıştı çocukların topunu. Sıcak bir gülümseme ile:
-    Öyle olmalı hanımefendi. Korkmayınız harika bir eşe sahipsiniz. Sizi hep güvende tutacak. Ben çalışmaya devam edeyim. 
Bu sırada Okan Bey girmişti içeri ve meşhur dedektifle istişare etmeye başladılar. Ahmet Celal sorgulamalarda hiçbir garipliğe veya şüphe çeken bir duruma rastlamadığını söyledi. 
Aradan biraz zaman geçmişti. Ahmet Celal'e birkaç gece evde kalması için özel bir istekte bulundu zengin iş adamı. Ahmet Celal bu teklifi düşünmeden kabul etti ve beraber plan yapmaya başladılar. Evin her tarafına tuzaklar kurup hırsızları suçüstünde yakalamak niyetindeydiler. Saatler süren hazırlıklar sonucu işlerini bitirmişlerdi. İlk gece sorunsuz geçti, ikinci ve üçüncü gecede aynı şekilde. Ahmet Celal’in kafası iyice bozulmuştu. Morali de pek yok gibiydi. İlk defa böyle bir vakayla karşı karşıyaydı. Nerede hata yapıyordu ki? Her detayı en ince ayrıntısına kadar hesaplamış ve göz önünde bulundurmuştu. Tam ayakkabılığın önüne geldiğinde evin hanımı geldi yanına. Sinirli bir ses tonuyla çıkıştı ünlü dedektife. Olayı daha çözemediğinden dolayı kendisine hakaret ediyordu. Fakat Ahmet Celal, Okan beyin ayakkabısına odaklanmıştı. Kadın ağır hakaretlerine devam ederken bir anda “Kocan solak mıydı?” diye sordu. Kadın kendisiyle dalga geçildiğini zannedip tehditkâr bir dille soruyu tekrarlamasını istedi. Ahmet Celal de sinirlenmiş ve kadına: “Lanet olası kocan solak mıydı? Sadece buna cevap ver!” diye bağırmıştı. Kadın hayır cevabını verdiğinde hemen silahını çekerek evin içinde iş adamını aradı. 
Gitmişti, ortalıkta yoktu. Kadına “Hemen polisi ara!”  diyerek ayrıldı evden. Doğruca ofisine gitti. Tam gazete haberine bir kez daha bakacağı sırada telefon çaldı. Telefonun diğer ucunda Tahsilli Mevlüt vardı.
-    Ah Ahmet ah! Kendini özlettiriyorsun ben de seni tekrardan görebilmek için böyle küçük oyunlar yapmak zorunda kalıyorum. Senin ne kadar zeki bir adam olduğunu gözümden kaçırmışım. Solak olduğumu çok iyi biliyorsun keşke çocukların topunu attıktan sonra sol ayakkabımda oluşan tozları temizleseydim. Beyefendi Okan'ın solak olmadığını düşünemezsin sanmıştım. Neyse dostum seni görmek güzeldi. Gerçek Okan Güzeltunç Era Palace Otelin karşısındaki evin bodrumunda kilitli.  Bir daha kendini bu kadar özletme. 
Telefon kapanmıştı. Ahmet Celal'in sinirden elleri titriyordu. Hemen bir ekiple söylenen eve gidip iş adamını kurtardı. Ardından malikhaneye gittiler. Polisler çoktan gelmişti bile. Kadın karşısında kocasını görünce ona birdenbire nereye kaybolduğunu sordu. Ahmet Celal 
-    Beyefendi fazlasıyla yorgun o yüzden neyin olup bittiğini ben anlatayım. Polisler evde hırsızların izine rastlayamadı çünkü hırsız bizzat evin içindeydi. O adi herif Mevlüt insanları taklit etmekte o kadar kabiliyetlidir ki hanımefendi bile ayırt edememiş hırsızı. Gerçek Okan Güzeltunç’u kaçırıp bir evin bodrumuna kilitlemiş. Her detayı kusursuzca planlamış. Asla şüphe çekmedi ta ki çocukların bahçeye kaçan topunu onlara attığı ana kadar. Mevlüt denilen hergele bir keresinde benim elimden kaçarken sağ ayağının parmaklarını yaraladı. O günden sonra sağ ayağını yalnızca yürümek için kullanabiliyor. Sağ ayağıyla topa vurabilmesi imkansızdı. Beyefendinin sol ayakkabısının üzerinde topun izlerini ve oluşturduğu tozu görünce uyandım mevzuya. Fakat adi herif çoktan topuklamıştı. Bundan sonra sizi rahatsız etmeyecektir.
İş adamı kendisine teşekkürlerini iletti. “Sen olmasaydın kim bilir kaç gün daha kalacaktım orada?” Her şey için minnettarım. 
Ahmet Celal mühim değil efendim, görevimiz bu diyerek yavaş yavaş ofisinin yoluna düştü. Tahsilli Mevlüt’ün kendisinin karşısına çıkacak, aynı evde günler geçirecek kadar cüretkâr olması zoruna gitmişti. Kendi kendine mırıldandı:
-    Seni yakaladığım zaman bunların hepsini misliyle ödeteceğim sana hergele!