" Bedeviler dediler ki: ' İman ettik'. De ki: ' Siz iman etmediniz; ancak, İslâm ( müslim veya teslim) olduk' deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değil. Eğer Allah'a ve Rasûlüne itaat ederseniz. O, sizin amellerinizden hiç bir şeyi eksiltmez. Hiç şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." ( Hucurat sûresi, âyet 14 )
Hayat rehberimiz aziz Kur'an; ne güzel açıklamış, ne güzel bizlerin uyarılması için, yaşamamız için izah da bulunmuştur.
Toplum bünyesinde, bir kısım rahatsızlıklar var ise, yaşanıyor ise, bunun sebebi, ana kaynakları Kur'an'ı bilmemek, okumamak, anlamamak ve emirlerini yaşamamaktır.
İki yüzlülük, riya, insan kandırma, mürailik, sahte davranışların tamamı, hakiki mümin olmayışımızdandır. Zaten, gerçekten mümin olsaydık, toplum olarak, bireyler olarak bu emirlere sıkı sıkıya bağlı kalsaydık, yaşamış olsaydık, bihakkın mümin olur, toplum da huzur içerisinde yaşar, bireylerde.
İslam'a inanıp teslim olan kimse; Mümin/Müslim:
" Mümin, şüpheden uzak olarak bir şeyden emin olmak, güvende olmak ve güven vermek işini yapan insandır. Mümin, Allah'tan emin olan, O'na ve O'ndan gelen her şeye inanıp kendini sağlama alan, böylece emniyete kavuşan; huzur ve güvenin sağlanmasının aracı olan ' emanet'i ( Allah'ın tekliflerini) kabul eden kimsedir.
O, aklıyla ve kalbiyle bu ' Emanet'i yüklenir. Bununla müminliğini olgunluğa ulaştırır. Müslim de aynı anlamdadır. O da bu emanet yüküne itaat eden kimsedir. Bu ' Emanet'i taşımayan mümin de olamaz , müslim de..
Bütün organlarıyla kalbiyle ve bedeniyle emaneti yerine getiren kişi, bütünüyle Allah'a teslim olmuş, böylece ( müslim) sayılmış ve ' silm'e ( barışa ve huzura) girmiş olur.
Emaneti yerine getirmenin kural ve yollarını gösteren ' İslam'a teslim olan ' müslimler' , gerçek huzur ve barış olan ' Selam'a ulaşırlar.
İslam, gerçek mümin olmanın ve kuralları ve yoludur. İyi bir mümin, İslam'ın gereklerine uydukça iyi bir müslim olur. Zaten insanın görevi de budur.
Allah (cc) bütün insanlara: " Ancak Müslümanlar olarak can verin." ( Bakara/132). diye davette bulunmaktadır.
Müslümanlar dua ederken Allah'a şöyle yalvarırlar: " ( Ya Rabbi) canımı müslim olarak al ve beni salih ( doğru yolda olan) insanlar arasına kat." ( Yusuf, 101). ( Vuslat Dergisi, A. Kalkan, Haziran 2008, sayfa 14 )
Mümin kişi; inandıktan, imanın lezzetine ulaştıktan sonra, onun gereğini yapmalıdır!.. Nasıl yapmalıdır?.. Hayatında, yaşar iken, imanına mugayir bir tavır, hal ve ahval, problem olmamalıdır. Tabii ki; melek olmasa da, tıpkı, asrı saadet Müslümanı gibi, Bilal-i Habeşi gibi, Ammar gibi, Habbab gbi, Ebu Zerri Gifari vb. kahramanlar gibi olmalıdır.
İki yüzlülük, iki çeşit davranış, riya, mürailik, münafıklık alametleri onun semtine, kişiliğine uğramamalı, dim dik, dip diri Kur'an'ın tarif etmiş olduğu mümin olmalıdır. Nedevi, İslam'da Tebliğ metodu ve tebliğciler isimli kitabında derki: ( sayfa 78 )
" Şüphesiz imanın farzları, şartları, sınırları ve sünnetleri vardır. Bunları kemaliyle yerine getirenin imanı da kemale erer. Her kim bunları mükemmelleştirmezse , imanı da mükemmel olmaz.
Şayet ben yaşarsam, bunları size izah ederim, siz de gereğince amel edersiniz. Fakat ölürsem, zaten sizinle sohbete de istek ve imkân bulamam."
İmanın lezzetine ermek, erişmek lazımdır. Mes'elenin ucunda ölüm de olsa, şehadet de olsa, mümin kişi, her daim mümin kalmayı, mümince ölmeyi bilmelidir. Doğruluk, sırat-ı müstekim yolu, hakkaniyet mümin kişinin şiarı, ilkesi, yaşam tarzı olmalıdır..
" İslâm'ın yükselen gücü karşısında teslim olup, ' biz de müslümanız' demekten başka çareleri kalmayan bedevîlere Allah (cc), gerçek imanın kalpte kökleşmesi gerektiğini hatırlatıyor. Dışarıdan İslâm'ın gücüne teslim olmak yetmiyor. İman, çaresiz kalıp da teslim olmaktan biraz farklı bir olaydır. İman edip İsklâm'ın gereklerine uyanlara Allah (cc) hak ettikleri karşılığı verecektir.
Ancak, pratikte mü'min ile müslim kavramları arasında pek fark bulunmamaktadır. İkisi de birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. " ( a. g. dergi, sayfa 14 )
Netice olarak;
Hayatımızı, yaşantımızı imanın güzellikleri ile süslemeliyiz. İmanımızın vermiş olduğu coşku ile, düşenin, düşkünün yanında yer almalı, yetimin, öksüzün, dulun, kimsesizin kimsesi olmalıyız.
Yaşadığı süre zarfında, süre içerisinde dos doğru, müstekim üzere yaşamalı, bükülmeden, eğilmeden, iki yüzlülük yapmadan, riya hastalığına, münafıklık tehlikesine düşmeden yaşamalıyız.
Cahili, bedevi Arapların imanı gibi olmamalıyız!.. Yaşantımız içerisine, putları, putçuluğu, para sevgisini, dünyevi menfaatleri yanaştırmamalıyız. Her türlü, Tağuti güçlere, fikirlere, kültürlere fırsat vermemeliyiz.
Yabancılaşmadan, yabani olmadan yaşamalıyız. Taklitçilik hastalığı mümin için en büyük tehlike olmalıdır. Gelenekçilik, atalarcılık,. klasik düşünce ve fikirler müminin en büyük hasmı, husumeti olmalıdır.
Yani, imanı, bütün şirklerden, şirkvari hallerden uzak kalarak yaşamalı, tabasbus, riya, iki yüzlülük müminin semtine uğramamalıdır..
Selam ve dua ile..